Kardan Adam Masalı

Mine Kaya 587 Okuma Süresi: 4 dk Masal Oku
Kardan Adam Masalı

Kış sabahlarının o büyülü sessizliği şehrin üzerine tekrar çökmüştü. Her yer karla kaplıydı, sokak lambaları bile bembeyaz tanelerin altında bir masal ışığı gibi parlıyordu. Bu küçük ve sakin kasabada yaşayan 10 yaşındaki Arda, evinin penceresinden dışarı bakıyordu. Okuldan gelmişti ve etrafta oynayacak kimse yoktu. Kar öyle fazlaydı ki, sessizlik bile daha sessiz geliyordu.

Arda kışları severdi ama yalnız oynamaktan pek hoşlanmazdı. İçinde bir şeyler sıkışmış gibiydi. Pencereden baktıkça aklından aynı cümle geçiyordu: “Keşke biri olsaydı.”

Bir anda kararını verdi. Montunu kaptı, beresini taktı ve dışarı fırladı. Bahçeye adım atınca karların çıkardığı o hafif çıtırtı sanki onu teşvik ediyordu.

“Bir kardan adam yapayım,” dedi. “Hem belki onunla konuşur, eğlenirim.”

Arda büyük bir kar yumağını yuvarlamaya başladı. Ardından daha küçüğünü yaptı, sonra da en küçük topu baş olarak yerleştirdi. Gözlerine çakıl, burnuna bir havuç, başına ise babasının eskimiş külah şapkasını koydu.

Geri çekilip eserine baktı.

“Hazır mısın dostum? Adın…”
Bir an düşündü. “Hımm… Kiro! Evet, Kiro olsun.”

Kar taneleri hafif hafif düşerken, rüzgâr birden uğuldadı. Arda hışımla başını kaldırdı. Kiro’nun kömürden gözleri hafifçe parladı.
Arda ürktü. Gözlerini kırpıştırdı.

Beni mi çağırdın?

Arda olduğu yere çakıldı.

Şey… sen konuştun mu?

Herhalde konuştum! Sesimi duyman için beni yeterince iyi yapmış olmalısın.

Arda şaşkınlıkla etrafına baktı.

Bu… gerçek değil. Rüya olmalı.

Sence rüyada bu kadar üşür müsün? dedi Kiro, çakıl taşlı ağzını hafifçe yukarı kıvırarak.

Arda gülmeye başladı.

Gerçekten! Konuşan bir kardan adam!

Ben de çok konuşan bir çocukla tanıştım galiba. Berabereyiz Arda!

O günden sonra Arda yalnız değildi.

Günler geçti. Her akşam Arda okuldan döndüğünde Kiro onu bekliyordu. Kar fırtınalarında bile hiç şikayet etmiyor, Arda’nın anlattığı her şeyi dinliyordu.

Bir akşam Arda eve mutsuz döndü. Çantasını karın içine bıraktı ve Kiro’nun yanına çömeldi.

Bugün kimse beni oyuna almadı. Takım kurdular, beni yine seçmediler… Sanırım beni sevmiyorlar.

Kiro başını yana eğdi.

Belki seni tanımıyorlardır. Belki de sen kendini onlara göstermekten çekiniyorsundur.

Ama deniyorum… sadece… olmuyor işte.

Arda, bir kar tanesi bile yere düşerken tek başına değildir. Düşüyor gibi görünür ama rüzgâr onu taşır, bulut onu şekillendirir. Sen de yalnız değilsin. Bunu unutma.

Arda gözlerini kapattı. İçinde bir sıcaklık hissetti. Kiro’nun sözleri her seferinde kalbine işliyordu.

Fakat zaman su gibi akıyordu. Güneş yüzünü giderek daha fazla gösteriyor, karlar yavaş yavaş eriyordu.

Bir sabah Arda apar topar bahçeye koştu ve Kiro’nun gövdesinin inceldiğini gördü.

Kiro! Erimişsin… sen…

Azıcık ısınmışım sadece. Ama buradayım Arda.

Hayır! Eğer erirsen… seni kaybederim.

Kiro sessizce gülümsedi.

Ben bir kardan adamım Arda. Görevim senden önce sonsuza dek yaşamak değil… sana unuttuğun bir şeyi hatırlatmaktı.

Arda şaşkınlıkla ona baktı.

Neyi hatırlatmak?

Kendine inandığını. Değerli olduğunu. Yalnız olmadığını. O günden beri bunu hatırlıyorsun, farkında olmasan da.

Arda gözyaşlarını sildi.

Ama sensiz nasıl yapacağım?

Beni yapan eller senin ellerindi. İçimdeki hayatı veren de sendin. Yani ben aslında hiçbir zaman senden ayrı değildim ki.

Arda’nın içi titredi.

Gitmeni istemiyorum.

Gitmiyorum ki. Sadece şekil değiştiriyorum. Belki yarın bir kar tanesi olup yüzüne çarparım. Belki yağmur olup saçına düşerim. Belki rüzgâr olup kulağına fısıldarım. Ama hep yanında olurum.

Bir damla kar suyu Kiro’nun yanağından süzüldü. Arda bunun gözyaşı mı yoksa eriyen kar mı olduğunu bilemedi.

Son bir kez sarılabilir miyim?

Elbette Arda.

Arda, kardan soğuk Kiro’ya sarıldı. O an içi hem buz gibi hem ateş gibi yanıyordu. Kiro’nun gövdesi Arda'nın sıcaklığıyla daha da eridi ama kardan adamın sesi asla titremedi.

Unutma… değerli olan hep sendin.

Arda sarılmayı bırakınca Kiro’nun bedeni çökmeye başlamıştı. Şapkası yere düştü, havuç burnu yana yuvarlandı. Az önce canlı olan gözler tekrar birer kömür parçasına dönüştü.

Arda dizlerinin üzerine çöktü. Ama bu kez içi bomboş değildi. Kiro’nun bıraktığı his hâlâ capcanlıydı.

O günden sonra Arda değişti. Okulda daha cesur davrandı, kendi gibi olmayı öğrendi. Birkaç hafta içinde yeni arkadaşlar edindi. Artık teneffüslerde yalnız oturmuyordu.

Her kar yağdığında bahçeye çıkar, yüzüne düşen tanelere bakar ve fısıldardı:

“Kiro… sen misin?”

Rüzgâr bazen hafifçe esiyor, bazen de sanki tanıdık bir sesle karşılık veriyormuş gibi uğulduyordu.

Arda artık yalnız değildi. Çünkü bazı dostluklar, erise bile kalpten hiç kaybolmazdı.

Yazıyı Paylaş: