Pompompurin Masalı

Mine Kaya 290 Okuma Süresi: 5 dk Masal Oku
Pompompurin Masalı

Bir sabah Purin’in yaşadığı mahallenin sokakları, rüzgârın taşıdığı çiçek tozlarıyla ışıldıyordu. Purin o sabah her zamankinden erken uyanmıştı; kafasındaki kahverengi beresini düzeltti, aynadaki kendisine kocaman bir gülümseme attı, kapısını araladı ve sokağın ılık kokusunu içine çekti. Tam dışarı adım atacakken, kapısının önünde minik bir zarf gördü. Üzerinde kabarık, kıvrımlı bir yazıyla yalnızca şu yazıyordu:

Pompompurin’e — Acil ve çok önemli.

Purin zarfı aldı, heyecan ve merak arasında gidip gelen duygularla açtı. İçinden çıkan mektupta şunlar yazıyordu:

“Sevgili Pompompurin,
Mutluluk Ormanı’nın ışığı sönmek üzere. Ormanın kalbinde yaşayan Altın Çekirdek kayboldu. Onsuz çiçekler konuşmayı unutacak, gökyüzü renklerini kaybedecek, kuşlar şarkı söylemeyi bırakacak.
Sana ihtiyacımız var.”

Mektubun altında hiçbir imza yoktu. Sanki kendiliğinden yazılmış, rüzgârın elinden çıkmış gibiydi.

Purin, beresini bir kez daha düzeltti ve derin bir nefes aldı.

Bunu kim yazmış olursa olsun, Mutluluk Ormanı benim de evim sayılır. Yardım etmeliyim!

Tam evden çıkmak üzereydi ki, karşısında her zamanki yaramaz gülümsemesiyle Muffin’i gördü. Muffin, Purin’in en yakın arkadaşlarından biri, ufak tefek ama kocaman merakları olan bir sincaptı.

Muffin, kuyruğunu hızlı hızlı sallayarak yaklaştı.

Purin! Sabah sabah bu ciddi bakış da ne? Bir macera mı kokluyorum?

Öyle diyebiliriz Muffin. Garip bir mektup aldım. Mutluluk Ormanı tehlikede olabilir. Altın Çekirdek kaybolmuş.

Muffin’in gözleri parladı.

Ooo, tehlike mi, gizem mi, kurtarılacak bir orman mı? Beni de say!

Purin hafifçe gülümsedi. Bu gülümseme, yumuşacık bir dondurmanın erirken bıraktığı sıcak mutluluğa benziyordu.

Elbette gel. Sensiz olur mu hiç?

Böylece ikili, Mutluluk Ormanı’na doğru yola çıktı. Yol boyunca kuşlar, çiçekler, rüzgâr bile onlarla konuşuyor gibi görünüyordu. Ama ilerledikçe fark ettikleri bir şey vardı: Orman her adımda biraz daha soluyordu. Renkler matlaşıyor, kuş şarkıları kısılıyor, çiçeklerin kokusu zayıflıyordu.

Purin içini çekti.

Gerçekten bir şeyler oluyor. Bu hiç iyi değil.

Ormanın ortasına geldiklerinde onları yaşlı bir kirpi olan Tiko karşıladı. Tiko’nun gözleri yorgundu, dikenleri bile sanki güneş görmemiş gibi donuk kalmıştı.

Tiko kaygıyla konuştu:

Pompompurin… Gelmeni umuyorduk. Altın Çekirdek kaybolduğundan beri orman soluyor. Biri onu çaldı.

Purin başını eğdi.

Kim çalar böyle bir şeyi? Ormana neden zarar versin?

Kirpi, titrek bir sesle devam etti.

Gölge Tilki… Son günlerde ormanda dolaştığını gördük. Karanlıkla beslenen bir yaratık. Ama ne istediğini kimse bilmiyor.

Muffin öne atıldı.

Tamam, onu buluruz! Ben hızlıyımdır, Purin de güçlüdür!

Purin, Muffin’in aşırı cesaretine hafifçe güldü ama gönlünde bir düğüm hissediyordu.

Tiko, bize nereden başlamamızı önerirsin?

Gölge Geçidi’ne gidin. Oranın ardında bir mağara var. O mağara Gölge Tilki’nin saklandığı yer olabilir. Fakat dikkatli olun… Orası karanlığın kalbi.

İkili yola koyuldu. Gölge Geçidi gerçekten de adını hak edecek kadar ürkütücüydü. Ağaçların dalları, adeta gölgelerle çizilmiş gibi siyah, hava ağır, rüzgâr titrekti.

Muffin fısıldadı:

Purin… Buradan sonra macera biraz fazla karanlıklaşıyor olabilir.

Purin, dostunun korkusunu fark etti ama sesindeki sakinlik güven verdi.

Korkmak normal Muffin. Korku bazen yanlış yere basmamızı engeller. Birlikte olduğumuz sürece sorun yok.

Gölge Geçidi’nin ardında karanlık bir mağara vardı. Mağaranın girişinde siyah sisler dönüyordu. Bir an sessizlik çöktü. Sonra karanlığın içinden yankılanan bir ses duyuldu.

Beni arıyorsunuz.

Muffin bir adım geri attı.

Bu ses hiç hoş değil Purin…

Gölgelerin arasından ince, uzun bir siluet çıktı. Tilkiydi bu; gözleri siyah cam gibi parlıyor, kuyruğundan gölgeler damlıyordu.

Gölge Tilki konuştu:

Altın Çekirdek bende. Onu geri istemek için mi geldiniz?

Purin cesaretini topladı.

Evet. Onsuz Mutluluk Ormanı yok oluyor. Neden çaldın?

Tilki gözlerini kısmıştı.

Çünkü ormanda beni hiç kimse sevmedi. Ben gölgeden yaratıldım diye benden korktular. Ben de ormanı karartmak istedim. Onlar benim yokluğumu hissetsin istedim.

Purin derin bir nefes aldı. Sözlerinin doğru yere ulaşması için kalbini dinledi.

Gölgeden olmak kötü olduğun anlamına gelmez. Karanlık olmasa ışığın değeri olmazdı. Ama yaptığın şey sadece sana daha fazla yalnızlık getirmiş. Sana kızgın değilim… sadece üzgünüm.

Bu sözler mağaranın duvarlarında yankılanırken Gölge Tilki’nin duruşu değişti. Karanlık kuyruğu titredi.

Üzgün… mü? Bana öyle söyleyen olmamıştı. Herkes beni suçladı.

Muffin öne atıldı.

Ama Purin suçlamaz. Çünkü Purin’in kalbi puding kadar yumuşak. Hem istersen seni de ormanın bir parçası olarak kabul ederiz.

Gölge Tilki’nin gözlerindeki karanlık parıltı yavaşça söndü. Boynunu eğdi ve bir süre konuşmadı. Sonra, kuyruğunun ucundan küçük bir ışık damladı. O ışık avuç içinde duracak kadar küçüktü ama içinde güneş gibi sıcak bir parıltı vardı.

Altın Çekirdek… alın. Ama ormana geri döndüğünüzde beni de hatırlayın. Belki… belki beni de seversiniz.

Purin gülümsedi.

Kimse seni unutmamalı. Her gölge, bir ışığın yanında anlam kazanır.

Tilki duygulanmıştı; gözleri buğulandı ama hemen sakladı. Purin ve Muffin Altın Çekirdek’i alarak ormana döndü. Çekirdeği ormanın kalbindeki yuvasına yerleştirdikleri anda renkler geri geldi. Kuşlar yeniden şarkı söyledi, çiçekler yeniden konuştu, gökyüzü çizgi çizgi renklerle aydınlandı.

Tiko koşarak yanlarına geldi.

Başardınız! Orman yeniden nefes alıyor!

Purin hafifçe başını salladı.

Hep birlikte başardık. Hatta Gölge Tilki bile…

Bu söz üzerine Tiko şaşırdı.

Tilki mi? Size zarar vermedi mi?

Muffin gülümseyerek anlatmaya başladı:

Aslında yalnız kalmış. Kötü değilmiş. Bence ormana geri döndüğünde ona bir şans vermeliyiz.

Orman halkı başta şaşkına dönse de Purin’in söylediklerini düşündü. Çünkü Purin’in kalbi öyle bir şeydi ki, ona karşı çıkmak kolay değildi.

Zamanla Gölge Tilki de ormanın kabul edilen üyelerinden biri oldu. Hatta karanlığın içindeki tılsımı sayesinde geceleri ormanı koruyan bir gözcüye dönüştü. Çiçekler onun ışığını gölgeye çevirip parlatıyor, kuşlar onunla birlikte uçuyor, ağaçlar dallarını ona doğru eğiyordu.

Purin ise her zamanki gibi beresini takıyor, mahallenin sokaklarında dolaşıyor ve karşısına çıkan herkese küçük mutluluklar bırakıyordu. Çünkü Purin’in hikâyeleri tam da böyle ilerler: biraz macera, bolca duygu ve en sonunda kalpten gelen bir iyilik.

Ve Mutluluk Ormanı o günden sonra hem ışığı hem gölgesiyle daha güzel bir yer oldu.

Yazıyı Paylaş: