Şeker Diyarı Masalı

Mine Kaya 197 Okuma Süresi: 4 dk Okul Öncesi Masallar
Şeker Diyarı Masalı

Uzak diyarlarda, bulutların arasına gizlenmiş bir ülke varmış: Şeker Diyarı. Bu diyarın her yeri tatlıymış; evler çikolatadan, yollar naneli şekerden, nehirler ise erimiş karamelle doluymuş. İnsanlar değil ama rengârenk şeker canlıları yaşarmış burada.

Bu tatlı dünyanın en meraklı sakini, minik bir lokum kızıymış. Adı Lina. Krem beyaz bir bedeni, üstünde pembe şeker tozu peleriniyle her sabah karamel güneş doğmadan önce uyanır, “acaba bugün neler keşfedeceğim” diye düşünürmüş.

Bir sabah Lina, dışarıda garip bir uğultu duymuş. Dışarı çıktığında gökyüzü kararmış, pamuk şeker bulutlarının yerini gri dumanlar almış.

“Aman tanrım! Şeker Dağı eriyor!” diye bağırmış Lina.

“Eriyorsa... sular yükselir!” demiş yanında beliren arkadaşı Karamel Tilki Fikfik, kuyruğunu endişeyle savurarak.

“Kral Şerbet’e haber verelim hemen!”

İkili koşarak Şeker Sarayı’na gitmişler. Sarayın kapısında nöbet tutan Zencefil Askerler, onlara endişeyle bakmış.

“Durun! Panik yapmayın, sırayla konuşun!”

“Şeker Dağı eriyor! Karamel nehirleri taşacak!” demiş Lina nefes nefese.

Askerler birbirine bakmış ve kapıları açmış. Kral Şerbet, büyük tahtında oturuyormuş; tacı altın şeker çubuklarından yapılmış, sakalı pamuk helva gibi kabarmış.

“Ne bu telaş çocuklar?” demiş yumuşak bir sesle.

Lina ve Fikfik olanları anlatmış. Kral Şerbet bir an düşünmüş, sonra ayağa kalkmış.

“Bu... bu ancak Ağlayan Fırıncı’nın işidir.”

“Ağlayan Fırıncı mı?” demiş Lina şaşkınlıkla.

Kral başını sallamış.

“Evet, yıllar önce Şeker Diyarı’ndan kovuldu. Çünkü herkesi acı keklerle kandırmıştı. Kalbi kırıldı, sonra kalbi buz tuttu. Şimdi intikam alıyor olmalı.”

Lina yumruklarını sıkmış.

“O zaman onu bulmamız gerek!”

Kral gülümsemiş.

“Cesaretin şeker gibi tatlı, küçük lokum. Fakat tehlikelidir. Yalnız gitme.”

Böylece Kral, Lina’ya yol arkadaşı olarak Nane Şövalye Mentos’u vermiş. Parlak zırhı mentol kokuyormuş, konuştuğunda serinlik hissi yayılırmış.

Yola koyulmuşlar: Lina, Fikfik ve Mentos. Rüzgârda şeker tozları uçuşurken, gökyüzü griye dönmeye başlamış.

Bir süre sonra Kakaolu Orman’a varmışlar. Ağaçların yaprakları çikolata parçalarındanmış, ama bazıları eriyip yere damlıyormuş.

“Dikkat edin!” demiş Fikfik, “Zehirli karameller olabilir.”

“Zehirli mi?” diye irkilmiş Lina.

“Evet,” demiş Mentos ciddi bir ifadeyle. “Acı karamel... Ağlayan Fırıncı’nın izidir.”

Ormanın derinliklerinde bir inleme sesi duymuşlar. Ses, dev bir şeker kurbağasından geliyormuş.

“Yardım edin! Bacaklarım dondu!” diye ağlamış kurbağa.

Lina hemen yanına koşmuş, elindeki minik şeker kavanozunu açmış. İçinde parlayan Sıcak Bal Kristali varmış.

“Dayan dostum, seni ısıtacağım.”

Kristali kurbağanın kalbine koymuş, ve kurbağa bir anda parlamış. Bacakları çözülmüş.

“Oh, tatlı kaderim! Kurtuldum! Teşekkür ederim küçük lokum!”

“Ağlayan Fırıncı’yı arıyoruz. Nerede bulabiliriz?”

Kurbağa derin bir nefes almış.

“Karanlık Pastahane’de... Şeker Diyarı’nın sınırında. Ama dikkat edin, oraya giren tatlılar... acıya dönüşür.”

Lina korkmamış. Gözlerinde kararlılık parlamış.

“O zaman acıya da dayanacağız.”

Uzun bir yolculuktan sonra Karanlık Pastahane’ye varmışlar. Kapılar devasa ve siyahmış, üzerlerinde donmuş krema sarkıtları varmış. İçeriden bir ağlama sesi yankılanıyormuş.

“Hazır mısınız?” demiş Mentos.

“Tatlı yürekler asla korkmaz.” demiş Lina.

İçeri girdiklerinde hava buz gibiydi. Raflarda taşlaşmış kurabiyeler, yerde kırık şeker kavanozları... Ve ortada kocaman bir fırın, fırının önünde oturan bir adam: Ağlayan Fırıncı. Gözlerinden damlayan yaşlar kristalleşip şekere dönüşüyormuş.

“Sen mi eritiyorsun Şeker Dağı’nı?” diye bağırmış Lina.

Adam başını kaldırmış.

“Neden olmasın? Onlar beni kovdu... şimdi tatlılarını acıya boğuyorum.”

“Ama sen bir zamanlar en tatlı pastaları yapardın!” demiş Fikfik.

“O zamanlar kalbim sıcaktı. Şimdi soğudu.”

Lina yavaşça yaklaşmış.

“Kalbini yeniden ısıtabiliriz. Kral seni affeder.”

Fırıncı alayla gülmüş.

“Affetmek mi? Onlar bana inanmadı! Kim bana inanır şimdi?”

Lina elini cebine atmış ve küçük bir bal kristali çıkarmış.

“Ben inanırım.”

Kristali fırıncının avuçlarına koymuş. Bir anda fırıncının gözleri parlamış, kristal ışıltıyla dolmuş.

“Bu... bu Sıcak Bal Kristali...”

“Evet. Bir dostluğu kurtardı, şimdi bir kalbi ısıtacak.”

O anda pastahanenin duvarları titremiş. Tavandan erimiş çikolatalar akmış. Fırıncının gözyaşları artık şeker değil, ışık damlalarına dönüşmüş.

“Ne yaptın bana küçük lokum?”

“Kalbini hatırlattım.”

Birden dışarıdan güneş doğmuş. Şeker Dağı’nın tepesinden yeniden tatlı buharlar yükselmiş. Karamel nehirleri normale dönmüş.

Fırıncı dizlerinin üzerine çökmüş.

“Kral Şerbet’e gidip özür dileyeceğim.”

Lina gülümsemiş.

“O da seni affedecektir.”

Mentos kılıcını kaldırmış.

“Görev tamamlandı!”

Fikfik kuyruğunu sallamış.

“Şeker Diyarı yine tatlı kokuyor!”

O gün, Kral Şerbet büyük bir kutlama düzenlemiş. Ağlayan Fırıncı artık Gülen Fırıncı olarak anılıyormuş. Herkes Lina’ya minnettarmış.

Kral Şerbet, tahtından kalkıp Lina’nın önünde diz çökmüş.

“Küçük lokum, senin kalbin bu diyarın en tatlı hazinesi. Artık seni Şeker Diyarı’nın Onur Şeker Yıldızı ilan ediyorum!”

Tüm diyar “yaşasın Lina!” diye bağırmış. Gökyüzünden renkli şeker yağmurları dökülmüş, çocuklar dans etmiş, pamuk şeker bulutları kalp şeklini almış.

Lina gülümsemiş ve arkadaşlarına dönmüş:

“Tatlı olmak bazen sadece şekerle değil... kalple olur.”

Yazıyı Paylaş: