Pembe Şato Masalı
Güneş batıya doğru eğilirken, gökyüzü pembe bir örtüye bürünmüştü. Bu pembe ışıkların tam ortasında, şehrin en yüksek tepesinde göz kamaştırıcı bir yapı dururdu: Pembe Şato. Duvarları gerçek gül yapraklarıyla parlıyor, geceleri hafif bir çilek kokusu yayıyordu. Şato o kadar yüksekti ki, bulutlar bazen pencerelerin önünden geçer, içerideki odalara minik gölgeler düşürürdü.
Bu şatoda yaşayan küçük prenses Lila, dünyayı anlamaya çalışan meraklı bir ruhtu. Ne altın taçlara ilgi duyardı ne de pahalı elbiselere… Onun tek bir hayali vardı: şatonun sırrını çözmek. Çünkü her gece tam aynı saatte, şatonun en tepesindeki kuleden gizemli bir ışık yanıp sönüyor, gökyüzünde küçük bir kalp şekli oluşturuyordu.
Bir akşam Lila yine ışığı görüp heyecanlanınca, odasından çıkıp hizmetkârı Tarlon’a seslendi.
— Tarlon! O ışık yine yanıyor! Bana bir şey saklıyorsun değil mi?
Tarlon başını sağa sola sallayıp mahcup bir gülümseme koyuverdi.
— Ben… Ben sadece bir hizmetkârım prensesim. Ama şatonun sırları bazen bizden büyük olur.
Lila kararlı bir ifadeyle ellerini yumruk yaptı.
— O zaman bu gece o kuleye çıkıyorum. Ne olursa olsun öğreneceğim.
Tarlon’un gözleri büyüdü.
— Tek başınıza mı? Tepe kulesi yıllardır kimse tarafından açılmadı!
— O zaman açan ilk kişi olacağım.
Böyle dedi ve yürümeye başladı.
Lila, şatonun merdivenlerini tırmanırken ayak sesleri taş duvarlarda yankılanıyordu. Merdivenlerin her adımı sanki bir hikâye anlatıyor gibiydi. Bir noktada, merdivenin ortasında minik bir mekanizma dikkatini çekti. Duvara oyulmuş küçük bir düğme…
Dayanamayıp bastı.
Bir anda ince bir melodi çalmaya başladı. Tatlı ve biraz hüzünlü bir melodi.
— Bu da ne böyle…? diye fısıldadı Lila.
Tam o sırada arkasından bir ses geldi.
— Sakın yalnız gitme!
Lila aniden dönünce karşısında en yakın arkadaşı Tiko’yu buldu. Tiko şatonun içindeki gizemli küçük bir cin gibiydi. Ne tam görünürdü ne tamamen kaybolurdu; parlıyordu.
— Tiko! Sesini duymayı özlemişim. Neredeydin sen?
— Şato beni çağırınca döndüm. Kuleyi açmak istiyorsun, değil mi?
— Evet ama neden bu kadar gizemlisiniz? Herkes biliyor ama kimse söylemiyor!
Tiko bir an havada salındı, pembe ışıklar saçtı.
— Çünkü bazı sırlar doğru kalbi bekler. Kuledeki ışığın ne olduğunu görmek için gerçekten cesaretli olman gerekiyor. Ve bugün… sende o cesareti görüyorum.
Lila’nın kalbi sıcacık oldu. Omzuna konan Tiko ile birlikte yürümeye devam ettiler.
Kulenin kapısı gerçekten de yıllardır açılmamış gibi tozluydu. Lila kapıyı yoklayınca hafifçe titredi.
— Hazır mısın? dedi Tiko.
Lila derin bir nefes aldı.
— Hazırım.
— O zaman söylemem gereken bir şey var. Kapı sadece doğru cümleyle açılır. Bu şatonun kalbini temsil eden cümleyle.
Lila şaşkınla göz kırptı.
— Ne cümlesi?
Tiko hınzırca gülümsedi.
— Bana söylemen gerekmiyor. Kalbinden söyle.
Lila gözlerini kapadı, elini kapıya koydu ve yoksul bir çocuğu gördüğü anda hissettiği merhameti, annesinin ona sarılırken verdiği sıcaklığı, arkadaşlarına duyduğu sevgiyi düşündü. Kalbinden geçen tek cümle döküldü dudaklarından.
— “Sevgi her kapıyı açar.”
Kapı bir anda pembemsi bir ışıkla titreşti ve yavaşça açıldı.
Tiko alkış attı.
— İşte bu! Kalbin doğruymuş Lila. Hadi içeri!
Kapıdan içeri girince büyük bir sürprizle karşılaştılar. Tavandan sarkan binlerce minik kristal, odanın tamamında toz pembe ışık saçıyordu. O odanın ortasında ise küçük bir piyano ve onun başında oturan yaşlı bir kadın vardı.
Kadın başını kaldırıp gülümsedi.
— Hoş geldin Lila. Nihayet seni beklediğim ana kavuştum.
Lila olduğu yerde dondu.
— Siz… siz kimsiniz?
Kadın tatlı bir kahkaha attı.
— Ben şatonun eski koruyucusuyum. Her prensesin kalbini bilirim. Ancak yıllardır bu şato gerçek bir sevgi duygusu hissetmediği için kulede saklı kaldım.
Tiko öne doğru uçtu.
— Peki ya ışıklar? Her gece parlayan kalp şekli?
Kadın başıyla onayladı.
— Onlar Lila’nın kalbinden çıkan umut ışıklarıydı. Şato onun büyüyen iyiliğini hissetti ve beni uyandırdı.
Lila bu sözlerden sonra boğazı düğümlenmiş gibi hissetti.
— Ama… ben sadece anlamak istiyordum. Şatonun neden bu kadar yalnız hissettirdiğini.
Kadın Lila’nın ellerini tuttu.
— Çünkü sevgiyi paylaşmazsan büyümez. Şato yıllardır sevgiye hasretti. Şimdi sen geldin, kapıyı açtın ve bizi özgür bıraktın.
Tiko mutlulukla döndü.
— Bu şu anlama geliyor Lila… artık şato yepyeni bir yaşama açılıyor!
Kadın piyanonun tuşlarına dokunarak yumuşak bir melodi çalmaya başladı. O sırada odanın duvarları yavaşça şeffaflaşmaya başladı ve şatonun altındaki şehir göründü.
— Bu ışıklar aslında şehir halkına dokunan dualardır, dedi kadın.
— Her gece şato onların mutlu olması için bir kalp gönderir. Ama gönderilen kalbin güçlenmesi için bir prensesin temiz kalbi gerekir. Bu yüzden yıllardır bekledim.
Lila şaşkınlıkla sordu:
— Yani bu şatonun gücü… sevginin gücü mü?
Kadın gülümsedi.
— Tam olarak öyle. Sevgi olmadan hiçbir ışık sonsuza kadar parlamaz.
Tiko hınca hınç mutlu görünüyordu.
— Prensesim, demek ki sen bu şatonun gerçek ruhunu uyandırmışsın.
Lila, kulenin yüksek penceresinden aşağıdaki şehre baktı. Her evde bir ışık, her ışıkta bir hikâye vardı.
— Ben de bir ışık gönderebilir miyim? diye sordu.
Kadın başını salladı.
— Kalbinden geçen dileği söyle. Kule gerisini halleder.
Lila gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı ve dudaklarından şu cümle döküldü:
— “Herkesin kalbi biraz daha hafiflesin.”
Bir anda kulenin içindeki pembe kristaller parladı, pencereden dışarı doğru dalga dalga ışık yayıldı ve tüm şehir bir anlığına tatlı bir pembe parıltıya büründü.
Kadın, Tiko ve Lila artık kuleyi yalnızca gizemlerin saklandığı bir yer olarak görmüyordu. Burası bir iyilik yuvasıydı. Lila kadına sarıldı.
— Buraya hep gelebilir miyim?
— Elbette. Artık bu kule senin kalbinle açılıyor. Ne zaman istersen geleceksin.
Tiko sevinçle zıpladı.
— O zaman şato artık eskisi gibi sessiz olmayacak!
Lila mutlulukla güldü.
— Hayır. Artık pembe ışıklarla dolu bir yuva olacak.
O günden sonra Pembe Şato’nun tepe kulesi her akşam parladı. Ama bu kez ışık sadece belirli bir saatte yanıp sönmedi; Lila’nın kalbi ne zaman iyilikle dolsa şehir pembe bir ışıkla sarıldı.
Ve şehir halkı, bu pembe ışığın gizemini bilmeseler bile, içlerinde hafif bir mutluluk hissettiklerinde bunun nereden geldiğini sezdiler…
Pembe Şato’nun kalbinden.