Neşeli Okul Masalı

Mine Kaya 272 Okuma Süresi: 5 dk Masal Oku
Neşeli Okul Masalı

Yeşillikler içinde, kuş cıvıltılarıyla dolu küçük bir kasabada “Neşeli Okul” adında bir okul varmış. Bu okulun diğerlerinden farkı, her sabah çocukların gülerek girdiği, duvarlarından kahkaha seslerinin yankılandığı bir yer olmasıymış. Koridorlarında mutluluk yürür, sınıflarında merak uçuşurmuş.

Okulun müdürü, gözlüğünü sürekli burnunun ucuna indirip “mutluluk kuralı”nı hatırlatmayı seven bir adamdı: “Neşeli olmak zorunlu değil ama mutsuz olmak yasak!” derdi hep. Bu kuralı duyan herkes gülümserdi, çünkü burada kimse kimseyi yarışa sokmaz, herkesin kendi ışığına inanılırdı.

Bir sabah, okulun bahçesindeki çınar ağacının altında toplanan çocuklar heyecanla bir şey fısıldıyordu.

“Biliyor musun? Bugün okula yeni bir öğrenci geliyormuş!” dedi Zeynep, gözleri parlayarak.
“Adı neymiş?” diye sordu Mert, topunu elinde çevirirken.
“Duyduğuma göre adı Elif’miş. Başka şehirden taşınmışlar.”
“Umarım utangaç değildir,” dedi Defne. “Yoksa bizimle oynamaz.”

Zil çaldı. Çocuklar sınıfa koşarken, kapının önünde duran küçük bir kız dikkatlerini çekti. Elif’ti bu. Saçlarını iki yandan toplamış, elleriyle çantasının askısını sıkıca tutuyordu. Gözlerinde hem korku hem merak vardı.

“Hoş geldin Elif!” dedi öğretmenleri Ayşe Hanım sıcacık bir gülümsemeyle.
“Hoş bulduk,” diye fısıldadı Elif utangaçça.

Ayşe Hanım, Elif’i pencere kenarındaki sıraya oturttu. Zeynep hemen yanaşıp sordu:
“Boyaları sever misin? Benim en sevdiğim renk turuncu!”
Elif gülümsedi, ama cevap veremedi. Yabancı bir yerde olmanın gerginliği içindeydi.

Neşeli Okul’un her sınıfında bir “Sihirli Tahta” vardı. Bu tahta, öğrencilerin duygularını yazdığı özel bir panoydu. Her sabah çocuklar, o günkü ruh hallerini renklerle anlatırdı. Mavi huzuru, kırmızı enerjiyi, yeşil umudu, sarı mutluluğu temsil ederdi.

Ayşe Hanım tahtayı gösterdi:
“Elif, hadi bakalım, bugün nasılsın? Bir renk seç.”

Elif kısa bir süre düşündü, sonra tebeşiri alıp mor bir kalp çizdi.
“Mor?” dedi öğretmeni şaşkın bir tebessümle. “Neden mor?”
“Çünkü mor hem hüzünlü hem umutlu… biraz karışığım galiba.”

Sınıfta sessizlik oldu. Sonra Zeynep yavaşça elini kaldırdı:
“Ben de bazen mor hissediyorum!” dedi.
Çocuklar birer birer ayağa kalktı, kimi kalp, kimi yıldız çizdi tahtaya. Hepsi mor.
O günden sonra mor, Neşeli Okul’da “yeni başlangıçların rengi” ilan edildi.

Okulun en sevilen yeri müzik odasıydı. Duvarları renkli notalarla süslü, penceresinden rüzgârla şarkılar gelen bir yerdi. Öğle arası Elif tek başına oraya gitti. Köşede duran eski bir piyano dikkatini çekti. Parmaklarını çekinerek tuşlara koydu.

Tını odada yankılandı. Ama bu sıradan bir ses değildi; sanki okulun duvarları bile dinliyordu.

O sırada Mert kapıdan başını uzattı:
“Sen mi çaldın bunu? Çok güzeldi!”
Elif irkildi.
“Şey… biraz biliyorum,” dedi.
“Biraz mı? Bu bayağı iyiydi! Bizim bir müzik grubumuz var. Adı ‘Renkli Notalar’. Katılmak ister misin?”

Elif şaşkınlıkla baktı.
“Gerçekten ister misiniz?”
“İstemesek sormazdık ya!” diye güldü Mert.

O andan itibaren Elif’in okul günleri renklenmeye başladı.

Bir hafta sonra gökyüzü kararmış, yağmur tüm kasabayı yıkamaya başlamıştı. Bahçede oyun oynamak yasaklanınca herkes homurdanıyordu.

“Bu çok sıkıcı!” dedi Defne, burnunu cama dayayıp.
“Yağmur dinse de ip atlasak,” diye iç çekti Zeynep.

Ayşe Hanım gülümsedi:
“Yağmur dışarıya engel olabilir ama hayal gücünüze değil. Bugün kendi hikayemizi yazacağız!”

Sınıf birden canlandı. Elif sessizce düşündü, sonra elini kaldırdı:
“Hikayemizin adı ‘Neşeli Okul’un Kaybolan Gökkuşağı’ olabilir mi?”
“Harika!” dedi öğretmen. “Peki kim hangi rolü oynayacak?”

Çocuklar rollerini seçti. Zeynep güneş oldu, Mert yağmur damlası, Elif ise gökkuşağını bulmaya çalışan küçük bir kız. Hep birlikte hikâyeyi oynarken kahkahalar sınıfı doldurdu. Ayşe Hanım gözlüklerinin arkasından mutlu gözlerle izliyordu.

Ertesi gün, Elif yanlışlıkla Mert’in resim defterine su döktü.
“Ne yaptın sen ya!” diye bağırdı Mert.
Elif panikledi:
“Ben istemedim, elim kaydı!”
“Tabii, herkesin eli kayar zaten!”

Sınıf sessizleşti. Elif’in gözleri doldu. O gün sessizce öğle yemeğini bile yemedi.
Zeynep yanına geldi:
“Elif, boş ver, Mert biraz sinirliydi. Hadi birlikte resmi yeniden yapalım.”

Ama Elif başını salladı:
“Artık beni sevmiyorlar. Herkesle iyi geçinmek zor sanırım.”

O akşam Ayşe Hanım sınıfta unutulan defteri toplarken Elif’in sırasına ilişmiş bir not buldu. Üzerinde şunlar yazıyordu:
“Neşeli Okul artık bana neşeli gelmiyor.”

Ertesi sabah, okulun koridorları sessizdi. Mert’in yüzü asıktı, Elif de derse gelmemişti.
Ayşe Hanım derin bir nefes aldı ve çocuklara döndü:
“Hepiniz Neşeli Okul’un parçasısınız, değil mi?”
“Evet,” dediler hep bir ağızdan.
“O zaman okulun kalbinde bir şey eksik. Kim fark etti?”

Zeynep fısıldadı:
“Elif yok…”

Ayşe Hanım başını salladı:
“Bir fikrim var. Mert, sen müzik odasına gel.”

Birlikte piyanonun başına geçtiler. Ayşe Hanım hafifçe notalara dokundu:
“Elif bu melodiyi çalardı, değil mi?”
Mert başını eğdi:
“Evet, ben de özledim.”
“O zaman neden bir özür şarkısı yazmıyoruz?”

Mert gözleri parlayarak defterini açtı. Birkaç dakika sonra “Barış Şarkısı” doğdu.
“Yanlışlıklar olur, kalpler kırılır,
Ama dostluk yeniden kurulur.
Bir nota eksikse müzik susar,
Bir arkadaş eksikse kalp yavaşlar.”

Ertesi gün Elif okula geldiğinde tüm sınıf o şarkıyı söylüyordu.
Mert yanına gelip elini uzattı:
“Affet beni. Senden özür dilerim.”
Elif’in gözleri doldu.
“Artık gerçekten neşeli bir okuldasın,” dedi Ayşe Hanım.

Zaman geçti, okul bahar şenliğine hazırlandı. Çocuklar stantlar kuruyor, sınıflarını süslüyordu.
Elif ve arkadaşları müzik sahnesinde “Barış Şarkısı”nı söyleyecekti.
Sahneye çıktıklarında bütün okul alkışladı.

“Hazır mısınız?” dedi Mert.
“Hazırız!” diye bağırdı herkes bir ağızdan.

Müzik başladığında bahçede kuşlar bile susmuştu. Şarkı bitince gökyüzünde gerçek bir gökkuşağı belirdi. Çocuklar şaşkınlıkla baktılar.

Ayşe Hanım fısıldadı:
“İşte bu yüzden bu okulun adı Neşeli Okul.”

O günden sonra, ne zaman biri üzülse, Sihirli Tahta’ya bir mor kalp çizilirdi.
Çünkü herkes bilirdi ki mor, yalnız hüzün değil; aynı zamanda yeniden doğan umuttu.

Ve Neşeli Okul, çocukların sadece okuma yazmayı değil, sevgiyle büyümeyi öğrendiği yer olarak kasabada efsane oldu.

Kısacası, bu okulda notalar barış getirir, renkler dostluk kurar,
ve her sabah kapıdan içeri giren her çocuk şunu bilirdi:
“Burada kalbinle gülümsemek, derslerin en güzeli.”

Yazıyı Paylaş: