Sabırlı Olmanın Sırrı Masalı

Mine Kaya 261 Okuma Süresi: 4 dk Dini Masallar
Sabırlı Olmanın Sırrı Masalı

Bir zamanlar Anadolu’nun yeşil dağları arasında, dereleri berrak akan küçük bir köy vardı. Bu köyde, Ali adında meraklı ve yaramaz ama kalbi temiz bir çocuk yaşardı. Ali, çoğu zaman hemen istediğini elde etmek isterdi. Beklemeye hiç tahammülü yoktu. Bu yüzden annesi sık sık ona sabırlı olmayı öğütlerdi.

Bir gün, köy camisinin avlusunda oyun oynarken, yanına yaşlı Hasan Hoca geldi. Elinde tespihi vardı ve yüzünde yumuşacık bir tebessüm taşıyordu.

“Ali evladım, yine çok hareketlisin. Ne yapıyorsun burada?” dedi hoca, elini Ali’nin başına koyarak.

“Hocam, ben sabırsızlanıyorum! Annem bana helva yapacak dedi ama hâlâ yapmadı. Beklemekten sıkıldım.” dedi Ali suratını buruşturarak.

Hasan Hoca gülümseyerek yere oturdu.

“Evladım, sabır imanın yarısıdır. Rabbimiz sabredenleri sever. Helva biraz geç gelse bile sabredersen hem helvanın tadı daha güzel olur, hem de kalbin Rabbine daha yakın olur.”

Ali kafasını kaşıdı.

“Ama hocam, neden Allah sabredenleri daha çok sever?”

Hoca, gözlerini gökyüzüne kaldırıp cevap verdi:

“Çünkü sabır, kulun Allah’a güvenmesidir. Zorlukta, darlıkta, beklerken, üzülürken... sabreden, Allah’ın rızasına kavuşur. Sabır, insanın kalbini kuvvetlendirir.”

Ali, hocanın sözlerini düşündü ama hâlâ içinde bir huzursuzluk vardı. O akşam eve döndüğünde annesi, küçük kız kardeşi Zeynep’le birlikte mutfakta yemek hazırlıyordu.

“Anne, neden helva hâlâ yok? Hoca sabırlı olmamı söyledi ama çok zor.”

Annesi güldü ve elini oğlunun yanaklarına koydu.

“Evladım, bak sana bir sır vereyim. Helva birazdan olacak. Ama eğer sabredersen, Allah kalbine öyle bir huzur verir ki, o helvanın tadından bile tatlı olur.”

Ali derin bir nefes aldı ve mutfak kapısının önünde oturmaya başladı. Birkaç dakika bekledi ama yine içi kıpır kıpır oldu. Tam kalkıp annesine seslenecekti ki, Zeynep ona seslendi:

“Abi, hadi oyun oynayalım. Böylece beklerken sıkılmazsın.”

Ali gülümsedi, kardeşiyle oyun oynadı. Fark etmeden zaman geçti ve annesi helvayı getirdi. Helva sıcacıktı, mis gibi kokuyordu.

“Bismillah, sabrettiğin için sana en güzel helvadan verdim.” dedi annesi.

Ali bir lokma aldı ve gözleri parladı.

“Gerçekten hocanın dediği gibi oldu! Helva çok daha tatlı geldi.”

Ertesi gün köyde büyük bir fırtına çıktı. Ağaçlar sallanıyor, yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Köylüler telaş içinde hayvanlarını korumaya çalışıyordu. Ali de dışarı çıkmak istedi ama babası izin vermedi.

“Oğlum, dışarı çıkamazsın. Sabret. Yağmur diner, ondan sonra çıkarsın.”

Ali pencereye yapıştı, dışarıdaki çocukların bazılarının koşturduğunu gördü. Canı çok sıkıldı.

“Baba, ama onlar dışarıda! Ben de çıkmak istiyorum.”

Babası sakin bir sesle cevap verdi:

“Evladım, sabretmeyen başına bela alır. Onlar ıslanacak, hasta olacak. Ama sen sabredersen korunmuş olursun.”

Ali hırçınlaştı ama bu sefer kendini tuttu. İçinden “sabır” kelimesini tekrar etti. Bir saat sonra fırtına durdu, gökyüzünde rengârenk bir gökkuşağı belirdi. Babası kapıyı açtı:

“Bak oğlum, sabrettin. Şimdi çıkabilirsin. Ve işte sabredenlere Allah’ın hediyesi: gökkuşağı.”

Ali dışarı koştu, sevinçle bağırdı:

“Gerçekten sabır sonunda güzellik getiriyormuş!”

Birkaç gün sonra köyde hasta bir nine vardı. Çocuklar sıkıldığı için ona uğramıyor, evine gitmiyordu. Ama Ali annesinin sözlerini hatırladı:

“Anne, ben ninenin yanına gitmek istiyorum. Belki bana hikâyeler anlatır.”

Annesi ona bir tabak çorba verdi.

“Götür evladım, sabırla yanında otur. Hasta olanlar sabırlı ve anlayışlı insanları çok sever.”

Ali, ninenin kapısını çaldı. İçeriden titrek bir ses geldi.

“Kim o?”

“Ben Ali. Sana çorba getirdim nine.”

Nine gözleri dolarak kapıyı açtı.

“Evladım, Allah senden razı olsun. Kaç gündür yalnızım, sabretmeye çalışıyordum ama çok zorlanıyordum. Senin gelişin bana güç verdi.”

Ali, nineyle oturdu, sohbet etti. Nine ona sabırla ilgili bir kıssa anlattı:

“Evladım, Peygamber Efendimiz (s.a.v) sabır konusunda şöyle buyurur: ‘Sabır, acının ilk anda gösterilen metanettir.’ Yani ilk anda sabırlı olursan, Allah kalbine nur verir.”

Ali derin derin düşündü.

“Demek ki sabır sadece beklemek değil, zor anda da güler yüz göstermekmiş.”

O günden sonra Ali sabırlı olmaya daha çok gayret etti. Derslerinde zorlandığında, kardeşiyle anlaşamadığında, oyun oynarken kaybettiğinde hep şu cümleyi tekrarladı:

“Sabreden, selamete erer.”

Ve yıllar geçtikçe köyde herkes onu “Sabırlı Ali” diye çağırmaya başladı.

Bir gün köyün imamı hutbede minbere çıktı ve şöyle dedi:

“Ey cemaat! Rabbimiz buyuruyor ki: ‘Sabredenlere ecirleri hesapsız verilecektir.’ Bakınız, sabır bir çocuğun kalbinde nasıl yeşerdi. Ali evladımız bize en güzel örneği oldu.”

Ali, minberin önünde mahcup bir şekilde duruyordu. Kalbi sevinçle doldu. İçinden dua etti:

“Allah’ım, bana sabrı öğrettin. Senin rızan için sabretmeyi hiç bırakmayayım.”

Ve köydeki tüm çocuklar o günden sonra Ali’ye bakarak sabrı öğrenmeye çalıştı. Çünkü herkes biliyordu ki, sabır insanın en büyük gücüydü.


Yazıyı Paylaş: