Satürn Gezegeni Masalı

Mine Kaya 273 Okuma Süresi: 4 dk Uyku Getiren Masallar
Satürn Gezegeni Masalı

Güneş Sistemi’nin en uzak köşelerinde, halkalarıyla ışıldayan dev bir gezegen vardı: Satürn. Herkes onu zarif, sessiz ve bilge olarak tanırdı. Fakat o günlerde Satürn’ün yüzünde alışılmadık bir hüzün vardı. Rüzgâr halkalarında fısıldıyor, gökyüzü bile onunla üzülüyor gibiydi.

Bir sabah, küçük bir yıldız olan Mira, Satürn’ün yanına yaklaştı.

“Hey Satürn! Neden bu kadar sessizsin bugün?”
“Ah Mira... Bilmiyorum. Kendimi çok yalnız hissediyorum. Etrafımda bu kadar halka var ama hiçbirine dokunamıyorum. Işıltılıyım, güzelim belki ama içim boş gibi.”

Mira, gözleriyle etrafına baktı. Gerçekten de Satürn’ün halkaları göz kamaştırıcıydı ama aralarında sadece soğuk taşlar ve buz parçaları vardı.

“Belki konuşabileceğin bir arkadaş bulmalısın. Güneş’e git, orada herkes konuşkan!”
“Güneş mi? Ah o çok uzak… Hem o kadar sıcak ki halkalarım erir.”
“O zaman Jüpiter’e git! O da büyük, senin gibi!”
“Jüpiter... Evet, belki onunla konuşabilirim.”

Ve böylece Satürn yavaşça halkalarını titretip devasa adımlarla uzaya doğru süzüldü. Halkaları ışıldıyor, toz bulutları arkasından savruluyordu. Mira ise heyecanla arkasından seslendi:

“Dikkat et Satürn! Uzayda kaybolma!”

Bir süre sonra, Satürn dev bir gölgeyle karşılaştı. Bu Jüpiter’di. Fırtınalarıyla ünlü, güçlü ve gürültülü bir gezegen.

“Hey Satürn! Ne rüzgâr attı seni buraya?” dedi Jüpiter, büyük kırmızı lekesini döndürerek.
“Sadece biraz konuşmak istedim. Halkalarım var ama… kimseyle konuşamıyorum. Bazen yalnız hissediyorum.”
“Ha ha ha! Benim de fırtınalarım var, ama yalnız kalmaya vakit bulamıyorum!” diye güldü Jüpiter.
“Ama hiç durmadan gürlüyorsun, yorulmuyor musun?”
“Yoruluyorum ama işte... fırtınalarım olmadan ben ben olamam.”

Satürn gülümsedi. Jüpiter’in enerjisi bulaşıcıydı ama içinde bir boşluk kaldı. Onun gibi olamazdı; sakinliği seviyordu.

“Teşekkür ederim Jüpiter. Belki ben fırtına değilim ama içimde başka bir anlam bulmalıyım.”
“Evet, senin halkaların var Satürn. Belki onların içinde bir hikâye gizlidir.”

Satürn, halkalarına baktı. Evet, belki her halka bir anıyı temsil ediyordu. Ama hangi anı?

Satürn geri dönerken, küçük uydularından biri olan Titan yanına geldi. Titan biraz utangaçtı ama Satürn’ü çok severdi.

“Efendim, nereye gittiniz? Halkalarınız sessiz kaldı.”
“Biraz düşündüm Titan... Kendimi yalnız hissettiğimi fark ettim.”
“Ama biz buradayız! Ben, Enceladus, Dione... Hepimiz sizi seviyoruz.”
“Biliyorum. Ama bazen sevildiğini bilmek yetmiyor. Bunu hissetmek istiyor insan... ya da gezegen.”

Titan biraz düşündü, sonra gülümsedi.

“O zaman belki hissetmenin yolu... dinlemekten geçer.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Halkalarınızı dinlemeyi hiç denediniz mi? Belki onlar sizinle konuşuyordur.”

Bu fikir Satürn’ü şaşırttı. Koca gezegen, halkalarını hiç “dinlememişti.” O gece sessizce durdu. Halkaları yavaşça dönerken, derin bir melodi duymaya başladı. Buz kristalleri birbirine çarpıyor, sanki bir şarkı söylüyordu.

“Bu... bu ses ne kadar güzel!” dedi Satürn.
“Bu, sizin kalp atışınız olmalı efendim,” dedi Titan gururla.

O an Satürn’ün içinde bir sıcaklık belirdi. Yalnız değildi. Halkaları onun kalbi gibiydi — her taş parçası, her buz zerresi onun duygularını yankılıyordu.

Günler geçti. Satürn yeniden parlamaya başladı. Diğer gezegenler bile bu değişimi fark etti. Venüs zarifçe süzüldü, Merkür merakla döndü.

“Satürn, neden bu kadar mutlulukla dönüyorsun?” diye sordu Venüs.
“Çünkü sonunda anladım. Yalnız değilim. Halkalarımın her biri benim hikâyemi söylüyor.”
“Ne güzel! Biz de kendi melodilerimizi duysak keşke,” dedi Venüs gülümseyerek.

Bunu duyan Güneş, uzaktan gür sesiyle konuştu:

“Eğer isterseniz, hepiniz bir araya gelip bir orkestraya dönüşebilirsiniz.”
“Orkestra mı?” diye şaşırdı Mars.
“Evet,” dedi Güneş. “Ben ritmi vereceğim. Her biriniz kendi sesinizi katacaksınız. Böylece evrenin en büyük senfonisini yaratacağız.”

Bütün gezegenler heyecanlandı. Her biri bir nota olacaktı!
Merkür tiz bir ışıltı verdi. Venüs zarifçe dans etti. Dünya’nın denizleri dalga sesleriyle eşlik etti. Mars davul gibi gürledi. Jüpiter’in fırtınaları ritmi hızlandırdı.

Ve Satürn... halkalarını döndürdü. O kadar yumuşak ama o kadar derin bir ses çıktı ki, bütün sistem sustu.

“Bu... mükemmel!” diye fısıldadı Neptün.
“Senin halkaların, Satürn, tüm evreni duygulandırıyor.” dedi Güneş gururla.

Uzaktan Mira bu orkestrayı izliyordu. Küçük yıldızın gözleri parlıyordu.

“Benim fikrimdi bu!” dedi kendi kendine gülerek.
Satürn onu fark etti ve nazikçe seslendi:
“Mira! Gel buraya, sen de katıl!”
“Ama ben çok küçüğüm…”
“Büyüklük ışıkla ölçülmez. Kalple ölçülür.”

Mira utangaç bir şekilde yanlarına geldi. Parlamaya başladığında, Satürn’ün halkaları onun ışığını yansıttı. Bütün gezegenler alkışladı — ya da kendi sesleriyle alkışladılar.

O günden sonra Satürn bir daha asla yalnız hissetmedi.
Her döndüğünde halkaları bir melodi çalıyor, Titan, Mira ve diğerleriyle birlikte evrenin en güzel şarkısını söylüyordu.

Bazen geceleri Dünya’dan bakan küçük çocuklar, teleskopla Satürn’e bakar ve o melodiyi hissederdi.
Kalplerinde bir sıcaklık belirirdi — tıpkı Satürn’ün hissettiği gibi.

Ve Mira, hâlâ oradaydı.
Her sabah Satürn’e fısıldıyordu:
“Unutma Satürn… Halkaların sadece seni süslemiyor. Seni anlatıyor.”

Satürn halkalarını döndürdü, gülümsedi.
Ve bir parça toz, halkalardan koparak gökyüzüne savruldu — belki bir gün Dünya’ya düşecek, bir çocuğun dileğini gerçekleştirecekti.

Yazıyı Paylaş: