Uyku Perisi Masalı
Bir zamanlar, gökyüzünün en yüksek bulutlarının ardında, yumuşacık ay ışıklarıyla dolu bir ülke varmış: Rüya Ülkesi.
Bu ülkede yaşayan en sevimli ve en çalışkan varlık, küçük Uyku Perisi Luma’ymış. Her gece, çocukların gözkapaklarına yıldız tozu serper, onların en tatlı rüyalara dalmalarını sağlarmış.
Ama o gece... her şey biraz farklıymış.
Ay solgun, yıldızlar sessizmiş. Luma, gümüş kanatlarını açmış, elindeki minik ışıltı kavanozuna bakarken derin bir iç çekmiş.
— “Yine eksik… Dün geceki yıldız tozumun yarısı yok!” demiş kendi kendine.
— “Böyle giderse bazı çocuklar uykusuz kalacak. Ya rüya göremezlerse?”
Tam o sırada arkasından bir ses duyulmuş:
— “Yine mi yıldız tozun bitti Luma?”
Bu, onun en yakın arkadaşı, sabahın habercisi Güneş Kuşu Suri’ymiş. Kanatları altın gibi parlayan bu kuş, her sabah Luma’nın görevini bitirmesini bekler, sonra güneşi doğururmuş.
— “Evet Suri, bu sefer işler yolunda gitmedi. Dün gece küçük bir çocuk ağlıyordu. Yıldız tozumu onun yastığının altına fazlaca serptim. Şimdi eksik kaldı.”
— “Ama Luma, eğer yıldız tozu biterse, senin kanatların da sönmeye başlar!”
— “Biliyorum... ama o çocuk çok üzgündü.”
Suri başını eğmiş. Her zamanki gibi Luma’nın kalbinin fazla yumuşak olduğunu biliyormuş.
— “Belki bu gece Ay Dede’den yardım istersin.” demiş.
— “İstersen seni onun ışık sofrasına götüreyim.”
Luma gözleriyle gülümsemiş:
— “Teşekkür ederim Suri, ama Ay Dede’ye her seferinde yük olmak istemem. Belki başka bir yol bulabilirim.”
Luma, Rüya Ülkesi’nin kuzeyinde yer alan Kayıp Rüya Yolu’na doğru uçmuş. Burası, yeryüzündeki çocukların rüyalarının gökyüzüne bağlandığı sihirli bir patikaymış. Ancak o gece bir tuhaflık varmış: Yolun bazı yerleri karanlığa gömülmüş.
— “Bu mümkün değil... Rüya yolu hiç sönmezdi!” diye fısıldamış.
Karanlık bölgede küçük bir gölge kıpırdamış. Luma hemen oraya uçmuş.
Karşısında pörtlek gözlü, minik ama çok sevimli bir yaratık durmuş.
— “Kimsin sen?” diye sormuş Luma.
— “Ben... şey... Gölgeler Cin’i!” demiş yaratık kekelercesine.
— “Ama korkma, kötü değilim! Sadece… karanlığı topluyorum.”
— “Karanlığı mı topluyorsun?”
— “Evet! İnsanların odalarında kalmış, kullanılmayan karanlıkları alırım. Ama bu gece bir çocuk, ışıklarını hiç söndürmedi. Karanlıklar bana ulaşamadı. Şimdi rüya yolu dengesiz.”
Luma, yavaşça yere konmuş.
— “Demek bu yüzden yıldız tozum eksik hissediliyor… Karanlık eksikse, ışık da tamamlanmaz.”
Gölgeler Cin’i utangaç bir sesle konuşmuş:
— “Belki birlikte çözeriz. O çocuğu bulmamız gerek.”
Luma gülümsemiş.
— “Peki, o zaman yeryüzüne iniyoruz.”
Yeryüzünde, küçük bir şehirde, penceresinde gece lambası sürekli yanan bir odada, Elif adında bir kız çocuğu yaşıyormuş. Elif, son günlerde uyuyamıyormuş. Çünkü annesi uzaktaymış, babası ise çok çalışıyormuş. Her gece yalnız kalmaktan korkuyormuş.
Luma ve Gölgeler Cin’i odaya sessizce girmişler.
Elif, battaniyesini sıkıca tutmuş, gözleri açık bir şekilde tavana bakıyormuş.
— “Bak işte, o ışık… hiç sönmüyor.” demiş Cin fısıltıyla.
— “Ama onu hemen söndüremeyiz. Belki konuşmalıyız.” diye cevap vermiş Luma.
Luma, görünmezliğini kaldırıp Elif’in yanına yaklaşmış.
Bir anda odada hafif bir parıltı belirivermiş.
Elif gözlerini kocaman açmış.
— “Sen... sen kimsin?”
— “Ben Uyku Perisi Luma’yım.”
— “Gerçek misin? Yoksa rüya mı görüyorum?”
— “Rüya değil tatlım. Ama istersen birazdan öyle güzel bir rüyaya dalarsın ki, inanmak kolay olur.”
Elif başını yana eğmiş.
— “Ben uyuyamıyorum. Gözlerimi kapatsam bile kalbim hızlı atıyor. Korkuyorum.”
Luma, nazikçe elini Elif’in kalbinin üstüne koymuş.
— “Kalbin çok güçlü. Korktuğunda bile sevgiyle atıyor. Ama seni korumak için çalışıyor sadece.”
Elif’in gözleri dolmuş.
— “Annem yok, babam geç geliyor. Işığı kapatırsam her şey karanlık oluyor.”
Luma gülümsemiş:
— “Karanlık kötü değildir Elif. Karanlık, yıldızların parlaması için vardır.”
Gölgeler Cin’i arkadan seslenmiş:
— “Ben bile karanlığı severim! Onsuz var olamam.”
Elif gülmüş:
— “Sen de çok komiksin, minik şey!”
Luma, sihirli kavanozunu açmış. İçinde kalan azıcık yıldız tozunu Elif’in yastığına serpiştirmiş.
Ama toz sönük kalmış.
Luma üzülerek mırıldanmış:
— “Yine parlamıyor…”
O anda Elif, lambayı kapatmış.
Odanın karanlığı bir an için huzurlu bir sessizliğe bürünmüş. Ve mucize o zaman gerçekleşmiş.
Yıldız tozu, parıl parıl parlamaya başlamış!
Gölgeler Cin’i sevinçle zıplamış:
— “Bak! Karanlık geldi, ışık yeniden doğdu!”
Elif gülerek Luma’ya sarılmış.
— “Karanlık artık beni korkutmuyor. Çünkü sen varsın.”
Luma’nın gözleri dolmuş.
— “Ve sen artık yalnız değilsin. Çünkü ben her gece buradayım.”
Elif yavaşça gözlerini kapatmış.
Yastığından hafif bir ışık yükselmiş. Luma o ışığın içine girip rüya ağlarını örmeye başlamış.
Elif, bir anda kendini gökyüzünde uçarken bulmuş.
— “Bu ne kadar güzel bir yer!” demiş Elif.
— “Burası Rüya Ülkesi.” diye yanıtlamış Luma.
— “Artık istediğin her şeyi düşleyebilirsin.”
Bir anda pamuk bulutlar arasında atlar, balonlar, kelebekler ve rengârenk kedicikler belirivermiş.
Elif kahkahalar atmış.
— “Bu en güzel gece!”
Luma, sessizce izlemiş.
— “Görev tamam.” diye fısıldamış kendine.
Ama içinde tatlı bir hüzün varmış. Çünkü sabah olduğunda Elif uyanacak, Luma ise yeniden gökyüzüne dönecekti.
Suri sabah ışıklarını yayarken Luma, Rüya Ülkesi’ne dönmüş.
Kanatları artık sönük değilmiş; altın gibi parlıyormuş.
Gölgeler Cin’i sevinçle bağırmış:
— “Başardık! Rüya yolu yeniden açıldı!”
Luma gülümsemiş:
— “Bir çocuğun korkusu azaldığında, bir dünya aydınlanır.”
Ay Dede uzaktan onları izleyip gür sesiyle konuşmuş:
— “Luma, bu gece çok şey öğrendin. Karanlık da ışığın dostudur. Işık olmadan rüya olmaz; ama karanlık olmadan huzur da doğmaz.”
Luma başını eğmiş.
— “Artık anladım Ay Dede. Karanlığı sevmeyi, korkuyu kabullenmeyi, ve bir çocuğun kalbine umut serpmeyi…”
Ay Dede gülmüş:
— “İşte gerçek bir uyku perisi böyle olur.”
O günden sonra, Elif her gece gözlerini kapadığında, penceresinden bir yıldız süzülürmüş.
Ve o yıldızın ucunda, küçük bir ses fısıldarmış:
— “Korkma Elif, ben buradayım. Uyku Perisi Luma seni izliyor…”
Ve Elif, yüzünde tatlı bir gülümsemeyle uykuya dalarmış.