Kum Saati Masalı
Güneşin hiç eksik olmadığı, denizin her sabah altın gibi parladığı, palmiye ağaçlarının rüzgârla dans ettiği bir sahil kasabası varmış. Bu kasabanın adı Güneşköy’müş.
Güneşköy’ün en büyük sırrı ise, deniz kenarındaki eski bir taşın üstünde duran kum saatiymiş. Ne zaman dalgalar sahili okşasa, kum saati içindeki taneler parlamaya başlar, sanki güneşin içinden doğan altın tozlarıymış gibi ışıldarmış.
Kasaba halkı bu kum saatine “Zamanın Gözyaşı” dermiş, çünkü kimse onun nasıl oraya geldiğini, neden hep parladığını bilmiyormuş. Herkesin inancı farklıymış:
Kimi, deniz tanrısının hediyesi olduğunu söyler,
kimi, güneşin yeryüzüne bıraktığı bir parça olduğunu.
Ama bir kişi için bu sır sadece bir efsane değilmiş: küçük Ayşe için.
Ayşe, denizi çok severmiş. Her sabah erkenden sahile koşar, dalgaların sesini dinlermiş.
Bir gün, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte, kum saatine dokunmuş.
Kum taneleri eline sıcacık gelmiş.
— “Sanki yaşıyor gibisin…” demiş fısıldayarak.
O anda, içinden hafif bir ses duymuş.
— “Ben zaten yaşıyorum.”
Ayşe irkilmiş.
— “Kim konuşuyor?!”
— “Ben. Güneşin Kum Saati. Zamanın değil, ışığın bekçisiyim.”
Ayşe’nin kalbi hızla çarpmaya başlamış.
— “Işığın… bekçisi mi? Bu ne demek oluyor?”
Kum saatinin içinden sıcak bir esinti çıkmış. Taneler dönmeye, ışık saçmaya başlamış.
Bir anda kumların arasından küçük, parıltılı bir varlık belirivermiş: güneşten doğmuş bir kum perisi!
Altın saçları dalga dalgaymış, elbisesi deniz köpüğünden dokunmuş gibi görünüyormuş.
— “Ben Solara,” demiş gülümseyerek. “Her gün doğan güneşin ışığını bu kumlarda saklarım. Ama bu sabah bir şey yanlış gitti.”
— “Ne oldu?” diye sormuş Ayşe heyecanla.
— “Bir fırtına yaklaşıyor. Eğer güneşin ışığı bu kumlarda sönmeden dağlara ulaşmazsa, Güneşköy karanlıkta kalacak.”
Ayşe bir an susmuş.
— “Ben yardım ederim!” demiş kararlılıkla.
Solara gülümsemiş.
— “O zaman cesur ol, küçük dostum. Bu yol uzun ve sıcak olacak.”
Ayşe, Solara’nın peşinden kumsalın ötesine geçmiş.
Güneş yükseldikçe kumlar yanıyor, ayakları ısınıyormuş ama o durmamış.
— “Daha hızlı olmalıyız,” demiş Solara. “Güneş tepedeyken ışığı dağ zirvesine taşımalıyız!”
Ayşe koşarken ter içinde kalmış ama yüzü gülümsüyormuş.
— “Hiç bu kadar sıcak bir yarışa girmemiştim!” demiş gülerek.
Yolda, denizden çıkan minik kabuk balıkları onlara eşlik etmiş.
— “Gidiyor musunuz?” diye cıvıldamış biri.
— “Evet, güneşi kurtarmaya!” demiş Ayşe gururla.
Balıklar bir süre onlarla yüzerek gitmiş, ardından dalgaların altına saklanmış.
Yolun devamında, sahilin ardında uzanan altın renkli kum tepeleri varmış.
Ayşe o tepelere tırmanırken güneş tam tepedeymiş.
Solara durmuş, elindeki minicik ışık küresine bakmış.
— “Işık zayıflıyor… Yakında sönecek,” demiş kaygıyla.
— “Pes etmek yok,” demiş Ayşe. “Söz verdim!”
Tam o sırada kumların altından bir uğultu yükselmiş.
Kum tepeleri titremiş, dev bir Kum Ejderi ortaya çıkmış! Gövdesi altın tozlarından, gözleri alev gibiydi.
— “Kim rahatsız ediyor uykumu?” diye kükremiş ejder.
Ayşe korkmuş ama geri çekilmemiş.
— “Güneşin ışığını dağlara götürmemiz gerekiyor! Lütfen çekil!”
Ejder hırlamış.
— “Hiç kimse benim kumlarımı geçemez.”
Solara elini kaldırmış.
— “Biz savaşmaya değil, kurtarmaya geldik. Işık sönürse, senin kumların da parlar mı sanıyorsun?”
Ejder bir an düşünmüş. Gözleri parlamış, sonra derin bir iç çekmiş.
— “Belki de haklısın. Gidin… ama acele edin. Gölge Dağ yaklaşıyor.”
Kumlar yeniden sarsılmış, ejder geri çekilmiş. Ayşe ve Solara nefes nefese yollarına devam etmişler.
Dağın eteklerine geldiklerinde güneş batmaya başlamış. Işık küresi neredeyse sönmek üzereymiş.
Ayşe dizlerinin üstüne düşmüş.
— “Yetişemeyeceğiz…” diye fısıldamış.
Solara yanına çökmüş.
— “Bir yol var, ama bedeli var. Eğer kalbinden bir anını verirsen, ışığı yenileyebilirim.”
Ayşe şaşırmış.
— “Bir anımı mı? Hangi anımı alacaksın?”
— “Seçemezsin. Kalbinde en saf olanı kendiliğinden gelir.”
Ayşe gözlerini kapatmış. Deniz, güneş, ailesi… her şey aklından geçmiş. Sonra sahilde annesinin saçlarını okşadığı an gelmiş aklına. Gözlerinden yaş süzülmüş.
— “Al onu. Eğer Güneşköy karanlıkta kalacaksa, o anı vermeye razıyım.”
Solara’nın gözleri dolmuş.
— “Sen gerçek bir kahramansın Ayşe.”
Kum saati elinde parlamış, ışık yeniden doğmuş, gökyüzü bir anda altına boyanmış.
Güneş yeniden gücünü kazanmış ve Güneşköy, sanki hiç batmayacakmış gibi parlamaya devam etmiş.
Ayşe kendine geldiğinde yine sahildeymiş.
Kum saati eski yerinde duruyormuş, ama bu kez içindeki taneler hafifçe dönüyormuş.
— “Bitti mi?” diye fısıldamış.
— “Evet,” demiş Solara’nın sesi rüzgârın içinden. “Artık her sabah senin kalbinden doğan bir an ışığı besleyecek.”
Ayşe o günden sonra her sabah kum saatinin yanına gider, güneşi selamlarmış.
Ne zaman biri kum saatine baksa, taneler arasında küçük bir kalp şekli belirirmiş.
Kimse anlamazmış ama Ayşe bilirmiş:
O kalp, bir çocuğun verdiği bir anın, bir kasabaya getirdiği sonsuz ışığın simgesidir.
Ve böylece Güneşköy’de günler hiç bitmemiş…
Kum saati, her sabah yeniden parlamış.