Ormanlar Kralı Aslan Masalı

Mine Kaya 293 Okuma Süresi: 5 dk Masal Oku
Ormanlar Kralı Aslan Masalı

Güneş, sabahın ilk ışıklarıyla ormanın üzerine ince bir altın şerit çekiyordu. MasalAbi ile masal başlıyor! Ağaçların tepesinde kuşlar şarkı söylüyor, rüzgâr yaprakların arasından tatlı tatlı geçiyordu. Ormanın tam ortasında ise heybetiyle herkese güven veren Ormanlar Kralı Aslan Arman uyanıyordu.

Arman'ın yelesi, güneş vurduğunda sanki alev almış gibi parlıyor; adımları toprağı titretiyordu. Fakat bu sabah, ormanda garip bir sessizlik vardı. Arman, gözlerini kırpıştırıp kulaklarını dikti.

“Bu sessizlikte bir tuhaflık var…” diye mırıldandı.

Hemen ardından süratli adımlarla en yakın arkadaşı olan zeki sincap Miran’ın ağacına doğru yürüdü. Miran’ın yuvası her zaman sabahları tıkır tıkır seslerle dolu olurdu, çünkü Miran genelde yeni bulduğu cevizleri düzenler, depolar ve şarkılar mırıldanırdı.

Ama bu sabah…

Hiç ses yoktu.

Arman başını ağacın gövdesine doğru yaklaştırdı.

“Miran! Miran! Orada mısın dostum?”

Bir süre cevap gelmedi. Ardından içeriden ince, titrek bir ses duyuldu.

“Arman… iyi ki geldin…”

“Ne oldu Miran? Neden sesin böyle titriyor?”

Sincap yuvasından yavaşça çıktı. Normalde gözleri canlı canlı parlayan Miran’ın yüzü solgun görünüyordu.

“Arman… ormanda bir şeyler oluyor. Gece boyunca garip sesler duydum. Kimse dışarı çıkmaya cesaret edemedi.”

Arman, kaşlarını çattı.

“Ne sesi bu?”

Miran’ın sesi iyice kısılmıştı.

“Kükreme gibi… ama senin kükremene hiç benzemiyor. Daha kesik, daha gergin. Sanki biri korkunç bir şey saklıyormuş gibi…”

Arman, Miran’ın omzuna büyük ama nazik bir pençeyle dokundu.

“Endişelenme. Ben buradayım. Bu ormanı korumak benim görevim. Hadi gidelim, bu seslerin kaynağını bulalım.”

Miran tereddüt etti ama sonra cesaretini topladı.

“Tamam… ama yanında yürürken bile tüylerim ürperiyor Arman.”

“Korktuğunu biliyorum ama cesaret korkusuzluk değildir Miran.” dedi Arman yumuşak bir sesle.
“Korkuya rağmen bir adım daha atabilmektir.”

Bu sözler Miran’ın içini biraz rahatlattı. İkili, gür ağaçların arasından ilerleyerek sesin geldiği tepeye doğru yürüdü.

Tepenin yamacına yaklaştıklarında ses tekrar duyuldu.

“Rrrrr… Aaarrrr!…”

Miran ürperdi.

“İşte bu! Bu işte!”

Arman, sesin geldiği yönü dikkatle dinledi. Ardından yavaşça adımladı. Onun bu sakin ve temkinli duruşu, Miran’a da güç veriyordu.

Sesin kaynağına ulaştıklarında karşılarında beklediklerinden çok farklı bir manzara buldular. Büyük bir kayanın arkasında, yelesi dağılmış, gözleri korkudan büyümüş küçük bir aslan yavrusu vardı.

Yavru, korktuğu için kesik kesik kükremeye çalışıyor ama sesi titreyip boğuk çıkıyordu.

Miran şaşkınlıkla fısıldadı:

“Bu… bu bir yavru!”

Arman derin bir nefes aldı ve nazikçe yaklaştı.

“Küçük dostum… seni korkutan nedir?” dedi.

Yavru hemen geri çekildi.

“Sakın yaklaşma! Ben tehlikeliyim!”

Arman’ın kalbi yumuşadı.

“Küçük dostum, tehlikeli olan sen değilsin. Sadece korkmuşsun.”

Yavru, gözyaşlarıyla karışık bir hırıltı çıkardı.

“Benim adım Pars… Ailem kayboldu. Dün gece ormanda büyük bir gök gürültüsü oldu. Korktum, kaçtım… ama geri dönemedim. Kükremeye çalışıyorum ki tehlikeli olduğumu sansınlar…”

Arman yumuşak bir sesle karşılık verdi:

“Cesaret başkalarını korkutmak değildir Pars. Cesaret, yardıma ihtiyacın olduğunu söyleyebilmektir.”

Pars şaşkınca başını kaldırdı.

“Gerçekten mi?”

Miran atıldı:

“Tabii ki! Korkmak kötü bir şey değildir. Biz de korkarız.”

Pars, titreyen bir nefes aldı.

“Peki… bana yardım eder misiniz?”

Arman gururla başını salladı.

“Elbette ederiz. Bu ormanda hiç kimse yalnız değildir.”

Üçlü, Pars’ın ailesini bulmak için ormanın daha derinlerine doğru yürümeye başladı. Rüzgârın uğultusu zaman zaman yükseliyor, ağaçların gövdeleri arasında tuhaf gölgeler oluşuyordu.

Miran tedirgin bir sesle konuştu:

“Bu kısım… daha önce hiç bu kadar sessiz olmamıştı.”

Pars, çekingen bir şekilde Arman’ın yanında yürüyordu.

“Belki de benim yüzümden sessizdir…”

Arman durdu ve yavruya baktı.

“Pars, bir ormanın sessizliği bazen yaklaşan fırtınayı haber verir, bazen de içinde sakladığı bir sırrı. Sen ne fırtınasın ne sır. Sen sadece bir yolcusun.”

Pars’ın gözleri parladı.

“Bu sözler… beni güçlü hissettirdi.”

İlerledikçe yerde büyük pençe izlerine rastladılar. Arman izlere eğildi.

“Bu izler bir yetişkin aslana ait. Ailen mutlaka bu taraftan geçmiş.”

Pars’ın içi umutla doldu.

“Annem… Babam… Yakında bulabilir miyiz?”

“Bulacağız.” dedi Arman kesin bir tonla.
“Söz veriyorum.”

Güneş batmaya yaklaşırken ormanı kalın bir sis kapladı. Sis, yolunu bulmayı zorlaştırdığı gibi sesleri de boğuyordu.

Bir anda bir gürleme duyuldu.

Miran yerinde zıpladı:

“Bu da neydi?!”

Arman derin bir kükreme saldı.

“Sakin olun! Sadece büyük kaya parçasının düşme sesi olabilir.”

Ama Pars’ın yüzü bembeyaz oldu.

“Ya aileme bir şey olduysa? Ya başlarına kötü bir şey geldiyse?”

Arman, yavrunun gözlerine baktı.

“Pars… cesaretini kaybediyorsun. Bunu hissediyorum. Fakat unutma, bazen en karanlık anlar güneşin doğmasına dakikalar kala gelir.”

Pars gözyaşlarını silmeye çalıştı.

“Haklısın… Pes etmeyeceğim!”

Tam o sırada çalılıklar hışırdadı.

Üçü aynı anda dönüp baktı.

Karşılarında iki yetişkin aslan belirdi.

Pars çığlık attı:

“Anne!”

“Baba!”

Yavrucağın ailesi koşarak Pars’a sarıldı. Mutluluk gözyaşları üçüne birden bulaşmıştı.

Anne aslan, Arman’a dönüp minnetle konuştu:

“Onu sen mi buldun? Biz bir anda kaybolduğunu fark ettik ve tüm gece aradık.”

Arman başını salladı.

“Pars güçlü bir yavru. Sadece biraz korkmuş. Ama cesaretini yeniden buldu.”

Baba aslan derin bir iç çekti.

“Sana ne kadar teşekkür etsek az. Bizim için yaptığını unutmayacağız.”

Pars, Arman’ın yelesine sarıldı.

“Seni asla unutmayacağım Arman. Bana cesaretin ne olduğunu öğrettin.”

Arman duygulanmıştı ama güçlü durdu.

“Bu ormanda herkes bir gün bir başkasına yol gösterir Pars. Sen de bir gün birine rehber olacaksın.”

Miran gülümseyerek ekledi:

“Hem Pars artık bizim dostumuz, değil mi?”

Pars sevinçle zıpladı.

“Evet! En iyi dostlarım siz oldunuz!”

Aile tekrar bir araya geldikten sonra ormanın sessizliği hafif hafif çözülmeye başladı. Kuşlar yeniden ötmeye başladı, rüzgâr yaprakları tatlı bir ezgiyle salladı.

Miran iç çekti.

“Bak Arman… orman yine normal haline dönüyor.”

Arman gururla göğe baktı.

“Çünkü korkunun yerini cesaret, yalnızlığın yerini dostluk aldı.”

Pars, ailesiyle birlikte uzaklaşırken bir kez daha dönüp bağırdı:

“Arman! Sana minnettarım!”

Arman gülümsedi.

“Yolun ışıkla dolsun küçük kral adayı.”

Ve orman, yeniden güvenin, sevginin ve cesaretin melodisini fısıldayarak günlerce bu hikâyeyi anlattı.

Yazıyı Paylaş: