Uyku Treni Masalı

Mine Kaya 369 Okuma Süresi: 4 dk Uyku Getiren Masallar
Uyku Treni Masalı

Bir akşamüstüydü. Gökyüzü yavaş yavaş mora dönüyor, yıldızlar birer birer göz kırpmaya başlıyordu. Küçük bir kasabanın garında, masmavi bir tren sessizce bekliyordu. Bu trenin adı Uyku Treni idi. Her gece sadece çocukları yolcu alır, onları rüya ülkelerine götürürdü.

Garın kenarında, elinde küçük bir oyuncak ayı ile bekleyen bir çocuk vardı: adı Deniz.

“Anne, gerçekten bu tren bizi rüya ülkesine mi götürüyor?” diye sordu heyecanla.

“Evet yavrum,” dedi annesi gülümseyerek. “Ama yalnızca kalbi temiz, hayal kurmayı seven çocuklar binebilir.”

Deniz’in gözleri parladı. Oyuncak ayısını sımsıkı tuttu. Tren birazdan hareket edecekti.

Bir anda düdük sesi duyuldu: Fiiiuuuu! Tren parıldayan lambalarını yakıp tüm ihtişamıyla canlandı. Vagon kapıları açıldı, içlerinden şefkatli bir ses duyuldu:

“Uyku Treni kalkıyor! Küçük yolcular, rüya diyarına yolculuk başlıyor!”

Deniz cesaretini toplayıp içeri girdi. İçeride rengârenk koltuklar, tavanda asılı parlayan yıldız lambaları ve pencerenin dışında geceyi süsleyen ışık huzmeleri vardı.

Bir anda yanında uzun boylu, güleryüzlü bir görevli belirdi. Üzerinde lacivert üniforma, başında yuvarlak şapkası vardı.

“Bilet lütfen,” dedi görevli nazikçe.

Deniz şaşkınlıkla etrafına baktı. “Ama benim biletim yok…”

Görevli gülümsedi:
“Senin biletin kalbindeki masumiyet ve hayallerindir. Oyuncak ayını bu gece yol arkadaşın olarak seçmen zaten yeterli.”

Deniz rahat bir nefes aldı ve koltuğuna oturdu. Yanında başka çocuklar da vardı. Kimi elinde bir kitap tutuyor, kimi oyuncak bebekleriyle konuşuyordu.

Tren hareket etti. Tekerleklerin ritmik sesi vagonda yankılanıyordu: tak-tuk, tak-tuk, tak-tuk…

Deniz, pencereden dışarı bakarken gökyüzündeki yıldızların daha da yakınlaştığını fark etti. Bir anda yan koltuktaki sarı saçlı kız ona döndü.

“Merhaba, ben Elif. Sen ilk kez mi biniyorsun?”

“Evet,” dedi Deniz. “Ya sen?”

“Ben üçüncü kez geliyorum. İlk durak genelde Rüya Bahçesi’dir. Orada dilediğin her çiçeği koklayabilir, şarkı söyleyen ağaçlarla konuşabilirsin.”

Deniz heyecanla başını salladı.

Bir süre sonra görevli seslendi:
“Sevgili çocuklar! İlk durağımız Rüya Bahçesi. İniş için hazırlanın.”

Tren durdu. Kapılar açıldı. Çocuklar adeta masalsı bir bahçeye adım attılar. Gökyüzünde ay dev bir gümüş top gibi parlıyor, çimenler ışıldıyordu.

Deniz, bahçede yürürken devasa bir ayçiçeği ona doğru eğildi.

“Hoş geldin küçük yolcu,” dedi çiçek.

Deniz şaşkınlıkla yanıtladı:
“Sen… konuşabiliyor musun?”

“Elbette! Burası rüya diyarı. Burada her şey konuşur, her şey seni anlar.”

Deniz çiçeği kokladı, yüzüne huzurlu bir gülümseme yayıldı.

Elif yan tarafta kahkahalar atıyordu çünkü bir ceviz ağacı ona tekerleme söylüyordu.

“Deniz, burası harika değil mi?” dedi Elif.

“Evet, ama acaba diğer duraklarda neler var?” diye sordu Deniz merakla.

Tren yeniden hareket etti. Bir sonraki durakta görevli seslendi:
“Fısıltı Ormanı’na hoş geldiniz! Burada sadece kalbinizle duyabilirsiniz.”

Çocuklar trenden indiler. Orman derin ve sessizdi. Yalnızca yaprakların fısıltısı vardı.

Deniz dikkatlice dinledi. Birden, rüzgarın içinden ince bir ses duydu:
“Korkma… Hayallerini takip et…”

Deniz ürperdi. “Elif, duydun mu?” diye sordu.

Elif başını salladı:
“Ben farklı bir şey duydum: ‘Cesur ol, düşlerinden vazgeçme.’ Herkese farklı şeyler fısıldıyor.”

Ormandan geçerken çocukların yüzleri aydınlanıyor, gözlerindeki korku yerini güvene bırakıyordu.

Sonraki durakta tren denizin kenarında durdu. Fakat bu deniz bildikleri gibi değildi. Dalgalar parlayan yıldızlardan oluşuyordu!

Görevli seslendi:
“Yıldızlar Denizi’ne hoş geldiniz! Burada yıldızları avuçlarınızla toplayabilirsiniz.”

Deniz eğilip elini suya daldırdı. Elinde parlayan bir yıldız tuttu. Kalbi ısındı. “Bu yıldızı anneme götürmek isterdim,” dedi.

Görevli gülümsedi:
“Her çocuk yıldızını yanında götürür. Sabah uyandığında kalbinde bir ışık olarak kalır.”

Tren tekrar hareket etti. Çocuklar yavaş yavaş gözlerini ovuşturmaya başladılar. Görevli vagonun ortasında dolaştı:
“Sevgili yolcularım, Uyku Treni birazdan sizi evlerinize bırakacak. Gördükleriniz hayal değil, kalbinizde saklı gerçeğin bir parçasıydı.”

Deniz uykulu gözlerle Elif’e baktı.
“Keşke bu tren hiç durmasa…” dedi.

Elif gülümsedi:
“Ama sabah tekrar gelecek. Yeter ki hayallerinden vazgeçme.”

Deniz başını salladı. Oyuncak ayısını kucağına bastırdı. Tren yavaşça kasabanın garına girdi. Çocuklar sessizce evlerine dağıldı.

Deniz annesinin kollarına koştu.
“Anne! Uyku Treni gerçekten vardı! Rüya Bahçesi’ni gördüm, Yıldızlar Denizi’nden bir yıldız tuttum!”

Annesi gülümsedi, saçlarını okşadı.
“Evet yavrum, kalbine bakarsan o yıldızı hep göreceksin.”

Deniz yatağına girdiğinde gözlerini kapadı. Avuçlarının içinde hâlâ parlayan bir yıldızın sıcaklığını hissediyordu. Ve biliyordu ki, Uyku Treni her gece yeniden kalkacak, onu hayallerin ülkesine götürecekti.

Yazıyı Paylaş: