Kibritçi Kız Masalı (Uzun)

Mine Kaya 460 Okuma Süresi: 5 dk Masal Oku
Kibritçi Kız Masalı (Uzun)

Kasabanın en eski taş sokaklarında akşamın moru yavaşça yayılırken, küçük Lira, elindeki ince kutuya daha sıkı sarıldı. Kutunun üstündeki solmuş desenler, rüzgârın dokunuşuyla sanki canlanıyordu. İçinde sadece birkaç kibrit vardı; ama Lira için bunlar sıradan kibrit değil, “ışığın şarkısını söyleyen” sihirli çubuklardı. Öyle olduğuna inanmayı seviyordu.

Lira’nın yanakları soğuktan kızarmıştı. İncecik paltosu rüzgârı durdurmakta pek başarılı değildi. Ama yine de yürüyordu; çünkü bu sokaklarda bazen güzel şeyler olurdu. Bazen bir teyze ona gülümser, bazen bir çocuk ona sıcak ekmekten bir parça verirdi.

Bu akşam farklıydı ama. Hava sertti, gökyüzü griydi ve herkes telaşla evine yetişmeye çalışıyordu. Kimse durup Lira’nın minik adımlarını fark etmiyordu.

Kız derin bir nefes aldı.

“Bir tane bile kibrit satamazsam ne yaparım ben?” diye fısıldadı kendi kendine.

Birden yanına, tombul yanaklı bir çocuk yaklaşarak merakla sordu:

“Neden bu kadar üzgün görünüyorsun?”

Lira hafifçe irkildi, sonra utangaç bir gülümsemeyle karşılık verdi.

“Biraz üşüdüm… biraz da kibritlerim hiç satılmadı.”

Çocuk, elindeki sıcak kestane torbasını salladı.

“İstersen bir kestane verebilirim.”

Lira’nın gözleri parladı.

“Gerçekten mi? Ama karşılığında verecek bir şeyim yok.”

“Bir şey vermene gerek yok” dedi çocuk sevinçle. “Adım Milo. Bir kestane bir arkadaşlığa değer.”

Lira, kestanenin sıcaklığını avuçlarına alınca içi de ısındı. Milo ona el sallayıp ailesinin yanına koştuğunda, kız kendini biraz daha güçlü hissetti.

Soğuk artıyordu. Kasaba meydanına vardığında herkes evlerine çekilmişti. Lira elindeki kutuya baktı.

“Belki… bir tanesini kendimi ısıtmak için yakabilirim.”

Kibritin çakılma sesi sessizliği yarıp geçti. Alev sarı bir çiçek gibi açıldı. Lira gözlerini kısmadan içindeki sıcak ışığa baktı.

Ama bu kez alevin içinde bir şey gördü. Kocaman bir şömine, kabarık yastıklarla dolu narin bir oda… Ve odanın ortasında ona gülümseyen, bembeyaz saçlı bir kadın.

Kadın, tatlı bir sesle konuştu:

“Lira… küçük ışık taşıyıcım… beni hatırlıyor musun?”

Kız şaşkınlıkla cevap verdi:

“Sen… sen büyükanne misin?”

Alev titredi ama görüntü kaybolmadı.

“Elbette benim. Ama korkma, sadece sen ışığı çağırdığında görünürüm.”

Lira gözlerini ovuşturdu, nefesi hızlandı.

“Seni çok özledim büyükanne.”

“Ben de seni özledim yavrum. Ama unutma, içindeki ışık söndüğü zaman bana ulaşamazsın.”

Kibritin alevi zayıflayınca oda yok oldu. Lira’nın avuçları birden soğudu.

“Hayır… gitme!”

Ama alev tamamen sönmüştü.

Kızın kalbi hem sarsılmış hem de garip bir umutla dolmuştu. İçinde bir ses, “Devam et, ışığı takip et,” diyordu.

Hava daha da kararmıştı. Kar taneleri düşmeye başlamıştı.

Lira, ikinci kibriti titreyerek yaktı.

Alev yükselince bu kez başka bir görüntü belirdi: dev bir masa, üzerinde sıcak çorba, ekmekler, tatlı bir buhar yükseliyor. Masanın başında yine büyükanne…

“Lira, aç olmalısın.”

Kızın gözleri doldu.

“Keşke gerçekten yanında olsam… keşke bu yemek gerçek olsa.”

Kadının yüzünde yumuşak bir parıltı belirdi.

“Gerçeklik bazen gözlerinle değil, kalbinle dokunduğundur. Senin kalbin güçlü.”

Alev yine sönünce Lira içini çekti. Elleri titremeye başlamıştı. Ama artık yalnız olmadığını hissediyordu.

Üçüncü kibriti yaktı.

Bu kez bir kar arabası, üstünde renkli ışıklarla süslenmiş bir kızak belirdi. İçinde yine büyükanne vardı. Yumuşak bir sesle elini uzattı:

“Lira, sen aydınlığın kızısın. Yolunu kaybettiğini düşündüğünde bile ışığı bulabilirsin.”

Lira şaşkınlıkla sordu:

“Ama nasıl? İnsanlar beni görmüyor bile…”

“İnsanlar bazen kendi karanlıklarıyla meşguldür. Ama senin ışığın onlara da yol gösterebilir.”

Alev sönünce sessizlik çöktü.

Kız, yorgun bir nefes aldı. Kibrit kutusunda sadece birkaçı kalmıştı. Elindeki kutuya bakarken annesinin eski bir sözü aklına geldi:

“Bir kıvılcım, koca bir geceyi aydınlatabilir.”

Lira’nın içi ısındı. Ve kendini ilk kez güçlü hissetti.

Kasabanın meydanında küçük bir köpek titreyerek bir köşeye sinmişti. Lira hemen diz çöktü.

“Üşüyorsun… biliyorum. Adın ne senin minik?”

Köpek havlayarak kuyruğunu salladı.

“Seni yalnız bırakmayacağım.”

Lira bir kibrit daha yakarak köpeğe yakın tuttu. Alev bu kez masalsı bir ağaç gösterdi. Dallarından altın ışıltılar süzülüyordu.

Büyükanne yine belirdi:

“Bu köpek yalnız kalmaması gereken bir can. Onu koruman kalbini büyütür.”

Lira gülümsedi.

“Onu bırakmam. Adını da Kıvılcım koyacağım.”

Köpek sevgiyle ona sokuldu.

Alev yavaşça söndü. Ama Lira, köpeğin sıcaklığını hissedince içi umutla doldu.

Kar daha yoğun yağmaya başlamıştı. Ama Lira yürüyordu. Artık karanlık ona eski kadar korkutucu görünmüyordu.

Son kibriti eline aldığında durdu. Kalbi güm güm atıyordu.

“Son ışık…” diye fısıldadı. “Ne göstereceksin bana?”

Kibriti yaktığında etraf büyülü bir altın ışıkla doldu. Bu kez gördüğü şey bambaşkaydı. Kocaman bir salon, etrafında çocuklar, hepsi neşeyle koşuyor, şarkılar söylüyordu. Kalabalığın ortasında bir sahne, sahnede de… kendisi.

Büyükanne ona sevgiyle baktı.

“Bu senin geleceğin olabilir Lira. Işığı paylaştıkça çoğalır.”

Lira hayranlıkla izledi.

“Ben… ben gerçekten mutlu olabilecek miyim?”

“Elbette. Çünkü sen karanlığa rağmen ışığını taşıyorsun.”

Alev saçıldı, parıltı bir kez daha büyüdü. Büyükanne son kez konuştu:

“Şimdi uyanma zamanı.”

Alev sönmedi; aksine, büyüdü ve etrafı beyaz bir sıcaklıkla doldurdu.

Bembeyaz ışık dağıldığında Lira kendini sıcak bir yatakta buldu. Yanında Kıvılcım vardı. Karşısında ise bir kadın ve adam, şaşkın gözlerle ona bakıyordu.

“Küçük kız…” dedi kadın. “Seni sokakta bulduk, bayılmıştın. Evin var mı?”

Lira başını iki yana salladı, gözleri doldu.

Adam yumuşak bir sesle ekledi:

“İstersen bizimle kalabilirsin. Seni yalnız bırakamayız.”

Lira’nın kalbi hızla çarptı.

“Gerçekten… gerçekten ister misiniz?”

Kadın gülümsedi.

“Elbette. Evimizde bir ışık eksikti. Belki sen tam da o ışıksın.”

Kıvılcım havladı.

Lira gözyaşlarını sildi, kalbi sıcacık oldu.

“Ben de size ışığımı getirdim.”

Ve böylece Lira’nın hayatı değişti. Kibritlerin ışığı sönmüştü belki ama kalbindeki ışık büyümüş, yeni bir yuvanın kapısını aralamıştı.

Kasaba bir gün Lira’yı ışık taşıyıcısı olarak anacaktı.

Ama o için için şunu biliyordu:

Bir kıvılcım, sadece bir geceyi değil, bir hayatı da aydınlatabilirdi.

Yazıyı Paylaş: