Kara Tren Masalı

Mine Kaya 141 Okuma Süresi: 3 dk Masal Oku
Kara Tren Masalı

Kara Tren’in yaşadığı istasyon, küçük bir kasabanın ucundaydı. İstasyon binası eskiydi ama pencereleri her sabah güneşe gülümserdi. En eski rayların üzerinde duran Kara Tren ise simsiyah gövdesi, kocaman bacası ve hafif hüzünlü düdüğüyle herkesin tanıdığı bir tren­di. Ama kimse onun hissettiğini, düşündüğünü bilmezdi.

Kara Tren konuşmaz sanırlardı.

Oysa o, geceleri raylarla dertleşir, yıldızlara bakıp hayaller kurardı.

Bir sabah, istasyonun hemen yanındaki evden küçük bir çocuk çıktı. Adı Ali’ydi. Elinde tahta bir tren vardı. Kara Tren’i görünce durdu, gözleri parladı.

“Anne! Kara tren yine gelmiş!” diye bağırdı.

Annesi gülümsedi.

“O tren eskidir Ali. Çok yol görmüştür.”

Ali trenin yanına yaklaştı. Kara Tren, bu küçük çocuğun bakışında başka bir şey hissetti. Merak değil sadece… anlayış.

Ali fısıldadı:

“Sen yalnız mısın?”

Kara Tren ilk kez bir çocuğun kendisine soru sorduğunu hissetti. Bacası hafifçe tüttü. Raylar minik bir ses çıkardı.

“Çuf…”

Ali şaşırdı ama korkmadı.

“Sen konuşabiliyorsun!”

“Çuf… çuf…”

Ali bunu bir “evet” olarak anladı.

O günden sonra Ali her gün istasyona gelmeye başladı. Kara Tren’e gününü anlatıyordu.

“Bugün okulda resim yaptık. Ben seni çizdim. Öğretmenim bacanı çok büyük yapmışsın dedi.”

Kara Tren gururla biraz daha duman çıkardı.

“Ben büyüğüm çünkü çok yol gördüm,” der gibi.

Bir akşamüstü istasyon sessizdi. Ne yolcu vardı ne görevli. Güneş batarken Ali koşarak geldi.

“Kara Tren! Herkes seni yarın hurdaya ayıracakmış!”

Raylar ürperdi.

“Çuuuf?”

“Evet! Babam duydu. ‘Artık bu tren eski’ demişler.”

Kara Tren ilk kez gerçekten korktu. Onca yol, onca hatıra… hepsi bitiyor muydu?

Ali gözleri dolarak konuştu:

“Ama sen sadece eski değilsin. Sen hikâyeler dolusun.”

O gece Kara Tren uyuyamadı. Raylar ona geçmişi hatırlattı.

Dağları aşmıştı. Karların içinden geçmişti. Gidenleri taşımıştı, dönenleri karşılamıştı. Sevinç de taşımıştı, özlem de.

Sabaha karşı, istasyonun kedisi Miskin yanına geldi.

“Miyav… neden bu kadar sessizsin bugün?”

“Çuf… çuf…”

“Seni götürecekler mi?”

“Çuf…”

Miskin kuyruğunu salladı.

“O zaman son bir yolculuk yapmalısın.”

“Çuuf?”

“Çocukların kalbine giden bir yolculuk.”

Sabah olduğunda istasyon yine kalabalıktı. Ama bu kez farklıydı. Ali elinde bir kâğıtla koşuyordu.

“Herkes dinlesin!” diye bağırdı.

İstasyon şefi durdu.

“Ne oldu evlat?”

Ali kâğıdı açtı.

“Bu tren benim arkadaşım. O sadece demir değil. O bizi birbirimize götürdü. Dedemi askerden o getirdi. Annemi babama o götürdü. Beni de hayallerime götürüyor.”

İnsanlar sustu.

Bir kadın öne çıktı.

“Ben de bu trenle gelin geldim,” dedi.

Bir amca ekledi:

“Ben ilk kez denizi bu trenle gördüm.”

Kara Tren şaşkındı. Meğer kimlerin kalbine dokunmuştu.

İstasyon şefi derin bir nefes aldı.

“Belki de bu tren eskimek yerine… hatırlatmak içindir.”

Ali sevinçle bağırdı:

“O zaman onu çocuklar için çalıştıralım! Hikâye treni olsun!”

Kara Tren’in bacasından bu kez sevinçli bir duman çıktı.

“Çuufff!”

Bir hafta sonra Kara Tren yeniden yola çıktı. Ama bu kez vagonlarında bavullar değil, çocuklar vardı. Her vagonda bir masal anlatılıyordu. Raylar şarkı söyler gibi tınlıyordu.

Ali pencereden dışarı bakarken fısıldadı:

“Korkmuştun ama bak, şimdi ne kadar mutlusun.”

Kara Tren cevap verdi.

“Çuf… çuf…”

Bu “teşekkür ederim” demekti.

Yol boyunca çocuklar sordular:

“Hiç korktun mu?”
“En uzun yolun hangisiydi?”
“Neden siyahsın?”

Kara Tren her soruya dumanıyla, düdüğüyle, rayların sesiyle cevap verdi.

En sonunda Ali sessizce sordu:

“Beni unutacak mısın?”

Kara Tren yavaşladı.

“Çuf…”

Ali gülümsedi.

“Ben seni unutmayacağım.”

Gün batarken tren tekrar istasyona döndü. Artık kimse ona “eski” demiyordu. Ona Kara Tren Masal Treni diyorlardı.

Ve her gece, raylar çocukların kahkahasıyla uykuya dalıyordu.

Kara Tren artık biliyordu:

Bazı şeyler eskimez.
Sadece anlatılmayı bekler.

Ve bir tren, eğer bir çocuğun kalbine gidebiliyorsa,
o tren hiçbir zaman hurdaya ayrılmaz.

Raylar susarken Kara Tren son kez düdüğünü çaldı.

“Çuuuuuf…”

Bu, mutlu bir masalın sesi­ydi.

Yazıyı Paylaş: