Beyaz Uçak Masalı

Mine Kaya 235 Okuma Süresi: 5 dk Okul Öncesi Masallar
Beyaz Uçak Masalı

Bir zamanlar, bulutların ardında, gökyüzünün mavisine komşu küçük bir havaalanında yaşayan Beyaz Uçak adında sevimli bir uçak varmış. Parlak gövdesi, mavi kanat uçları ve kocaman cam kokpitiyle görenlerin içini ısıtırmış. Her sabah güneş doğarken, diğer uçaklarla birlikte pistin kenarında sırasını bekler, kuş cıvıltılarını dinler, motorunu ısıtırmış.

Ama Beyaz Uçak’ın içinde bir hüzün varmış. Çünkü o, diğer uçaklar gibi uzak ülkelere gitmemiş, büyük şehirleri görmemiş, sadece kısa mesafe uçuşları yapmış.

Bir sabah, pistin üzerine hafif bir sis çökmüş. Güneş henüz doğmamışken Beyaz Uçak derin bir iç çekmiş.

“Ah… Keşke ben de bir gün bulutların üstüne çıkabilsem. Güneşi oradan görsem.”

Yanında duran yaşlı Kargo Uçağı gülümsemiş.

“Evlat, sen daha çok gençsin. Her uçağın bir zamanı vardır. Sırası gelince sen de o mavi denizlerin üstünde süzülürsün.”

“Ama ben beklemekten yoruldum,” demiş Beyaz Uçak. “Herkes gidiyor, ben hep burada kalıyorum. Sanki kanatlarım uçmak için değil de durmak için yapılmış gibi.”

Kargo Uçağı derin bir homurtu çıkarmış.

“Gökyüzü sabırlı olanları sever. Unutma, her rüzgâr seni istediğin yere götürmez. Doğru rüzgârı beklemen gerekir.”

Beyaz Uçak bu sözleri anlamış gibi yapmış ama içten içe daha da üzülmüş.

Bir gün havaalanına önemli bir haber gelmiş. Uzak bir köydeki çocuklar için acil bir yardım gönderilecekmiş. Ancak hava koşulları zormuş; büyük uçaklar bu görevi riskli buluyormuş.

Kule seslenmiş:
“Küçük ama cesur bir uçağa ihtiyacımız var. Uçuş süresi kısa ama hava çetin.”

Diğer uçaklar sessiz kalmış. Kimse fırtınaya girmek istememiş.

Beyaz Uçak hemen motorlarını çalıştırmış.
“Ben gidebilirim!” diye bağırmış cesaretle.

Mekanikçi şaşırmış.
“Sen mi? Bu kadar rüzgârda?”

“Evet! Ben küçük olabilirim ama hafifim. Bulutların arasından geçebilirim. Üstelik o çocuklar bekliyor!”

Kontrol kulesi kısa bir sessizlikten sonra onay vermiş.
“Tamam Beyaz Uçak, görev senin!”

Beyaz Uçak’ın kalbi sevinçle atmış. Motorları pırıl pırıl yanarken pistin sonuna kadar hızla ilerlemiş. Diğer uçaklar ona bakarken içlerinden biri fısıldamış:
“Küçük ama cesurmuş doğrusu.”

Gökyüzü kararmış, rüzgâr kanatlarını sarsıyormuş. Bulutlar gri duvarlar gibi çevresini kaplamış. Beyaz Uçak, irtifasını korumaya çalışırken kendi kendine mırıldanmış:

“Sadece biraz daha dayan. Çocuklar seni bekliyor.”

Birden büyük bir şimşek çakmış. Işık gözlerini kamaştırmış. Rüzgâr bir kanadını aşağı bastırmış. Uçak bir an dengesini kaybetmiş ama hemen toparlanmış.

“Hayır! Vazgeçmek yok!”

O anda telsizden zayıf bir ses duymuş.
“Beyaz Uçak, bizi duyuyor musun?”

“Evet, kule! Devam ediyorum, biraz türbülans var ama iyiyim.”

“Cesur ol küçük dostum, iniş pistine yaklaşıyorsun. Çocuklar seni bekliyor.”

Beyaz Uçak motorlarını biraz daha açmış. Kalbinde bir sıcaklık hissetmiş.

Sonunda bulutların arasından geçip köyün üzerindeki açık alana ulaşmış. Küçük bir pist hazırlanmış, çocuklar ve köylüler yukarı bakıyormuş. Hepsi ellerini sallıyor, tezahürat yapıyormuş.

“İşte geliyor! Beyaz Uçak geliyor!” diye bağırmış çocuklardan biri.

Beyaz Uçak sevinçle kanatlarını hafifçe oynatmış. Güzel bir iniş yapmış ve motorlarını yavaşlatmış. Köylüler alkışlamış. Küçük bir kız koşarak yanına gelmiş, elini metal gövdesine sürmüş.

“Sen bizim kahramanımızsın!” demiş gözleri parlayarak.

Uçak o an sanki kalbi varmış gibi hissetmiş. Kanatlarının altına konan yardım kutularını görünce içi gururla dolmuş.

O gece köylüler ateş yakmış, çocuklar ateşin etrafında dans etmiş. Beyaz Uçak pistin kenarında dinlenirken gökyüzüne bakmış. Yıldızlar parlıyormuş, hava açıktı.

Birden o küçük kız tekrar yanına gelmiş.
“Seninle konuşabilir miyim Beyaz Uçak?”

“Elbette,” demiş uçak yumuşak bir sesle.

“Sen hiç korkmadın mı?”

“Korktum,” diye dürüstçe cevap vermiş. “Ama bazen korkunun içinde bile bir umut olur. O umuda tutundum.”

“Ben de bir gün senin gibi cesur olmak istiyorum.”

“Cesaret kalpten gelir küçük dostum,” demiş Beyaz Uçak. “Bazen sadece birine yardım etmek istemek bile seni kahraman yapar.”

Kız gülümsemiş.
“O zaman ben de yarın okuldaki arkadaşlarıma yardım edeceğim.”

“İşte şimdi sen de uçuyorsun,” demiş Beyaz Uçak neşeyle.

Ertesi sabah güneş doğduğunda, köylüler Beyaz Uçak’ı uğurlamak için toplanmış. Küçük kız elinde bir çiçekle koşmuş.

“Bunu al, seni hatırlatır,” demiş.

Uçak nazikçe kanadını eğmiş.
“Teşekkür ederim. Bu çiçek benim şansım olacak.”

Motorlarını çalıştırmış, rüzgâr pervanelerini öpmüş. Gökyüzüne yükselirken köylüler el sallamış.

Bulutların arasına çıktığında güneşin ilk ışıkları camlarına vurmuş. O an içinden bir ses duymuş:

“Gördün mü? Güneşi artık bulutların üstünden izliyorsun.”

Beyaz Uçak gülümsemiş.
“Evet… Beklediğim rüzgâr sonunda geldi.”

Havaalanına vardığında diğer uçaklar pistte onu bekliyormuş. Hepsi korna çalarak onu alkışlamış.

Kargo Uçağı öne doğru gelmiş, gür sesiyle konuşmuş:
“Hoş geldin küçük kahraman. Ne dedim ben sana? Her rüzgâr doğru zamanı bekler.”

Beyaz Uçak alçak bir inişle yanına konmuş.
“Haklıydın dostum. Artık anlıyorum… Uçmak sadece kanatla değil, yürekle olurmuş.”

Yaşlı uçak gülmüş.
“İşte şimdi gerçek bir pilot oldun.”

Beyaz Uçak, pistin kenarında gün batımına doğru baktığında yüzünü kızıl bir ışık kaplamış. Gökyüzü sessiz ama huzurluymuş.

“Bir gün yine o köye döneceğim,” demiş kendi kendine. “Belki küçük kız büyümüş olur ama beni hatırlayacaktır.”

Ve o günden sonra Beyaz Uçak artık sadece küçük bir uçak değilmiş. O, cesaretin, umudun ve iyiliğin simgesi haline gelmiş.

Yıllar sonra, havaalanının duvarına bir resim asılmış. O resimde bulutların üzerinde gülümseyen bir Beyaz Uçak varmış. Altında küçük harflerle şöyle yazıyormuş:

“Cesaret, en küçük kanatta bile büyük bir yürek taşır.”

Beyaz Uçak hâlâ oradaymış. Motorları yaşlanmış olsa da kalbi hâlâ ilk günkü gibi atıyormuş. Ne zaman bir çocuk gökyüzüne baksa, beyaz bir iz görse, gülümseyip fısıldarmış:

“Belki o Beyaz Uçak’tır…”

Yazıyı Paylaş: