Mutlu Fil Masalı
Bir zamanlar, uzak bir ormanda Mutlu Fil adında kocaman, sevimli bir fil yaşarmış. Güneş doğarken neşeyle hortumunu havaya kaldırır, ağaçlara, kuşlara, çiçeklere selam verirmiş. Onun gözlerinde her zaman bir parıltı olurmuş; çünkü kalbinde kötü bir düşünceye yer yokmuş.
Ormanın diğer hayvanları onu çok severmiş ama bazen anlamazlarmış da… Çünkü Mutlu Fil, en zor günlerde bile gülümsemeyi hiç bırakmazmış.
Bir sabah, gökyüzü gri bulutlarla dolmuş. Yağmurun kokusu havada hissediliyormuş. Mutlu Fil orman yolunda yürürken, minik bir sincap ağacın altında ağlıyormuş.
— Ne oldu minik dostum? Neden gözlerin yaş dolu?
— Yağmur yağarsa yuva deliğim suyla dolar! Dün de dallarım kırıldı. Artık nereye saklanacağımı bilmiyorum!
Mutlu Fil yumuşak bir sesle gülümsemiş.
— Üzülme, küçük dostum. Benim kulaklarım çok geniştir, istersen yağmur bitene kadar sana şemsiye olurum.
Sincap şaşırmış.
— Gerçekten mi? Koca kulaklarınla mı beni koruyacaksın?
— Evet! Hem bu şekilde yeni bir arkadaş edinmiş olurum, ne güzel değil mi?
Sincap, Mutlu Fil’in sıcacık gölgesine sığınmış. Yağmur damlaları filin sırtında dans ederken, ikisi birlikte şarkılar söylemişler.
Bir süre sonra yağmur durmuş. Ormanın üzerinde gökkuşağı belirmiş. Sincap, sevinçle filin hortumuna tırmanmış.
— Bak! Gökyüzü gülümsüyor!
— Evet, çünkü senin de yüzün artık gülüyor.
Mutlu Fil, doğanın içindeki her güzelliği fark eder, herkesle paylaşırmış. Fakat bazı hayvanlar onun bu haline anlam veremezmiş. Özellikle Ters Tavus Kuşu, sürekli söylenirmiş.
— Sen neden bu kadar neşelisin ki? Herkesin bir derdi var. Ya senin hiç üzülmeyecek bir şeyin yok mu?
— Üzülecek çok şey olabilir ama gülümsemek onları iyileştiriyor.
— Ben de kanatlarımı kaybettim, bakalım gülümseyebilir misin? diye alay etmiş Tavus.
Mutlu Fil bir an durup düşünmüş.
— Kanatların yok ama rengin hâlâ gökyüzü kadar güzel. Belki uçmak yerine ışıldamak senin yolundur.
Tavus Kuşu, ilk defa birinin sözlerinden utanmış. Başını öne eğip uzaklaşmış ama kalbinde filin sözleri yankılanmış: “Belki ışıldamak senin yolundur.”
O gün akşam, ormanın sessizliğini bir çığlık bozmuş.
— Yardım edin! Yardım edin!
Bu, Minik Tavşan’ın sesiydi. Nehre düşmüş ve akıntı onu sürüklüyormuş.
Mutlu Fil hızla koşmuş, hortumunu uzatmış.
— Tutun bana Minik Tavşan! Hadi sıkı tutun!
— Yapamıyorum! Çok güçlü akıyor!
Fil, tüm gücüyle hortumunu ileri uzatmış, tavşanı yakalamayı başarmış. Onu kıyıya çıkardığında tavşan titriyormuş.
— Korkma artık güvendesin.
— Sana nasıl teşekkür etsem bilemem... Benim için kendini tehlikeye attın!
— Teşekküre gerek yok. Birini kurtarmak kalbimi daha da mutlu eder.
Tavşan, gözyaşlarını silip utangaçça gülümsemiş.
— Sen gerçekten çok farklısın Mutlu Fil.
O günden sonra ormandaki herkes Mutlu Fil’in hikayesini konuşur olmuş. Fakat bir gün, güneşin hiç doğmadığı gri bir sabah, Mutlu Fil ortalarda yokmuş. Herkes endişelenmiş.
— Mutlu Fil nereye gitti acaba? diye sormuş kuşlar.
— Belki başka ormanlara mutluluk götürmeye gitmiştir. demiş sincap.
Ama fil aslında çok yakında, ormanın derinlerinde sessizce oturuyormuş. Çünkü o sabah, en sevdiği ağacın devrildiğini görmüş. Gölgesinde yıllarca dinlendiği, kelebekleri izlediği o ağacı…
Filin kalbi sızlamış. İlk defa gözlerinden yaş süzülmüş.
O sırada Tavus Kuşu yaklaşmış.
— Sen ağlıyor musun? Ama sen Mutlu Fil değil misin?
— Evet... Ama bazen mutlu olmak, üzülmemeyi değil, üzülmeyi de kabullenmeyi gerektirir.
Tavus, sessizce yanına oturmuş.
— Sen bana kanatlarımı kaybettikten sonra ışıldamayı öğretmiştin. Belki şimdi de ben sana umut olabilirim. Gel, sana yeni bir ağaç bulalım.
Fil, gözyaşlarını silip hafifçe gülümsemiş.
— Teşekkür ederim. Belki de mutluluk, yalnız olmamaktan geçiyordur.
İkisi birlikte ormanın en güzel yerine gitmişler. Güneş bulutların arasından süzülmüş, ışık yaprakların üzerinde oynamış. Tavus kuşu rengarenk kuyruğunu açmış, sincaplar, tavşanlar, kuşlar etraflarına toplanmış.
— Arkadaşlar! demiş Mutlu Fil, Bu ağacı hep birlikte dikelim. Onun gölgesi hepimizin olsun.
Bütün orman bir araya gelmiş. Kimisi toprağı kazmış, kimisi su taşımış, kimisi dalları taşımış. Gün batarken küçük bir fidan dikilmiş toprağa. Fil, hortumuyla üzerine su serpmiş.
— Hoş geldin küçük fidan. Sen bizim yeni umudumuz olacaksın.
Kuşlar neşeyle ötüşmüş, sincaplar dans etmiş. O gece ormanda herkes gülümsemişti.
Bir süre sonra fidan büyüyüp koca bir ağaca dönüşmüş. O ağacın altında her sabah kuşlar şarkı söyler, çocuklar oynar, hayvanlar toplanır olmuş. Hepsi Mutlu Fil’in yanına gelir, günlerini paylaşırmış.
Bir gün Minik Tavşan yine gelmiş.
— Mutlu Fil, neden her sabah gökyüzüne bakıp gülümsüyorsun?
— Çünkü her gün bana yeni bir teşekkür gibi doğuyor. Dün yaşadıklarım için minnet duyuyorum.
— Ama bazen kötü günlerimiz de oluyor…
— İşte o günlerde, kalbim bana “sabret, güneş yine doğacak” diyor.
Tavşan, başını sallamış.
— Senin kalbin, ormanın en güçlü kalbi.
Fil gülümsemiş, hortumuyla tavşanı yukarı kaldırmış.
— Hayır, biz birlikte güçlüyüz. Mutluluk paylaşılınca büyür.
O günden sonra ormandaki herkes bir şeyi öğrenmiş:
Mutluluk bulaşıcıdır.
Bir gülümseme, birinin gününü değiştirebilir.
Bir yardım eli, birinin umudunu geri getirebilir.
Her sabah güneş doğarken, ormanın içinde bir ses yankılanırmış:
— Günaydın dünya! Bugün yine gülümseyeceğiz!
Bu ses, Mutlu Fil’in sesiymiş.
Ve o ses, rüzgarla birlikte tüm ormana yayılır, herkesin kalbinde bir sıcaklık bırakırmış.
Yıllar geçmiş, ağaç koca bir gölgelik olmuş. Hayvanlar yaşlanmış, yenileri doğmuş. Ama Mutlu Fil hâlâ oradaymış, gölgesinde minik yavrulara masallar anlatıyormuş:
— Bir zamanlar, bir sincap ağlardı...
— Sonra bir fil ona şemsiye oldu...
Yavrular şaşkınlıkla sormuş:
— Sonra ne olmuş Mutlu Fil?
Fil gülümsemiş:
— Sonra herkes öğrenmiş ki, mutluluk paylaştıkça çoğalır.
Gökyüzü o an parlamış, güneş ormanın üzerine altın rengiyle dokunmuş.
Mutlu Fil gözlerini kapatıp derin bir nefes almış.
Kalbinde huzur, yüzünde tebessüm varmış. Çünkü o bilirmiş:
Bir gün herkes biraz “Mutlu Fil” olmayı öğrenebilirmiş.