Saklambaç Oynayan Bulutlar Masalı

Mine Kaya 214 Okuma Süresi: 6 dk Okul Öncesi Masallar
Saklambaç Oynayan Bulutlar Masalı

Gökyüzü bazen insanı şaşırtacak kadar oyuncu olur. Hele ki o sabah, rüzgârın usulca estiği, güneşin dağların ardında yeni yeni parladığı o anlarda… Bulutlar öyle hareketli, öyle heyecanlıydı ki, sanki mavi göğün üstünde kocaman bir oyun salonu açılmış gibiydi. İşte bu masal tam da o gün başladı; “Saklambaç Oynayan Bulutlar” gününde.

Gökşen adında küçük bir kız vardı. Yedi yaşındaydı, ama merakı sanki koca bir dağın içindeydi. Her sabah, uyanır uyanmaz pencereye koşar, bulutların şekillerini izlerdi. Bir gün at olurdu bulutlar, başka bir gün gemi… Bazen de sanki biri onları görünmez ellerle yoğurup yeni bir hale sokuyordu. MasalAbi ile harika bir masal başlıyor!

O sabah, Gökşen gözlerini ovuşturup perdeyi araladığında havadaki bulutlar adeta koşturuyor gibiydi.

Beni yakalayamazsın!
Dur bakalım, daha oyun yeni başladı!

Gökşen’in gözleri büyüdü. Bu, hayal değildi. Gökyüzü gerçekten konuşuyordu! Hem de bulutlar saklambaç oynuyor gibiydi.

Küçük kız heyecanla pencereyi açtı.

Bulutlar… gerçekten mi konuşuyorsunuz?

Bir bulut, pamuk gibi kabarık, hafifçe Gökşen’in bulunduğu evin üstüne doğru indi.

Evet Gökşen! Bugün Saklambaç Günü! Gökyüzünde her yüz yılda bir kez oynanan koca bir oyun.

Kız şaşkınlıktan nefesini tuttu.

Ama ben bunu hiç duymadım!

Bulut gülüşü andıran tatlı bir titreşimle yumuşacık ses çıkardı.

Çünkü insanların gördüğü, fakat çok azının duyabildiği bir oyundur bu. Kalbi saf olan çocuklar bizi duyabilir. Sen de onlardansın.

Tam o sırada başka bir bulut hızla yanlarına geldi; uzun, ince ve kuyruğu olan bir buluttu.

Gizlenmeye gidiyorum. Kimse beni bulamayacak! diye seslendi.

Gökşen ellerini çırptı.

Ben de oynayabilir miyim?

Bulutlar bir an havada durdu, birbirlerine baktılar. En büyük olanı konuştu; kocaman ve ağırbaşlı bulut “GürKuyruk”tu.

İnsanların oyuna katılmasına pek rastlanmaz… ama bu yıl bir değişiklik yapabiliriz. Evet, Gökşen, katılabilirsin. Ama kurallar var.

Kız derin bir merakla camdan dışarı uzandı.

Nedir kurallar?

Birincisi, dedi GürKuyruk, Bulutların saklandığı yeri kimseye söylemeyeceksin.
İkincisi: Sadece gözlerinle değil, kalbinle de arayacaksın.
Üçüncüsü: Bulduğun her buluta, onu neden seçtiğini söyleyeceksin. Çünkü her bulutun bir hikâyesi vardır.

Gökşen’in yüzü ışıl ışıldı.

Tamam! Hadi başlayalım!

GürKuyruk tüm gökyüzüne yüksek bir sesle duyurdu:

Saklambaç başlasın! Üç! İki! Bir! Dağılın!

Bulutlar bir anda sağa sola koşuşur gibi dağıldılar. Kimi incecik şeritlere bölünüp kayboldu, kimi dağların ardına saklandı, kimi güneşin parlak ışığının içine karıştı.

Gökşen hızla dışarı çıktı, ayakkabılarını bile giymeden çimenlerin üstüne bastı. Gökyüzüne baktı, hafifçe nefes aldı.

Tamam… başlıyorum…

Önce doğu tarafına baktı. Ufuk çizgisinin hemen üzerinde ince, zarif bir bulut görüyor gibiydi. Sanki biraz titriyordu.

Orada mısın? diye fısıldadı.

Bulut kıpırdandı.
Hayır! Ben saklanmıyorum! Ben… sadece rüzgârdan korunuyorum!

Gökşen kıkırdadı.

Bence sen saklanıyorsun. Çünkü normalde böyle ince davranmazdın. Seni seçtim!

Bulut utangaç bir sesle konuştu:

Pekala… beni buldun. Benim adım “İnceGölge”. Ben hep arka planda kalırım, kimse beni fark etmez. Saklanmayı da en iyi ben bilirim.

Ama ben seni fark ettim. Çünkü titriyordun. Üşüyen birini görünce anlarsın, dedi Gökşen.

Bulut yumuşacık bir tonda teşekkür etti, sonra GürKuyruk’a geri dönmek üzere göğe yükseldi.

Gökşen batıya döndü. Güneş iyice parlıyor, ışık her şeyi sarıya boyuyordu. Güneşin tam kenarında ışığı kıran kalın bir bulut vardı. Belki de bir güneş lekesi gibiydi.

Kız gözlerini kıstı.
Sen! Oradaki parlak olan! Beni kandırmaya mı çalışıyorsun?

Bulut kahkaha attı gibi bir ses çıkardı.

Yok canım, sadece güneşleniyorum!

Yalan söylüyorsun. Güneşin arkasına saklanmak hile! Seni seçiyorum!

Bulut biraz bozulmuş gibi homurdandı.

Benim adım “ParıltıBulut”. Hep güneşe yakın olurum çünkü göz kamaştırıcı görünmek hoşuma gider. Saklanırken de aynı hileyi yaptım… kabul ediyorum.

Ama seni buldum, dedi Gökşen. Çünkü fazla gösteriş yapıyordun. Gösterişli olan saklanamaz.

Bulut bunu duyunca durgunlaştı.
Haklısın. Belki de biraz sadeleşmeliyim.

Gökşen güldü.

Sonra sıra kuzeye geldi. Dağların üzerinde dev, karışık bir bulut kütlesi vardı. Kız durdu ve düşündü.

— “Kalbinle ara” demişti GürKuyruk…

Gökşen gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Bir an uzaktan bir ağlama sesi duyduğunu sandı. Gözlerini açtı ve dağların üzerine baktı. Kocaman, gri bir bulut sanki hafif hafif titriyordu.

Kız ellerini ağzına götürdü.

Sen üzgünsün… değil mi?

Bulut şaşkınca cevap verdi.

B-beni nasıl anladın?

Çünkü saklanmıyorsun. Sanki gizlenmek yerine kendi içine kapanmışsın. Seni seçiyorum.

Gri bulut yumuşak bir iniltiyle konuştu.

Benim adım “KaraPof”. Hep yağmur olmaktan korkarım. İnsanlar yağmuru bazen sevmez ya… ben de sevilmemekten korkuyorum. O yüzden saklanmayı beceremem.

Gökşen hafifçe gülümsedi.

Ama yağmuru seven çok çocuk var. Hatta ben yağmur kokusunu çok severim. Sen güzel kokarsın.

KaraPof’un rengi bir ton açıldı.

Gerçekten mi?

Evet. Ve bence bugün yağmur olmak zorunda değilsin. Bugün oyundasın.

Bulut sevinçle titredi, sonra diğerlerinin yanına doğru yükseldi.

Gökşen’in tek bulamadığı bir bulut kalmıştı: İnce, kuyruğu olan o hızlı bulut… “RüzgarTüy”.

Doğuya baktı, yok. Batıya baktı, yok. Yukarı baktı, yok.

Gözlerini kapadı.
“Kalbinle ara…”

Kulağına hafif bir ıslık sesi geldi.

Kız başını hızla çevirdi.
Ses… ağacın tepesinden geliyordu!

RüzgarTüy! Ağaçta saklanmak hile değil mi?

Bulut kahkaha attı.

Hayır! Kuralda “gökyüzünde saklanın” demedi. Ayrıca bulutlar bazen yere yakın olur!

Gökşen gülmekten kendini alamadı.

Yine de seni buldum. Çünkü rüzgâr sesini tanıdım.

RüzgarTüy gururla havaya sıçrayıp göğe yükseldi.

Bulutlar hepsi bir araya geldiğinde GürKuyruk konuştu:

Gökşen, kurallara uydun, kalbinle aradın ve hepsini buldun. Saklambaç Günü’nün en cesur oyuncusu sensin.

Gökşen şaşkınlıkla nefesini tuttu.

Ben mi? Ama ben sadece sizi bulmaya çalıştım…

Bir insanın gökyüzünü gerçekten görmesi nadir bir şeydir, dedi GürKuyruk. Sen bizi sadece gözlerinle değil, kalbinle gördün. Bu yüzden bugün bize katılmış olman, gökyüzü için büyük bir onur.

Bulutlar hep bir ağızdan coşkuyla seslendi:

Yaşasın Gökşen!

Kız mutluluktan dans etmeye başladı. Çimenlerin üzerinde döndükçe gölgesi bulutların arasında kayıp gidiyordu.

GürKuyruk son kez indi.

Şimdi bir ödül zamanı…

Gökşen şaşkınlıkla baktı.

Ne ödülü?

Gökyüzü her yüz yılda bir, bir çocuğa bir dilek hakkı verir. Ama bu dilek bulutlarla ilgili olmak zorunda değil. Kalbin ne istiyorsa söyle.

Gökşen düşündü… düşündü… Sonra gözleri parladı.

Ben… gökyüzünün her zaman oyun oynayabileceği kadar huzurlu olmasını diliyorum. Kimse bulutlara kızmasın, yağmur yağınca insanlar mutlu olsun, güneş açınca da mutlu olsunlar… Gökyüzü hep özgür olsun.

Bulutlar bir an sessizleşti. Bu dilek beklediklerinden çok daha büyüktü.

GürKuyruk yumuşak bir sesle konuştu:

Bu dilek… gerçekten harika. Ve kabul edildi.

Bir anda gökyüzü pembemsi bir ışıkla doldu; sanki bulutlar Gökşen’e teşekkür ediyordu. Rüzgâr saçlarını okşadı, güneş hafifçe parladı.

Bulutlar yavaşça yükselip dağıldı.
Tek tek kaybolmadan önce hepsi seslendi:

Görüşmek üzere Gökşen! Bir dahaki Saklambaç Günü’nde tekrar bekleriz!

Kız el salladı.

Görüşürüz!

Gökyüzü yeniden sakinleşti. Bulutlar oyunlarını bitirmişti. Gökşen kalbinde kocaman bir sıcaklıkla eve döndü.

Ve o günden sonra, her buluta baktığında sanki küçük bir kahkaha, hafif bir fısıltı duyar gibi oldu… Çünkü bulutlar artık onu tanıyordu.
Bulutlar saklambaç oynarken, Gökşen de her sabah onlara eşlik etmeye devam etti.

Gökyüzü bazen oyun ister, bazen sessizlik. Ama çocuk kalbiyle bakabilen biri oldukça, bulutlar asla yalnız kalmaz.

Yazıyı Paylaş: