Mor Denizaltı Masalı

Mine Kaya 182 Okuma Süresi: 4 dk Okul Öncesi Masallar
Mor Denizaltı Masalı

Derin denizlerin kalbinde, güneş ışıklarının artık ulaşamadığı bir yerde, kimsenin tam olarak nereden geldiğini bilmediği mor renkli bir denizaltı yaşardı. O kadar parlaktı ki, çevresindeki karanlık su bile onun etrafında mor bir ışık halkası gibi titreşirdi. Herkes ona sadece tek bir isimle seslenirdi: Mor Denizaltı.

Ama Mor Denizaltı’nın bir sırrı vardı. O sadece bir makine değildi. O hissediyordu… Seviniyor, korkuyor, üzülüyor ve en önemlisi yalnız hissediyordu.

Bir sabah, denizin derinliklerinde sessizlik hâkimken, Mor Denizaltı pervanelerini hafifçe döndürdü. Etrafına kabarcıklar saçtı ve iç çekti.

“Koskoca okyanusta, bir ben mi kaldım böyle sessiz?”
“Keşke biriyle konuşabilsem, sadece bir ‘merhaba’ bile duysam…”

Tam o sırada, uzaklardan bir cıvıltı duyuldu. Sanki bir sürü balığın aynı anda şarkı söylediği gibi. Ses yaklaştıkça Mor Denizaltı’nın sensörleri titredi.

“Kim var orada?” diye sordu merakla.
“Benim! Benim, Deniz Yıldızı Pati!” dedi incecik bir ses.

Mor Denizaltı şaşırdı. Karşısında küçük, ışıltılı bir deniz yıldızı duruyordu. Gülümsemesi sanki bütün denizi aydınlatıyordu.

“Selam küçük yıldız. Bu kadar derinlerde ne işin var?”
“Arkadaş arıyorum!” dedi Pati heyecanla. “Ama senin kadar güzelini hiç görmemiştim! Rengin ne kadar parlak!”

Mor Denizaltı utandı. Rengi biraz daha koyulaştı.
“Teşekkür ederim. Ben de arkadaş arıyordum.”

O andan sonra ikisi de çok mutlu oldu. Pati, Mor Denizaltı’nın gövdesine tırmandı.
“Hadi gidelim! Maceraya çıkalım!” diye bağırdı.
“Ama nereye?”
“Nereye olursa! Deniz büyük, keşfedilecek çok yer var!”

Ve böylece Mor Denizaltı ile Pati birlikte yola çıktılar.

İlk durakları, herkesin korktuğu Karanlık Mağara’ydı. Orası o kadar sessizdi ki, kabarcıkların bile sesi yankılanıyordu.

Pati biraz ürktü.
“Burası gerçekten ürkütücü. Sence girmeli miyiz?”
“Korkma,” dedi Mor Denizaltı nazikçe. “Ben ışık saçıyorum, birlikte güvendeyiz.”

Mor Denizaltı’nın ışıkları mağaranın duvarlarını aydınlattı. Renk renk yosunlar parladı, taşların arkasından minik karidesler kaçıştı. Derken bir ses yankılandı:

“Kim rahatsız ediyor benim uykumu?”

İkisi de dondu kaldı. Mağaranın derinliklerinden koca bir gölge belirdi. Devasa bir mürekkep balığıydı!

“Biz sadece geçiyorduk!” diye bağırdı Pati korkuyla.
“Zarar vermeyeceğiz!” dedi Mor Denizaltı sakin bir sesle.
“Herkes öyle der…” diye homurdandı mürekkep balığı. “Ama sonra gelip beni meraklı gözlerle izlerler.”

Mor Denizaltı yavaşça yaklaştı, ışığını biraz kısarak.
“Biz seni izlemeye değil, tanışmaya geldik. Adım Mor Denizaltı, bu da Pati.”

Dev mürekkep balığı bir an durdu. Sonra gözleri yumuşadı.
“Tanıştığıma memnun oldum… Benim adım Mürek.”

Ve o günden sonra Mürek, onların dostu oldu. Mor Denizaltı her akşam Mürek’e hikâyeler anlatıyor, Pati de taşların üstünde dans ediyordu.

Bir gün, denizin yüzeyinden aşağıya doğru bir şey süzüldü. Küçük bir ışık küresi. Parlıyor ama her saniye biraz daha sönüyordu.

Pati hemen fark etti.
“Bak! Bir şey düşüyor! Yakala Mor Denizaltı!”

Mor Denizaltı hızla pervanelerini çevirdi, suyun içinde kıvrılarak ışığı yakaladı. Küreyi gövdesinin üzerine koydu.
“Ne bu acaba?”
“Bir yıldız… ama suyun altında kalmış gibi.”

Bir anda küre konuşmaya başladı.
“Ben… ben kayboldum. Adım Lumen. Gökyüzünden düştüm.”

Mor Denizaltı ve Pati birbirine baktı.
“Sen bir yıldızsın!”
“Evet… ama artık göğe dönemem. Işığım sönüyor.”

Pati gözyaşlarını tutamadı.
“Seni nasıl kurtarabiliriz?”
“Beni yüzeye çıkarın. Orada, sabah olduğunda, yeniden parlarım.”

Ama bu kolay değildi. Çünkü denizin yüzeyine çıkmak, fırtınalı dalgalardan geçmek demekti. Mor Denizaltı kısa bir sessizlikten sonra kararlı bir şekilde pervanelerini çevirdi.

“Tutunun. Yüzeye çıkıyoruz!”

Yüzeye yaklaştıkça su kabarmaya başladı. Dalgalar devleşti, rüzgâr uğulduyor, şimşekler çakıyordu. Pati korkuyla Mor Denizaltı’nın gövdesine sıkı sıkı tutundu.

“Dayan Mor Denizaltı! Çok yakınız!”
“Tutun Pati! Fırtına bizi yutamaz!”

Bir dalga çarptı, denizaltı neredeyse ters döndü. Lumen’in ışığı soldu.
“Yapamıyorum… ışığım sönüyor…”

Mor Denizaltı bir an durdu, sonra motorlarını son gücüyle çalıştırdı.
“Hayır! Seni bırakmam! Deniz beni yutsa bile, seni yıldızına geri götüreceğim!”

Dalgalar arasında ilerledi, sanki mor ışığıyla karanlığı yarıyordu. Sonunda yüzeye ulaştılar.

Gökyüzü griydi ama ufukta ilk sabah ışığı görünüyordu. Lumen göğe doğru süzülmeye başladı.
“Teşekkür ederim… Mor Denizaltı… Pati…”
Ve kayboldu. Sadece birkaç damla altın rengi ışık, Mor Denizaltı’nın gövdesine düştü.

Pati sessizdi.
“Onu bir daha göremeyeceğiz, değil mi?”
“Belki bir gece, yukarı baktığında parlayan o yıldız odur,” dedi Mor Denizaltı gülümseyerek.
“Ve biz, onun dostları olarak hep hatırlanacağız.”

O günden sonra Mor Denizaltı ve Pati, denizde yardım isteyen her canlıya el uzattı. Kaybolan bir balık sürüsüne yol gösterdiler, yaralı bir kaplumbağayı kıyıya taşıdılar.

Bir gece Pati gövdesine yaslanmış uyurken, Mor Denizaltı derin bir düşünceye daldı.
“Artık yalnız değilim…” diye fısıldadı.
“Ben bir denizaltıyım, ama kalbim var. Ve kalbim, dostlarımla birlikte atıyor.”

Tam o anda yukarıdan bir yıldız kaydı. Mor Denizaltı’nın mor gövdesine kısa bir an için bir ışık değdi.
Pati uyandı ve sordu:
“Bu neydi?”
“Lumen bizi selamladı,” dedi Mor Denizaltı.
“Belki de bir gün biz de yıldız oluruz.”

Ve dalgaların ritmiyle, Mor Denizaltı sessizce ilerledi. Arkasında mor ışıkla çizilmiş bir yol kaldı — dostluğun, cesaretin ve kalbin yolu.

Ama deniz asla unutmaz.
Her çocuk bir gün denize bakarsa, belki suyun altında parlayan Mor Denizaltı’nın mor ışığını görür.
Ve o an anlar ki:
Gerçek dostluk, en karanlık sulara bile ışık taşır.

Yazıyı Paylaş: