Unicorn Masalı (2)
Uzak diyarlarda, gökyüzü ile bulutların dans ettiği, güneşin her sabah şarkı söylediği bir ülke varmış. Bu ülkenin adı Renkler Diyarıymış. Burada her şeyin rengi canlıymış: Ağaçların yaprakları sadece yeşil değil, mor, mavi, pembe bile olabiliyormuş. Dereler gümüş gibi parlıyor, kuşlar gökkuşağının her tonunda cıvıldıyormuş.
Ama en güzeli, her sabah gökyüzünde bir gökkuşağı belirirmiş. İşte bu gökkuşağının içinde yaşayan özel bir yaratık varmış: Uçan bir unicorn! Adı Luma’ymış. Luma’nın tüyleri pamuk gibi bembeyaz, yelesi ise gökkuşağı rengindeymiş. Ama onun en büyüleyici özelliği, gökkuşağının üstünde uçabiliyor olmasıymış!
Luma yalnız yaşarmış. Çünkü diğer unicornlar yerde yaşar, gökyüzünden korkarlarmış. Ama Luma, rüzgarın kulağına fısıldadığı şarkıları, bulutların üstünde zıplamayı, yıldızlarla sohbet etmeyi çok severmiş.
Bir sabah Luma, gökkuşağının üstünde dans ederken uzaktan bir ağlama sesi duymuş. Merakla gökkuşağından aşağıya süzülüp sesin geldiği yere bakmış. Ormanda, bir ağacın altında minik bir kız çocuğu oturuyormuş. Saçları dağılmış, gözyaşları yanaklarına akıyormuş.
Luma, yumuşakça yere inmiş. Kız, onun kanatlarının rüzgârıyla irkilmiş ve başını kaldırmış. Gözlerine inanamamış.
“S-Sen… sen gerçek misin?” diye kekeleyerek sormuş.
“Elbette gerçeğim,” demiş Luma, sesi kadife gibi yumuşakmış. “Ben Luma’yım. Gökkuşağında yaşarım. Peki sen neden ağlıyorsun küçük dostum?”
Kız burnunu çekmiş. “Benim adım Elif. Ormanda annemi kaybettim. Piknik yapıyorduk ama ben çiçek toplamak için biraz uzaklaştım. Geri döndüğümde annem yoktu.”
Luma gözlerini kırpmış. “Korkma Elif. Seni annene ulaştırmana yardım edeceğim. Gökkuşağımın üzerinden uçarsak ormanı çok daha hızlı tarayabiliriz!”
Elif gözlerini büyütmüş. “Gerçekten uçar mıyız?”
“Hazır mısın?” diye gülümsemiş Luma ve kanatlarını iki yana açmış.
Elif biraz tereddütle Luma’nın sırtına çıkmış. Luma usulca havalanmış. Gökyüzüne doğru yükseldikçe Elif’in yüreği hem korkuyla hem hayranlıkla dolmuş.
“Wooooow! Ağaçlar karınca gibi görünüyor!” diye bağırmış Elif.
Luma gülmüş. “Bak şimdi ne göstereceğim…”
Ve o anda gökyüzünde dev bir gökkuşağı belirivermiş. Luma, bir kuğu zarafetiyle gökkuşağının üstüne süzülmüş. Elif, ayaklarının altındaki ışıklı yolu görünce heyecandan çığlık atmış.
“Bu... Bu sihir gibi!”
“Sihir, cesur kalplerde yaşar,” demiş Luma. “Sen de cesursun Elif. Korkmuyor musun yükseklikten?”
“Başta korkmuştum… ama senin yanında güvende hissediyorum.”
Birlikte gökkuşağında ilerlerken, Luma bulutlara sormuş:
“Sevgili Bulutlar, küçük bir kızın annesini gördünüz mü?”
Bir gri bulut hafifçe titreşmiş. “Evet, onu gördük. Ormanın kuzey ucuna doğru yürüyordu. Endişeliydi.”
“Hemen oraya gidelim!” demiş Elif sevinçle.
Yüksekten kuzey ormanını taramaya başlamışlar. Luma’nın gözleri birden parlamış.
“Orada! Kırmızı elbiseli bir kadın! Sana benziyor!”
Elif heyecanla öne eğilmiş. “O benim annem!” diye bağırmış. “Gerçekten o!”
Luma, yavaşça alçalmış ve ormanın kenarına inmiş. Elif hemen inip annesine doğru koşmuş. Kadın Elif’i görünce ağlamaya başlamış ve onu kucaklamış.
“Canım kızım! Çok korktum sana bir şey oldu diye!”
Elif de gözyaşları içinde sarılmış annesine. “Ben de korktum ama Luma beni buldu… Gökkuşağında uçtuk!”
Annesi gülerek başını sallamış. “Hayal gücün çok güzel, canım kızım.”
Ama o sırada Luma, hafifçe öksürmüş. Kadın başını kaldırıp Luma’yı görünce olduğu yere çakılıp kalmış.
“Bu… Bu mümkün mü?”
Luma hafifçe eğilmiş. “Merhaba. Elif çok cesur bir kız. Gökkuşağımda bana eşlik etti. Şimdi artık güvende.”
Kadın başını sallayarak Luma’ya teşekkür etmiş. Elif, Luma’nın boynuna sarılmış.
“Gitme olur mu? Hep birlikte yaşayabiliriz!”
Luma üzgün bir şekilde gülümsemiş. “Ben gökkuşağında yaşamak zorundayım Elif. Ama ihtiyacın olduğunda, kalbinin sesini dinle. Ben hep seni duyacağım.”
Elif’in gözleri dolmuş. “Seni hiç unutmayacağım.”
Luma, kanatlarını açarak gökyüzüne yükselmiş. Gökkuşağının içine süzülmeden önce son bir kez dönüp Elif’e göz kırpmış. Gökkuşağı birden parlayarak kaybolmuş.
Aradan yıllar geçmiş. Elif büyümüş, kocaman bir kız olmuş. Ama çocukluğundan kalan tek bir şey hiç değişmemiş: Gökkuşağı her göründüğünde başını göğe kaldırır ve kalbinin derinliklerinde bir dostunun hala orada olduğunu hissedermiş.
Bir gün kendi çocuğuna şöyle demiş:
“Gökkuşağında yaşayan bir unicorn tanıyorum. Adı Luma. Eğer yüreğin saf, niyetin güzel ve cesursan, belki bir gün o da seni ziyaret eder.”
Ve o anda, uzaklarda bir yerde, gökkuşağının üzerinde bir siluet gülümsemiş…
“Ben hep buradayım, Elif.”