Kırk Haramiler Masalı
Bir zamanlar, çölün ötesinde, kum fırtınalarının hiç dinmediği, gökyüzünün yıldızlarla parladığı uzak bir diyarda küçük bir köy varmış. Bu köyde herkes geceleri kapılarını sıkı sıkıya kapatırmış; çünkü civarda dolaşan Kırk Haramilerin efsanesi dilden dile yayılırmış.
Ama bu hikaye, yalnızca korkunun değil, cesaretin ve dostluğun da hikayesiydi.
Köyün en yaramaz ama en meraklı çocuğu Ali, her gece gökyüzüne bakar ve “Kırk Haramiler gerçekten var mı?” diye düşünürmüş.
Bir gece babasına sormuş:
— “Baba, Kırk Haramiler kim?”
Babası derin bir nefes almış, başını gökyüzüne kaldırmış.
— “Onlar zamanında iyiydi evlat. Ama hazine peşinde kalplerini kararttılar. Şimdi her dolunayda kaybolan eşyalar onların işidir.”
Ali’nin gözleri parlamış.
— “O zaman onları bulursam, köyümüzü kurtarırım, değil mi?”
Annesi hemen lafa girmiş:
— “Sakın ha! Haramilerle oyun olmaz Ali. Onlar geceyi bile susturur!”
Ama Ali’nin kalbinde bir macera ateşi yanmıştı bir kere.
O gece gizlice evden çıkmış, ay ışığını takip etmiş.
Uzun bir yürüyüşün ardından, ay ışığı bir kayanın tam ortasına düşmüş.
Orada bir mağara varmış; ağzı sarmaşıklarla kaplı.
Ali, fısıldar gibi söylemiş:
— “Açıl Susam Açıl…”
Birden taş kapı titremiş, içeri doğru açılmış.
Ali gözlerine inanamamış. İçerisi altın, mücevher, ipeklerle doluydu.
Ama ortada devasa bir masa ve etrafında oturan kırk kişi vardı.
Onların gözleri kömür gibi, yüzleri yorgun ama gururluymuş.
Liderleri, siyah peleriniyle ayağa kalkmış.
— “Kimsin sen çocuk?”
Ali korkmuş ama cesurca cevap vermiş:
— “Ben köyden Ali. Sizin hikayelerinizi duydum. Artık insanlara zarar vermemenizi istiyorum.”
Adamlar birbirine bakmış. Sonra lider gülmüş:
— “Zarar mı? Biz kimseye zarar vermeyiz. Biz sadece kaybolmuş olanı geri alırız.”
Ali şaşırmış.
— “Ama herkes sizden korkuyor.”
Lider başını eğmiş.
— “Korku, bazen gerçeği gizler evlat. Bizim lanetimiz bu.”
Tam o sırada içeri rüzgârla bir ay ışığı demeti dolmuş.
Ayın ortasında bir ışık küresi belirmiş.
Lider derin bir sesle söylemiş:
— “Bu gece ay tam ortada, demek ki seçilmiş kişi gelmiş.”
Ali anlamamış:
— “Seçilmiş kişi mi? Kim o?”
Lider gülümsemiş:
— “Sen.”
Tüm haramiler ayağa kalkmış. Hep bir ağızdan:
— “Ay ışığı bizi özgür kıl!”
Birden mağara parlamış. Altınlar buhar gibi yok olmuş, yerini taş heykeller almış.
Haramiler, lanetli koruyucularmış. Her yüz yılda bir, bir çocuk gelir ve onların kaderini değiştirirmiş.
Ali korkudan geriye çekilmiş:
— “Ben sadece köyüme yardım etmek istedim!”
Lider diz çökmüş:
— “O zaman bize yardım et. Bu laneti çözersen biz de artık kimseye görünmeyiz.”
Ali’ye bir küçük altın anahtar vermişler.
— “Bu anahtar hazine sandığını değil, kalpleri açar. Onu doğru yerde kullan.”
Ali koşarak köyüne dönmüş. Sabah olduğunda herkes panikteymiş.
Evlerdeki tüm aynalar kırılmış, sular durmuş.
Köy büyücüsü demiş ki:
— “Bu, Kırk Haramilerin son laneti. Artık köyde ne yansıma kalır ne umut.”
Ali düşünmüş:
— “Demek kalpleri değil, aynaları açmak gerekiyor…”
O gece tekrar mağaraya gitmiş. Anahtarı eline almış, taş heykellere bakmış.
Birinin gözlerinden yaş süzülüyormuş.
Ali fısıldamış:
— “Siz kötü değilmişsiniz, sadece unutulmuşsunuz…”
Anahtarı mağaranın ortasındaki aynanın kilidine sokmuş.
Bir ışık patlaması olmuş!
Haramiler bir bir canlanmış — ama artık yüzleri yumuşak, gülümseyen insanlara dönüşmüşler.
Lider, Ali’nin önüne diz çökmüş:
— “Sen bize insanlığımızı hatırlattın, küçük kahraman.”
Ali gülmüş:
— “Ben sadece doğruyu yapmak istedim.”
Lider elindeki son altın parayı Ali’ye vermiş:
— “Bu para sana değil, köyüne. Çünkü gerçek hazine paylaşımdır.”
Ali geri dönmüş.
Ertesi sabah köyde çeşmeler yeniden akmış, aynalar ışıl ışıl parlamış.
Ama en ilginci: köy meydanında hiç kimsenin bilmediği bir taş belirmiş, üzerinde şu yazıyormuş:
“Kırk Haramiler özgür, çünkü bir çocuk inandı.”
Yıllar geçmiş. Ali büyümüş, köyün bilgesi olmuş.
Her dolunayda çocuklar onun yanına koşar, hikaye istermiş.
Ali her defasında aynı sözlerle başlarmış:
— “Korku, bazen gerçeği gizler. Cesaret ise ışığı gösterir.”
Bir gece küçük bir kız sormuş:
— “Peki Kırk Haramiler şimdi nerede?”
Ali gülümsemiş.
— “Onlar artık ayın içinde yaşıyorlar. Her dolunayda, ışıkla bizi izliyorlar.”
Kızın gözleri parlamış:
— “Gerçekten mi?”
Ali gökyüzüne bakmış.
— “Gerçek olan, inandığın şeydir.”
Ve o anda ayın ortasında, sanki kırk küçük yıldız bir araya gelip parlamış.
Sanki biri fısıldamış:
— “Teşekkürler, Ali.”
O günden sonra köyde kimse açgözlülüğe kapılmamış.
Her çocuk, kendi kalbinde bir “altın anahtar” taşımaya başlamış.
Ve her dolunayda ay ışığı biraz daha parlarmış —
çünkü iyi kalpler, karanlığa ışık olurmuş.