Z Takımı Masalı
Z Şehri’nde bazı geceler vardır; rüzgâr bile fısıltıyla eser, sokak lambaları sanki göz kırpar, ağaç yaprakları “pıt pıt” diye konuşur. İşte o gecelerden birinde, Z Şehri’nin üstünde tuhaf bir şey oldu: Şehrin ışıkları, hiç kimse dokunmamış gibi, bir an parladı… sonra sönükleşti… sonra tekrar parladı. Sanki görünmez bir el, şehirle saklambaç oynuyordu.
Arda, uçan kaykayını evin salonunda duvara yaslamış, oklarını temizliyordu. Ela, Paku’yu avcunun içinde fındıkla kandırmaya çalışıyor, Efe ise gözlüğünü düzelterek tabletinde bir şeyler izliyordu. Havlu, halının üstünde “hırr” diye mırıldanıp uyukluyor, anneanne ise bilgisayarın başında ekrana yaklaşmış, gözlerini kısmıştı.
— Anneanne, ışıklar niye böyle titriyor? dedi Arda, camdan dışarı bakarak.
Anneanne klavyeyi tıkırdattı, bir anda ciddileşti.
— Z elementi dalgalarında dengesizlik var, evladım. Bu titreme… şehrin kalbinin hıçkırması gibi.
Efe’nin gözleri büyüdü.
— Şehrin kalbi mi? Z elementi zaten şehrin enerji kaynağı… Demek ki birileri frekansla oynuyor!
Ela kaşlarını çattı, Paku’nun kuyruğu heyecandan titreşti.
— Frekansla oynuyorsa… Bay B kokusu alıyorum ben.
Sanki adı anılınca bir yerlerde bir kapı gıcırdadı. Dışarıdan uzaktan, Bay B’nin kule tarafına doğru “vınnn” diye ince bir ses yayıldı. Efe hemen tabletinin ekranını çevirdi.
— Bakın! Enerji çizgileri oraya akıyor!
Arda kaykayını kaptı.
— Z Takımı, hazır mıyız?
Ela, bileğindeki özel silahını yokladı; bir an kısalıp kılıç gibi oldu, sonra uzayıp kırbaç gibi kıvrıldı.
— Hazırız. Ama bu sefer sadece durdurmayacağız. Ne yaptığını anlayacağız.
Efe gülümsedi, ama gülümsemesinin içinde biraz kaygı vardı.
— Anlamak… evet. Çünkü bazen birinin kötü planının arkasında… çok tuhaf bir sebep olur.
Havlu, sanki “Ben de geliyorum!” der gibi zıpladı.
— Hav!
Anneanne kapıya doğru yürüdü, elinde küçük bir kulaklık seti vardı.
— Şunu takın. Sesinizi kuleye kadar duyarım. Ben de buradan yönlendireceğim.
Arda kulaklığı takarken bir an durdu.
— Anneanne… ya bu sefer tehlikeliyse?
Anneanne Arda’nın yanağına yumuşakça dokundu.
— Evladım, korkmak normal. Korku, kalbin “dikkat et” demesidir. Ama cesaret, o sese rağmen doğru adım atmaktır.
Arda derin nefes aldı.
— Tamam. O zaman… Z Takımı hareket!
Z Şehri’nin sokakları o gece normalden daha sessizdi. Ağaçlar bile yapraklarını yavaş sallıyor, sanki “Dinliyoruz” der gibi bekliyordu. Efe’nin dev robotu hangarda hazırdı; içine girip kontrol panelini açtı. Robotun gözleri yandı, “bip bip” diye konuştu.
— Sistem aktif. Z dalga taraması başlatıldı, dedi Efe.
Ela, Paku’yu omzuna kondurdu.
— Paku, gözün açık olsun. Bay B’nin tuzakları parıltılı olur ama kokusu leş gibi olur.
Paku, minik bir “cik cik” yaptı, sanki onaylar gibi.
Arda kaykayına bindi, havalanınca saçları rüzgârla dans etti.
— Kuleye doğru hızlanıyoruz!
Tam o sırada, bir gölge… hayır, gölge bile değil… sanki ışığın içinden kayıp geçen bir boşluk, yan sokakta belirdi. Ela bir an durdu.
— Orada biri vardı… gördünüz mü?
Arda havada dönüp baktı.
— Rüzgâr mıydı?
Efe robotun tarayıcısına baktı, ekran bir an cızırdadı.
— Görünmezlik izi… Bu Lara olabilir!
Ela’nın kalbi bir an “tak” diye vurdu. Lara… Gölgedeki Kız. Eski arkadaşı. Bir zamanlar birlikte gülmüşlerdi; sonra bir şeyler olmuş, aralarına sessizlik girmişti.
Sokağın köşesinden bir ses, fısıltı gibi geldi:
— Ela… dur.
Ela irkildi, ama kaçmadı.
— Lara? Sen misin?
Bir anda, boşluk “şşş” diye şekil aldı; Lara belirdi. Yanında minik bukalemunu Kivi de vardı; gözleri boncuk gibi, dili “pıt” diye dışarı çıkıyordu.
Lara’nın yüzünde kararsız bir ifade vardı.
— Bay B’nin kulesine gitmeyin, dedi. — Bu sefer… sadece enerji çekmiyor. Bir şey daha yapıyor.
Arda havada asılı kaldı.
— Ne yapıyor?
Lara yutkundu.
— Z Şehri’nin… sesini çalıyor.
Efe şaşkınlıkla eğildi.
— Şehrin sesi mi? Ses nasıl çalınır ki?
Lara Kivi’yi okşadı.
— Z elementi yalnızca enerji değil. Şehrin ritmi. İnsanların kahkahası, kuşların ötüşü, rüzgârın melodisi… Hepsi aynı titreşimde. Bay B, “Ters Frekans Kulesi” yaptı. Şehrin melodisini tersine çevirip… herkesi huysuz, yorgun ve umutsuz yapacak.
Ela’nın gözleri doldu.
— O yüzden mi herkes bugün daha suskundu…
Arda dişlerini sıktı.
— Buna izin veremeyiz. Lara, bizimle gel.
Lara bir adım geri attı.
— Ben… bilmiyorum. Bay B beni yakalarsa…
Ela yaklaşarak Lara’nın elini tuttu.
— Bizi de yakalayabilir. Ama birlikteysek… korku küçülür.
Lara’nın gözleri bir an parladı.
— Tamam. Ama bir şartım var: Bay B’nin yardımcısı Vıcık… o aslında düşündüğünüz kadar kötü değil.
Arda kaşlarını kaldırdı.
— Vıcık mı? O jöle gibi olan mı?
Lara başını salladı.
— Evet. O sadece… azar işitmekten bıkmış.
Efe, bilim merakıyla mırıldandı.
— İlginç. Jölemsi bir yaşam formunda duygusal yıpranma… not alıyorum.
Ela, Efe’ye baktı.
— Not alma, insan ol biraz.
Efe gülümsedi.
— Haklısın. Önce kurtaralım. Sonra not alırım.
Kuleye yaklaştıkça hava değişti. Sanki görünmez bir “cızz” sesi vardı. Lambalar daha çok titriyor, kuşlar bile ötmek yerine kanatlarını sıkıca kapatıyordu. Bay B’nin kulesi, gecenin içinde uzun bir gölge gibi yükseliyordu.
Anneanne kulaklıktan konuştu:
— Dikkat edin çocuklar. Kuleye enerji girişi artmış. Kapıda güvenlik var.
Arda fısıldadı:
— Tamam. Ben üstten bakarım. Ela, sen sağdan. Efe, robotla sol kapıyı kontrol et. Lara… sen görünmez olup içeriyi gözle.
Lara Kivi’ye baktı, Kivi’nin rengi bir an değişti; Lara da “pof” diye kayboldu.
Ela, Arda’ya bakıp gülümsedi, ama gülümsemesinde bir titreklik vardı.
— Arda… ya şehrin melodisi gerçekten kaybolursa?
Arda, uçan kaykayını biraz alçalttı.
— Buluruz. Melodi kaybolmaz. Sadece… bazen saklanır.
Ela’nın gözleri doldu ama konuşmadı.
Kapının önünde iki tuhaf cihaz vardı: şeker gibi renkli ama sinir bozucu şekilde “bip bip” diye öten güvenlik botları. Efe robotun kolunu uzattı, tarayıcıyla baktı.
— Bunlar sesle tetikleniyor! Yani bağırırsak alarm çalar. Sessiz olmalıyız.
Tam o sırada, kapının arkasından tanıdık bir ses geldi; ince, sinirli ve kendini büyük sanan bir ses:
— Vııııcık! Neredesin sen? O düğmeyi değil, öteki düğmeyi! Kuleyi daha da uzun gösterecek olanı!
Vıcık’ın sesi, biraz ağlamaklı çıktı:
— Ama Bay B… o düğme… “şlap” diye yapışıyor… elim kayıyor…
Ela, Arda’ya göz kırptı.
— İçeride tartışıyorlar. Bu bizim şansımız.
Lara görünmez halde geri döndü; sesi fısıltı gibi geldi, sonra belirdi.
— İçeride Gorfi de var. Bir sürü kavanoz, bir sürü… garip deney. Ve… Bay B, bir “ses kapsülü” hazırlıyor. Şehrin melodisini içine hapsedecek.
Efe’nin yüzü ciddileşti.
— O kapsülü kırmadan önce… melodiyi ters çevirmesini durdurmalıyız.
Anneanne kulaklıktan konuştu:
— Çocuklar, bir fikir: Z elementi frekansı bir müzik gibi davranıyorsa, ona karşı doğru “nota” gerekir.
Arda şaşkın:
— Nota mı?
Anneanne gülümsediğini hisseder gibi konuştı:
— Siz küçükken ninni severdiniz. Unuttunuz mu? Bazen en güçlü şifre, en basit melodidir.
Ela’nın gözleri parladı.
— Ninni…
Efe hemen düşündü.
— Ben robotun hoparlörlerini kullanabilirim. Eğer doğru frekansta bir melodi verirsek, ters frekansı bozabiliriz!
Arda başını salladı.
— O zaman içeri giriyoruz. Sessizce.
Ela silahını kırbaç gibi uzattı, kapı kolunu çekti. Botlar “bip” diyecek gibi oldu ama Efe robotun parmağıyla onların üstündeki mini sensöre hafifçe dokundu.
— Uyku modu. dedi Efe. — Şşş… şimdi.
İçeri girdiler.
Kulenin içi tuhaftı: Yerler parlıyordu, duvarlar “vınnn” diye titreşiyordu. Ortada dev bir cihaz vardı: üstünde dönen halkalar, içinde mavi ışıklar… ve tam ortasında, cam gibi bir kapsül. Kapsülün içinde sanki görünmez bir şey kıpırdıyordu; kulaklarını açsan, çok uzaktan gelen bir “la-la” sesi duyabilirdin.
Bay B, dev kıyafetinin içinde daha da uzun görünmeye çalışıyor, arada bir yükselip alçalıyordu. Gorfi, laboratuvar önlüğüyle kavanozlara bir şeyler damlatıyor, Vıcık ise jöle bedenini toparlamaya çalışıyordu.
Bay B bağırdı:
— Bugün Z Şehri’nin melodisi benim olacak! İnsanlar sabah kalkınca “of” diyecek, gülmeyecek, şarkı söylemeyecek! Sonra ben gelip “Ben çözerim” diyeceğim! Ve herkes bana… hayran olacak!
Vıcık ürkekçe sordu:
— Peki… hayran olunca… bana da bir doğum günü pastası olur mu?
Bay B bir an durdu.
— Ne pastası? Biz kötüyüz! Pastayı iyi günlerde yerler!
Vıcık’ın yüzü (eğer jölenin yüzü oluyorsa) buruştu.
— Ama… ben hiç doğum günü mum üflemedim…
Ela’nın kalbi sıkıştı. Lara haklıydı.
Arda fısıldadı:
— Şimdi!
Arda havalanıp oklarından birini fırlattı; ok, cihazın yanındaki enerji kablosuna takıldı ve kablo “çıt” diye yerinden çıktı. Ela kırbaç silahıyla Bay B’nin elindeki kumandayı çekti. Efe robotla cihazın önüne geçti.
Bay B bağırdı:
— Z Taaakıııımııı! Siz yine mi! Kulemi kısa göstereceksiniz!
Gorfi sırıttı.
— Bu sefer kaçamayacaklar.
Lara görünmez olup Gorfi’nin kavanozlarının arasından geçti; Kivi’nin dili “pıt” diye bir etiketi çekti, kavanozlar birbirine çarpıp “şangırt” diye devrildi. Gorfi panikle:
— Benim deneylerim!
Efe robotun hoparlörlerini açtı.
— Tamam, anneanne. Ninni frekansını gönder!
Anneanne kulaklıktan mırıldanmaya başladı; basit, yumuşak bir melodi. Efe o melodiyi robota aktardı. Robotun hoparlörlerinden, kuleyi titreten ters frekansın üstüne sıcak bir “ninni dalgası” yayıldı.
Bay B kulaklarını kapattı.
— Hayııır! Bu… bu huzur sesi! Ben huzur istemiyorum!
Ama kuledeki halkalar yavaşladı. Kapsülün içindeki görünmez şey, sanki nefes alır gibi kıpırdadı.
Ela, Vıcık’a doğru bir adım attı.
— Vıcık! Senin pastan… burada değil. Ama istersen… bizimle olabilirsin.
Vıcık titredi.
— Ama Bay B kızar…
Arda, Vıcık’ın göz hizasına eğildi.
— Kızmak, kötü olmak demek değil. Ama sürekli azar işitmek… kalbini küçültür. Biz kalbini büyütmeye geldik.
Vıcık’ın jölesi bir an “pof” diye gevşedi; sanki içindeki düğüm çözüldü.
— Ben… ben sadece… “aferin” duymak istedim.
Ela gülümsedi.
— O zaman dinle: Aferin, Vıcık. Doğru şeyi seçebilirsin.
Vıcık bir anda Bay B’nin arkasına kaydı ve Bay B’nin uzun gösteren kıyafetinin düğmesine yapıştı.
— Şlap! diye bir ses çıktı ve kıyafet “pırt” diye söndü; Bay B bir anda gerçek boyuna geri döndü.
Bay B çığlık attı:
— Ben kısa değilim! Kule uzun! Ben uzun! Siz… siz…
Efe robotla cihazın yanına uzandı.
— Şimdi kapsülü açıyorum. Ama dikkat… melodiyi serbest bırakınca dalga yayılacak.
Anneanne kulaklıktan sakin konuştu:
— Korkmayın çocuklar. Melodi eve dönmeyi bilir.
Efe düğmeye bastı. Kapsül “tık” diye açıldı.
O anda… Z Şehri’nin sesi geri geldi.
Dışarıdan kuşların ötüşü, ağaç yapraklarının şıkırtısı, uzaktan bir çocuğun gülüşü, bir annenin “hadi üstünü giy” deyişi… hepsi bir araya gelip görünmez bir şarkı gibi kuleyi doldurdu. Işıklar titremeyi bıraktı; lambalar sanki rahat bir nefes aldı.
Ela’nın gözlerinden iki damla yaş süzüldü.
— Şehir… geri geldi.
Arda derin bir nefes aldı.
— Melodi kaybolmaz demiştim.
Lara sessizce güldü; uzun zamandır ilk kez.
— Ben de… geri geldim galiba.
Bay B, Gorfi’yi kolundan çekti.
— Geri çekil! Bu çocuklar… bu melodili şeyleri hiç sevmiyorum!
Gorfi homurdandı ama geri kaçtı. Bay B kapıya koştu, çıkarken bağırdı:
— Bir dahaki sefere… daha da uzun bir kule yapacağım! Hem de üç kat uzun!
Vıcık kapıda durdu, Bay B’ye bakıp sonra Z Takımı’na döndü.
— Ben… ben kalabilir miyim?
Ela, Arda ve Efe birbirine baktı. Sonra aynı anda gülümsediler.
— Kalabilirsin, dedi Ela. — Ama bir şartla.
Vıcık umutla sordu:
— Ne şartı?
Arda ciddi gibi yapıp göz kırptı.
— Doğum günü pastası seçimini sen yapacaksın.
Vıcık’ın jölesi sevinçten zıpladı.
— Gerçek mi? Mum da olacak mı?
Efe gülerek robotun hoparlörünü kapattı.
— Mum da olur. Hatta bilimsel olarak doğru yanma süresini bile ayarlarız.
Lara Kivi’yi omzuna aldı.
— Ben de… uzun zamandır bir yere ait hissetmemiştim. Belki… yeniden arkadaş olabiliriz, Ela.
Ela, Lara’ya sarıldı.
— Z Şehri’nin melodisi geri geldiyse… bizim melodimiz de geri gelebilir.
Anneanne kulaklıktan, sesinde yumuşacık bir mutlulukla konuştu:
— Aferin çocuklar. Şehir sadece binalardan ibaret değildir. Bir şehrin gerçek gücü… içindeki insanların kalbidir.
Arda, kulaklığı çıkarıp gökyüzüne baktı. Z Şehri’nin üstünde yıldızlar daha parlak görünüyordu.
— Z Takımı… görev tamam, dedi.
Ela gülerek ekledi:
— Ama masal daha bitmedi. Çünkü şimdi… Vıcık’ın doğum günü var!
Vıcık sevinçle bağıracaktı ama Efe hemen uyardı:
— Şşş! Botlar uyanmasın!
Havlu “hav” dedi, ama sanki o bile daha kısık sesle havladı.
Ve Z Şehri, o gece, uzun zamandır duymadığı bir şeyi duydu:
Korkunun içinden geçen cesaretin sesi… arkadaşlığın sıcak melodisi… ve küçük bir jöle çocuğun ilk kez “iyi ki varsınız” demek ister gibi parlayan gözleri.
Masal bu ya… o melodiler, sabaha kadar şehrin üstünde, görünmez bir battaniye gibi kaldı.