Öksüz Kız Masalı

Mine Kaya 430 Okuma Süresi: 4 dk Masal Oku
Öksüz Kız Masalı

Bir zamanlar, uzak dağların ardında kalan, ormanlarla çevrili küçük bir köyde, Elina adında bir kız yaşardı. Elina henüz yedi yaşındaydı ama gözlerindeki hüzün, bir ömürlük acının izlerini taşırdı. Annesi ve babası, bir kış günü ormana odun toplamaya gittiklerinde çıkan büyük bir fırtınada kaybolmuş, bir daha da geri dönmemişlerdi.

Köylüler Elina'ya yardım etmek istemişlerdi elbette. Fakat herkesin kendi derdi, kendi çocuğu vardı. Sonunda Elina, yaşlı ve huysuz bir kadın olan Maren Nine’nin yanına verildi. Maren Nine’in kalbinde sevgiye yer yoktu; onun için Elina sadece bedavaya çalışan küçük bir hizmetçiydi.

Her sabah güneş doğmadan uyanan Elina, evi süpürür, odun kırar, su taşırdı. Bir dilim bayat ekmek ve bir bardak suyla günü geçirirdi.

Bir gün, Elina pencereden dışarı bakarken kendi kendine mırıldandı:

"Keşke bir gün bu evden kaçıp, ormanda kaybolsam... Belki annemle babamı bulurum."

Tam o sırada, pencerenin önüne bembeyaz bir kuş kondu. Parlak gözleriyle Elina’ya bakıp üç kez öttü: "Cuu, cuu, cuu!"

Elina şaşkınlıkla kapıyı açtı. Kuş uçarak ormana doğru süzüldü.

"Beni çağırıyor sanki..." dedi Elina kendi kendine. "Belki... belki bu bir işarettir!"

Akşam olduğunda, Maren Nine kocaman tencereyle çorba yapmıştı ama Elina’ya yine bir kaşık bile vermedi.

"Çocuk açlığa alışmalı. Yoksa dünya onu yer!" dedi Maren Nine sertçe.

O gece, Elina kararını verdi. Ay gökyüzünde en parlak haliyle parlıyordu. Sessizce pencereden çıktı ve ormanın içine doğru yürümeye başladı. Kalbi korkuyla çarpıyordu ama içinde bir umut kıpırtısı vardı.

Orman geceleri bambaşka olurdu. Ağaçların arasından sızan ay ışığı, yerdeki yosunları bile gümüş gibi parlatıyordu. Elina, beyaz kuşun tekrar öttüğünü duydu.

"Cuu! Cuu! Cuu!"

Kuşu takip etti, ta ki dev bir meşe ağacının altına varana dek. Orada, yere oturmuş yaşlı bir adam vardı. Sakalı dizlerine kadar uzanıyordu ve gözleri yıldızlar gibi parlıyordu.

"Elina..." dedi yaşlı adam yumuşak bir sesle. "Geleceğini biliyordum."

"Siz... beni tanıyor musunuz?"

"Ben Ormanların Bilgesi'yim. Her gözyaşını, her umut fısıltısını duyarım. Senin kalbin çok güzel, küçük kız. Bu orman seni koruyacak."

Elina, ilk kez biri ona böyle nazikçe konuştuğu için gözleri doldu.

"Ben sadece ailemi istiyorum... Onları çok özlüyorum."

Bilge başını salladı.

"Biliyorum. Ama bazen aile, kan bağı değildir. Gerçek aile, seni sevenlerdir. Gel, seni Gece Perisi ile tanıştıracağım. Belki o kalbindeki boşluğu biraz olsun doldurur."

Yaşlı adam Elina’yı ormanın derinliklerine götürdü. Orada, ay ışığına bürünmüş bir göletin kenarında, ışıl ışıl parlayan bir kadın duruyordu. Uzun saçları göletin içine akıyor gibiydi.

"Hoş geldin Elina..." dedi kadın, sesi rüzgâr kadar hafifti. "Ben Gece Perisi Lunara."

"Siz... gerçek misiniz?"

"Gerçeklik kalple ölçülür, gözle değil. Senin kalbin inanıyor, o hâlde ben gerçekim."

Lunara elini uzattı. Elina bir adım attı ve parmak uçları değdiğinde içini sıcacık bir huzur kapladı.

"Sana üç gece boyunca ormanda kalma izni veriyorum," dedi Lunara. "Bu üç gecede, kalbindeki sevginin izini sür. Belki seni bekleyen bir mucize vardır."

Elina o gece meşe ağacının kovuğunda uyudu. Rüyasında annesiyle babasını gördü; gülüyorlardı, el sallıyorlardı ama sesleri duyulmuyordu.

Ertesi gün, Elina ormanda dolaşırken yaramış bir tilki yavrusu buldu. Hemen mendilini çıkarıp yaranın üstünü sardı. Tilki minnetle başını Elina’nın kucağına koydu.

"Senin adın Nino olsun," dedi Elina. "Artık yalnız değilsin."

İkinci gece, Elina ormanın biraz ilerisindeki küçük bir mağaraya sığındı. Tilkiyle birlikte ısındılar, gökyüzünü izlediler.

"Annemi babamı özlüyorum Nino..." dedi Elina. "Ama seni bulduğum için de mutluyum."

Tilki gözlerini kırpıştırdı sanki onu anlıyormuş gibi.

Üçüncü gece geldiğinde, Elina gölette Lunara’yı tekrar buldu. Lunara bu kez hüzünlü görünüyordu.

"Zaman doldu Elina..."

"Ama ben burada mutluyum... Geri dönmek istemiyorum!"

"Sonsuza kadar burada kalamazsın. Ama kalbinde taşıdığın sevgi, seni gittiğin her yerde korur. Unutma, sevgiyle büyüyen hiçbir kalp yetim değildir."

Elina gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı. Gözlerini açtığında Maren Nine’in kulübesinin önünde, sabah güneşiyle göz göze geldi.

Ancak bir şey değişmişti. Kapı aralık duruyordu ve içeriden ağlama sesi geliyordu.

Elina içeri girdiğinde Maren Nine’in soba başında ağladığını gördü.

"Sen... sen nerelerdeydin kız?!" diye bağırdı ama sesi titriyordu. "Gece boyunca seni aradım. Gözümde yaş kalmadı!"

Elina şaşkınlıkla bakakaldı.

"Sen... ağladın mı benim için?"

Maren Nine başını çevirdi. Utanmış gibiydi.

"Ben de bir zamanlar öksüzdüm... Sevgisiz büyümek, insanın içini taş eder. Ama senin yokluğun... içimdeki taşları eritti."

Elina sessizce yaklaştı. Elini uzattı. Maren Nine, titreyen elleriyle Elina’nın elini tuttu.

O günden sonra her şey değişti. Maren Nine daha yumuşak konuşmaya başladı. Elina artık sadece çalışmıyor, birlikte yemek yapıyor, hikâyeler dinliyordu. Tilki Nino da onlarla birlikte yaşamaya başladı.

Ve her dolunay gecesi, Elina gölette Lunara’yı görmek için ormana giderdi.

Çünkü o artık biliyordu: Aile, bazen ormanda bulunur. Bazen bir tilkinin gözlerinde. Bazen de sevgiye hasret bir kadının yumuşayan kalbinde.

Yazıyı Paylaş: