Among us Masalı
Uzayın en yumuşak karanlığında, pencerelerinden yıldız tozu görünen kocaman bir gemi süzülüyordu: Skeld. İçeridekiler minik astronotlara benziyorlardı; kaskları parlak, adımları pıt pıt, kalpleri ise kocamandı. Bugün gemide özel bir görev vardı: “Neşe Modülü” denilen bir cihazı çalıştırıp tüm gemiye sıcak bir ışık yayacaklardı. Bu ışık; uykuyu tatlılaştırır, korkuyu küçültür, arkadaşlığı büyütürdü.
Red, elindeki kontrol tabletini kaldırdı ve herkesin toplandığı Cafeteria’da kaskının camına yansıyan ışıkla ciddi ciddi baktı.
— “Ekip! Neşe Modülü’nü devreye alacağız. Herkes bir görev seçsin. Bugün gemimiz ‘mutluluk’ ile çalışacak!”
Blue hemen zıplayıp el salladı.
— “Ben Navigation’a giderim! Yıldız haritasını açıp rotayı düzeltmek çok eğlenceli.”
Yellow kibarca öne çıktı.
— “Ben O2’de filtreleri kontrol edeyim. Temiz hava, temiz düşünce demektir.”
Green sanki bir bilim insanı gibi gözlüğü varmış gibi ciddileşti.
— “Reactor’da dengeyi ben sağlarım. Denge olunca herkes rahatlar.”
Pink, sesi neşeli ama yumuşak bir tondaydı.
— “Ben MedBay’e geçip sağlık taramasını açarım. Herkesin içi rahat etsin.”
Orange, elindeki aleti gösterdi.
— “Electrical’a gidiyorum. Işıklar benden sorulur!”
Purple biraz çekingen ama istekli konuştu.
— “Ben de Admin’de kart okuma yaparım. Bip bip! Ben hazırım.”
Brown kollarını iki yana açtı.
— “Storage’ta kutuları düzenleyeyim. Düzen = huzur.”
White sakin bir sesle ekledi.
— “Ben Weapons’ta enerji kalibrasyonu yapacağım. Ama korkmayın, sadece ayar.”
Cyan, sanki şarkı söyleyerek konuşuyordu.
— “Ben Shields’a! Kalkanları parlatmak bana iyi geliyor.”
Lime hemen gülümsedi.
— “Ben de Communications’ta iletişim güçlendiririm. Birbirimizi duymak çok önemli.”
Black ise en arkada duruyordu; kaskı karanlık gibi görünse de içinden hafif bir çekingenlik sızıyordu. Kimseye bakmadan “hım” diye mırıldandı. Red dikkatle yaklaştı.
— “Black, sen ne yapmak istersin?”
Black bir an durdu, sonra omuzlarını silkti.
— “Fark etmez. Ben… dolaşırım.”
Red bu cevabı duyunca kaşlarını (varsa) kaldırır gibi yaptı ama üstelemedi.
— “Tamam. Gözün açık olsun. Gemide küçük sürprizler olabilir.”
Herkes dağıldı. Koridorlar pırıl pırıldı. Adımlar “pıt-pıt” diye yankılanıyordu. İlk birkaç dakika her şey harika gidiyordu… ta ki ışıklar birden “fıt!” diye sönene kadar.
Geminin içi gece gibi oldu. Sadece acil durum lambaları kırmızı kırmızı yanıp sönüyordu.
— “Aaa!” diye bağırdı Orange, Electrical’ın kapısına tutunarak. “Işıklar gitti! Ama ben kapatmadım!”
Cafeteria’da Red sesini yükseltti:
— “Sakin! Işıklar gidince gözlerimiz değil, kalplerimiz çalışsın. Herkes bulunduğu yerde kalsın ve kısa rapor versin.”
Lime’in sesi Communications’tan cızırtılı geldi.
— “İletişimde dalgalanma var. Birisi frekansı karıştırmış olabilir.”
Blue, karanlık Navigation’da el yordamıyla konuştu.
— “Yıldız haritası açık ama sanki ekran bana dil çıkarıyor… Şaka gibi!”
Green Reactor’dan bağırdı:
— “Reactor dengesi bozulmadı ama… burada bir ‘tık tık’ sesi duydum. Sanki biri aceleyle kaçtı.”
Pink, MedBay’deki tarama ekranına baktı.
— “Burada kimse yok. Ama kapının önünde küçük bir yapışkan yıldız etiketi var. Bu kimin?”
Cyan, Shields’tan seslendi.
— “Kalkanlar iyi ama… biri üzerlerine gülen yüz çizmiş! Tatlı ama garip.”
Red bir an düşündü. Bu bir “kötülük” gibi değildi; daha çok… yaramazlık gibiydi. Ama yaramazlık da gemiyi karıştırabilirdi.
— “Tamam,” dedi Red. “Önce ışıkları geri getirelim. Orange, Electrical’da acil paneli kontrol et. Yanına birini al.”
Orange hemen cevap verdi.
— “Yanıma… Purple gelsin mi? Admin’den Electrical yakın.”
Purple biraz tereddüt etti ama cesaret topladı.
— “Olur! Ben kart okuma yaptım, elim alıştı. Karanlıkta bile ‘bip’ duyarım.”
Red diğerlerini de yönlendirdi.
— “Lime, Communications’ı sabitle. Yellow, O2’yi kontrol et. Green, Reactor’da kal. Blue, Navigation’ı kapatma. Pink, MedBay’de bir gözün koridorda olsun. Brown, Storage’ta kapıları dinle. White, Weapons’tan çıkma. Cyan, Shields’ta kal.”
Herkes “tamam” dedi. Ama Black’ten hâlâ ses yoktu.
Red içinden “Black nerede?” diye düşündü. Sonra koridorun köşesinde, acil ışıkların altında Black’i gördü. Black bir duvara yaslanmış, kaskını yere doğru eğmişti.
Red yumuşakça yaklaştı.
— “Black, iyi misin? Karanlık seni rahatsız mı etti?”
Black önce cevap vermedi. Sonra sanki içindeki bir düğüm gevşedi.
— “Ben… karanlıkla iyi anlaşırım. Ama… herkes bir şeyler yapıyor. Ben sadece dolaşıyorum ya… sanki görünmezim.”
Red’in içi burkuldu. Uzayda bile “görünmez” hissetmek, çok ağır bir şeydi.
— “Görünmez değilsin,” dedi Red. “Seni görüyorum. Hem… gemide en önemli görev bazen ‘iyi hissetmek’tir. Bu da görev.”
Black’in sesi kısık çıktı.
— “İyi hissetmek… kolay değil.”
Tam o anda gemi bir kez daha cızırdadı. Communications’tan Lime’ın sesi geldi:
— “Frekans düzeliyor… ama biri az önce buradan geçti! Küçük ayak izleri var.”
Red hemen toparlandı.
— “Black, benimle gelir misin? Beraber dolaşalım. Senin gözün ayrıntı yakalar.”
Black ilk defa başını kaldırdı.
— “Beraber… olur.”
İkisi koridorda yürürken, bir köşede yerde minik bir kutu buldular: içinde yapışkan yıldız etiketleri, gülen yüz çıkartmaları ve bir de küçük not vardı. Notta şöyle yazıyordu:
“Biri beni fark etsin diye gemiye şaka serptim. Korkutmak istemedim. Sadece… görülmek istedim.”
Red notu okurken kalbi cız etti. Black de notu görünce dondu.
— “Bu… benim yazım,” dedi Black fısıltıyla. “Ama ben kimseye vermedim…”
Red dikkatle baktı.
— “Yani birisi senin yazını taklit etmiş olabilir. Ya da… sen yazdın ve sonra unuttun?”
Black’in kaskının içi buğulandı sanki.
— “Ben bazen… konuşamadığım şeyleri yazarım. Sonra utanırım.”
Red, notu cebine koyar gibi yaptı.
— “Utanılacak bir şey yok. Bu gemi ‘Ekip’ gemisi. Ekipte duygular da var.”
Derken Electrical tarafından bir ses yükseldi: “Bip-bip-biiip!”
Orange’ın panik dolu sesi geldi.
— “Red! Panel açıldı ama… biri kabloları düğümlemiş! Purple’la çözüyoruz ama zor!”
Purple da araya girdi.
— “Kablolar sanki bilerek ‘kalp şekli’ yapılmış… Bu çok garip!”
Red ve Black koşar adım Electrical’a gittiler. İçeride Orange kabloları ayırmaya çalışıyor, Purple ise kart okuma cihazını düz tutmaya çalışıyordu.
— “Kart kayıyor! Elim titriyor!” dedi Purple.
Red sakin bir sesle:
— “Purple, nefes. Bir… iki… üç. Sen yaparsın.”
Black kabloların yanına çömeldi. Kablolar gerçekten de kalp şeklinde kıvrılmıştı.
— “Bu bir mesaj,” dedi Black. “— Biri ‘kalp’ yapmak istemiş.”
Orange gözlerini kocaman açtı.
— “Kablolarla sanat mı? Ama ışıkları kapattı!”
Tam o sırada ışıklar “pıt!” diye geri geldi. Geminin içi aydınlanınca herkes rahatladı. Communications da düzelmişti. Lime sevinçle bağırdı:
— “Aaa! Sesim geri geldi! Herkes duyuyor mu beni?”
Cafeteria’ya çağrı yapıldı ve herkes toplantı için toplandı. Red, masanın ortasına yıldız etiketleri kutusunu koydu. Herkes merakla baktı.
— “Arkadaşlar, gemide biri sabotaj gibi görünen ama aslında ‘dikkat çekme’ gibi duran şeyler yapmış,” dedi Red. “— Kimse zarar görmedi. Ama hepimiz biraz korktuk. Konuşmamız lazım.”
Blue hemen atıldı.
— “ Ben korktum! Harita karanlıkta bana göz kırptı sandım!”
Yellow nazikçe ekledi.
— “Korkunca nefesim hızlandı. O2’ye sarılmak istedim.”
Pink masaya yapışkan yıldızı gösterdi.
— “MedBay’deki yıldız etiketi çok şekerdi… ama ‘neden burada’ diye düşündüm.”
Green, sakin ama net konuştu.
— “Sabotaj şaka olsa bile, ekip panikler. Panik olunca hatalar olur.”
Brown başını salladı.
— “Düzen bozulunca içim daralıyor. Ama… biri ‘görülmek’ istemiş olabilir.”
White yumuşak bir tonda konuştu.
— “Bazen biri sessiz kalınca, içindeki fırtınayı duyamıyoruz.”
Cyan, kalkanlardan bahsetti.
— “Gülen yüz çizimi beni güldürdü ama sonra ‘biri yalnız mı’ diye düşündüm.”
Lime ellerini iki yana açtı.
— “İletişim bozulunca, sanki kalplerimizin kablosu kopuyor.”
Red derin bir nefes aldı ve Black’e baktı. Black’in omuzları düşmüştü.
— “Black, bir şey söylemek ister misin?”
Black bir süre sustu. Sonra çok zor bir kapıyı açar gibi konuştu.
— “Ben… bazen görünmez hissediyorum. Herkesin görevi var. Benimki yok gibi. O yüzden… şaka gibi şeyler yapınca ‘biri bana bakar’ sandım. Ama kimseyi korkutmak istemedim.”
Bir an sessizlik oldu. Sonra Pink yavaşça yaklaştı.
— “Black… keşke bunu şakayla değil, sözle söyleseydin. Ama söylediğin için teşekkür ederim.”
Blue da gözlerini indirip mırıldandı.
— “Ben de bazen ‘beni dinlesinler’ diye fazla konuşuyorum… demek sen de başka türlü yapmışsın.”
Yellow nazikçe elini uzattı.
— “Eğer istersen, görevleri birlikte yapabiliriz. Tek başına olmak zorunda değilsin.”
Green net ama sıcak konuştu.
— “Bugün öğrendik: Sorun ‘kablolar’ değil, ‘duyulmamak’mış.”
Orange gülümsedi.
— “Kablolara kalp yapmayı ben de severim ama… ışıkları kapatmadan! Gel, sana gerçek bir görev verelim: ‘Neşe Modülü’nün kalp devresi’ senin olsun.”
Purple heyecanlandı.
— “Evet! Ve ben de seninle kart okuma çalışırım. Birlikte ‘bip’ rekoru kırarız!”
Brown ciddi ciddi başını salladı.
— “Storage’ta düzen yaparken yardım isterim. Kutular çok, kalp de çok.”
White sakin bir gülümseme gönderdi.
— “Weapons’ta kalibrasyon yaparken yanında biri olursa daha eğlenceli olur. İstersen gel.”
Cyan neşeyle:
— “Shields’ta kalkan parlatırken şarkı söylüyorum. İstersen birlikte söyleyelim.”
Lime da ekledi:
— “Communications’ta ‘duyulmak’ işimiz. Senin sesini de buraya ekleriz.”
Black’in kaskının içindeki buğu yavaş yavaş dağılıyor gibiydi. Sesinde küçük bir titreme vardı.
— “Gerçekten… beni aranıza alır mısınız?”
Red bir adım öne çıktı.
— “Black, zaten aramızdasın. Sadece bugün sesin daha çok duyuldu.”
Sonra Red masanın ortasındaki tablette büyük bir düğmeye bastı: Neşe Modülü.
Geminin tavanından, duvarlarından ve pencerelerinden sanki yumuşak bir sabah ışığı akmaya başladı. Karanlık köşeler bile “ben buradayım” dedi. Herkesin kaskında minik bir parıltı belirdi. Bu ışık bir çeşit “kalp sinyali”ydi: “Ekip tamam.”
Black ışığa baktı, sonra usulca gülümsedi.
— “Ben… bir daha korkutucu şaka yapmayacağım. Ama… bazen yıldız etiketi yapıştırabilir miyim?”
Blue kahkahayı patlattı.
— “Yapıştır! Ama önce haber ver, ben de seçeyim. Haritama yıldız istiyorum!”
Pink kıkırdadı.
— “MedBay kapısına bir tane de ben yapıştıracağım. ‘Cesaret Yıldızı’ diye.”
Green parmağını kaldırdı.
— “Kural koyalım: Şaka varsa, şaka olduğu söylensin. Kimse kalbini karanlıkta bırakmasın.”
Red son sözü söyledi:
— “Bugünkü dersimiz şu: Uzayda gemiyi ayakta tutan sadece kablolar değil. Bazen en önemli sistem ‘arkadaşlık’ sistemidir.”
Ve o gece Skeld, yıldızların arasında ilerlerken, geminin içinde bir şey daha çalışıyordu: Birbirini fark eden kalpler.