Yaramaz Kedi Masalı
Bir zamanlar, gökyüzü kadar geniş tarlaların arasında, çiçek kokularının birbirine karıştığı küçük bir köy varmış. Bu köyde, minik ama çok sevimli bir kedi yaşarmış. Adı Mırmır’mış. Fakat herkes onu “Yaramaz Kedi” diye çağırırmış çünkü ne zaman biri bir şey düşürse, çiçekler ezilse, iplik yumakları kaybolsa, herkes hemen aynı şeyi dermiş:
— Bu kesin Mırmır’ın işi!
Oysa Mırmır aslında kötü bir kedi değilmiş. Sadece meraklıymış. Merakı öyle büyükmüş ki, her şeyi kurcalamak istermiş. Günün birinde, köydeki yaşlı teyze Hatice Nine, sabahın erken saatlerinde bahçesine yeni sardunyalar dikmiş. Mırmır da pencereden onları izliyormuş. Güneş ışıkları çiçeklerin üstünde parlıyormuş, kelebekler de etrafta uçuşuyormuş.
— Ne güzel renkler! demiş Mırmır, kuyruğunu sallayarak.
— Şu kırmızı olanı koklasam ne olur ki? Belki tadı da güzeldir!
Ve “pıt” diye atlamış pencerenin kenarından. Çiçeklerin arasına daldığı anda, saksılar devrilmiş, toprak saçılmış, Hatice Nine arkasını dönüp bağırmış:
— Ayyy! Yaramaz Kedi! Yine mi sen?!
— Ben sadece koklamak istemiştim Nine! demiş Mırmır utanarak.
— Koklamak mı? Bütün çiçekleri yerle bir ettin!
Hatice Nine kızgın görünse de uzun süre dayanamazmış Mırmır’a. Çünkü o mırıldandığında, en öfkeli insan bile gülümsermiş. Ama bu kez Nine biraz daha ciddiymiş.
— Bak Mırmır, her şey merakla başlar ama sınırını bilmezsen başkalarını üzersin.
— Üzmek istemedim Nine, sadece öğrenmek istedim.
— O zaman öğren ama zarar vermeden.
Mırmır o gün biraz düşünmüş. Sonra akşam olduğunda köy meydanında yürürken köpek Tombik’le karşılaşmış. Tombik iri bir köpekmiş ama kalbi pamuk gibiydi.
— Mırmır, bugün de yine çiçekleri devirmişsin!
— Evet ama bilerek yapmadım. Sence ben hep kötü şeyler mi yapıyorum?
— Yok canım, sen sadece… biraz fazla meraklısın.
— Peki merak kötü bir şey mi Tombik?
— Aslında değil. Ama merakla birlikte sabır da olmalı.
Mırmır bu sözleri uzun uzun düşünmüş. Fakat ertesi sabah olanlar, onun tüm planlarını altüst etmiş…
Sabah köyün üstünü kara bulutlar kaplamış. Rüzgâr dalları eğiyor, insanlar evlerine çekiliyormuş. Hatice Nine’nin evi köyün en ucundaymış, ve onun çatısı çok eskiymiş. Fırtına başladığında, çatıdan “tak tuk” sesleri gelmiş.
Mırmır korkuyla pencereye çıkmış.
— Nine’nin evi uçacak gibi! diye mırıldanmış.
O sırada Tombik gelmiş koşarak.
— Mırmır! Dışarı çıkma, çok tehlikeli!
— Ama Nine yalnız! Onun yardımına gitmeliyiz!
Ve Mırmır, korkusuna rağmen fırtınanın içine atlamış. Küçücük bedeni rüzgârda savrulsa da vazgeçmemiş. Hatice Nine’nin evine vardığında, gerçekten de çatının bir kısmı uçmuş, yağmur içeri giriyormuş.
— Nineee! Burada mısın? diye miyavlamış.
— Buradayım yavrum, ama çatıyı tutamıyorum! demiş Nine titreyerek.
Mırmır hemen bir plan yapmış. Evdeki iplik sepetini bulmuş, tırnaklarıyla ipleri çözmüş, sonra onları tavanın kirişine bağlamaya başlamış. Tabii işler onun düşündüğü kadar kolay değilmiş.
— Mırmır, düşeceksin yavrum, gel buraya!
— Hayır Nine, bu çatıyı uçurtmayacağım!
Bir anda rüzgâr öyle güçlü esmiş ki, Mırmır’ı neredeyse savurmuş. Ama o kirişe sıkı sıkı tutunmuş. Kuyruğuyla ipi sarmayı başarmış, ve sonunda tavanın delik kısmını bir örtüyle kapatmış.
Nine gözyaşlarını silmiş.
— Seninle gurur duyuyorum Mırmır! Sen artık sadece yaramaz değil, cesur bir kedisin!
Mırmır’ın yüreği sevinçle dolmuş.
— Gerçekten mi Nine? Artık bana kızmayacak mısın?
— Kızar mıyım hiç? Baksana sen olmasan evim ıslanıp çökecekti!
Ertesi sabah güneş yeniden doğduğunda, köydeki herkes Hatice Nine’nin evine gelmiş. Herkes Mırmır’ın yaptıklarını konuşuyormuş.
— Duydunuz mu, Yaramaz Kedi çatıyı kurtarmış!
— Nasıl yani? O mu yapmış?!
— Evet, fırtınada kimse dışarı çıkmaya cesaret edememiş, ama o gitmiş!
Tombik gururla gülmüş.
— Ben demiştim, Mırmır sadece fazla meraklı, ama yüreği kocaman!
O günden sonra köyde kimse ona “yaramaz” dememiş. Artık herkes “Cesur Mırmır” diyormuş. Ama Mırmır hâlâ meraklıymış. Sadece artık öğrendiği bir şey varmış: merak ederken dikkatli olmak.
Bir gün Hatice Nine onu yanına almış ve şöyle demiş:
— Bak Mırmır, senin gibi merak edenler dünyayı keşfeder. Ama unutma, her keşif biraz sorumluluk ister.
— Anladım Nine, artık önce düşünmeden atlamayacağım!
— Aferin sana. Ama sakın merakını kaybetme, o senin kalbinin ışığı.
Aradan birkaç hafta geçmiş. Köyde ilkbahar yaklaşmış. Çocuklar okuldan dönüyor, bahçede oyun oynuyormuş. Mırmır da çiçeklerin arasında koşuyormuş. Ama bu kez devirmiyor, sadece kokluyormuş.
Bir gün Hatice Nine bahçeye çıkmış, elinde küçük bir sepetle.
— Mırmır, bugün sana bir sürprizim var.
— Ne sürprizi Nine? Balık mı, süt mü?
— Hayır tatlım, bundan çok daha özel!
Sepeti açmış. İçinde minik, gri tüyleri yeni çıkan bir yavru kedi varmış.
— Ooo! Minik bir kedi! demiş Mırmır heyecanla.
— Evet, adı Pamuk. Artık senin kardeşin sayılır. Ama ona örnek olman lazım.
Mırmır’ın gözleri parlamış.
— Demek artık ben abi oldum! Ama… ya ben yanlış bir şey yaparsam?
— Yanlış yapmak doğaldır. Önemli olan kalbinde iyi niyetin olması.
Pamuk ilk gün biraz ürkekmiş. Sürekli Mırmır’ın arkasına saklanıyormuş.
— Mırmır abi, bu dünya çok büyük, korkuyorum.
— Korkma Pamuk, ben yanındayım. Hem birlikte her şeyi öğreniriz.
Pamuk bir kelebek görünce hemen peşinden koşmuş.
— Dur Pamuk, dikkat et!
Ama çok geçmiş, küçük kedi çamura düşmüş. Üstü başı kir içinde kalmış. Hatice Nine dışarı çıkınca gözleri büyümüş:
— Amanın! Neler olmuş size böyle?
Pamuk ağlamaklıymış:
— Ben sadece kelebeği yakalamak istedim...
— Üzülme Pamuk, ben de eskiden senin gibiydim. demiş Mırmır gülümseyerek.
— Gerçekten mi abi?
— Evet, ama sonra merakla dikkatli olmayı öğrendim. Sen de öğreneceksin.
Nine ikisini de yıkamış, havluyla kurulayıp sıcak sütten birer kase vermiş.
— İşte şimdi tam bir aile oldunuz.
Bir akşam güneş batarken, Mırmır ve Pamuk pencerede oturuyormuş. Gökyüzü turuncuya dönmüş, kuşlar evlerine dönüyormuş. Pamuk gökyüzüne bakıp sormuş:
— Abi, sence yıldızlar da bizim gibi merak eder mi?
— Belki de eder. Ama onlar da birbirine zarar vermeden parlamayı öğrenmişlerdir.
— Ben de bir gün senin kadar cesur olur muyum?
— Olursun Pamuk. Cesur olmak için büyük şeyler yapmana gerek yok. Bazen sadece doğruyu yapmak bile yeter.
Tam o sırada Hatice Nine içeri girmiş, elinde örgü sepetiyle.
— Siz yine felsefe yapıyorsunuz ha küçük filozoflar!
İkisi birden gülmüş.
— Nine, biz sadece yıldızları merak ediyorduk.
— O halde hadi, birlikte sayalım bakalım kaç tane yıldız görebiliyoruz!
Üçü birlikte pencereden gökyüzüne bakmışlar.
Mırmır mırıldanmış:
— Ne kadar çok yıldız var Nine...
— Evet yavrum, tıpkı kalbinde parlayan iyilikler gibi.
O gece, köyün üstüne sessizlik çökmüş. Ama Hatice Nine’nin evinden, sobanın çıtırtılarıyla birlikte iki minik kedinin mırıltısı duyuluyormuş. Ve herkes biliyormuş ki, artık o köyde yaramaz değil, merakla büyüyen, sevgiyle parlayan bir kedi ailesi var.