Keroppi Masalı

Mine Kaya 10 Okuma Süresi: 8 dk Çocuk Masalları
Keroppi Masalı

Donut Pond sabahları başka güzel olurdu. Suyun üstünde minik halkalar oluşur, nilüfer yaprakları birer yeşil tabak gibi salınır, uzaklardan kuşların şarkısı gelirdi. Keroppi, her zamanki gibi gölün kenarındaki taşın üzerine çıkmış, kocaman gözleriyle etrafı izliyordu. Bugün içi kıpır kıpırdı; çünkü Donut Pond’da “Işık Fenerleri Gecesi” hazırlıkları başlayacaktı.

Ama Keroppi’nin kalbinde minik bir düğüm vardı. Her sene fenerleri suya bırakırlardı; fenerlerin üzerinde dilekler yazardı. Bu sene Keroppi, bir dilek yazmak istemiyor gibiydi… çünkü bir şeylerden korkuyordu, ama korkusunun adını da koyamıyordu.

Tam o sırada Pikki, çimenlerin içinden zıplayarak çıktı; elinde bir kurdele demeti vardı. Koroppi de arkasında, sanki görünmez bir davulu çalıyormuş gibi hoplayıp duruyordu.

— Pikki: Keroppi! Bu kurdeleler fenerlere takılacak! En güzeli hangisi, karar ver!
— Koroppi: Ben kırmızıyı seviyorum! Kırmızı çok cesur renk!
— Keroppi: Kırmızı… evet… cesur… diye mırıldandı Keroppi, ama sesi pek de cesur çıkmadı.

Pikki, Keroppi’nin yüzünü dikkatle süzdü. Kardeşi konuşurken gözleri büyür, kelimeler hoplardı; şimdi ise kelimeler sanki çamura batmıştı.

— Pikki: Sen iyi misin?
— Keroppi: İyiyim… sadece… bu sene fener gecesi biraz… farklı gibi.

Koroppi kafasını yana eğdi.

— Koroppi: Farklı mı? Farklıysa daha eğlenceli olur!

Keroppi tam cevap verecekken, karşı kıyıdan Ganta’nın gür sesi geldi. Ganta, iri yapılı, güçlü görünüşlü bir kurbağaydı; ama onu tanıyanlar bilirdi: Ganta’nın kalbi pamuk gibiydi.

— Ganta: Hey! Taşıma işine yardım lazım! Büyük fener sandıkları ağır!
— Keroppi: Geliyorum! dedi Keroppi, ama “geliyorum” derken boğazı biraz düğümlendi.

Keroppi sandıkların yanına giderken, Den Den de yavaş yavaş yanlarına yaklaşıyordu. Den Den bir salyangozdu; minik adımlarıyla hep geride kalırdı ama Donut Pond’daki hiç kimse onu “yavaş” diye küçümsemezdi. Çünkü Den Den, dikkatliydi. En küçük ayrıntıları bile fark ederdi.

— Den Den: Bugün rüzgârın kokusu değişik…
— Keroppi: Kokusu mu?
— Den Den: Evet… sanki yağmur kokusu. Ama daha yağmur yok.

Keroppi’nin içindeki düğüm biraz daha sıkılaştı. Yağmur… fener gecesi yağmura yakalanırsa her şey mahvolurdu. Üstelik Keroppi’nin başka bir sırrı daha vardı: O, suda çok iyi yüzse de… geceleri suyun üstünde sallanan gölgelerden ürkerdi. Fenerler suya bırakılınca, gölgeler çoğalırdı.

Sandıkların yanına vardıklarında Kyorosuke de oradaydı. Kyorosuke uzun ve ince yapılıydı; gözleri öyle keskin görürdü ki uzak kıyıdaki bir yaprağın titrediğini bile fark ederdi.

— Kyorosuke: Ufukta koyu bulut şeritleri var. Çok uzakta… ama geliyorlar.
— Ganta: Bulut mu? Hemen gelmez. Hem biz güçlüyüz!
— Kyorosuke: Güç başka, zaman başka. Bulutlar aceleci görünmüyor ama inatçılar.

Tam o sırada Noberun koşarak geldi; elinde bir defter, defterin içinde garip çizimler vardı. Noberun deney yapmayı severdi; kafası fikirlerle dolu bir arkadaşlarıydı.

— Noberun: Harika! Tam da bunun için bir planım var!
— Keroppi: Ne planı?
— Noberun: Yağmur gelirse fenerleri koruyacak bir “Nilüfer Şemsiyesi Sistemi” yapabiliriz!
— Ganta: Nilüfer… şemsiye mi? Nilüferler şemsiye olmaz ki!
— Noberun: Olur! Bilim “olmaz” kelimesini sevmiyor!

Keroppi gülümsedi; Noberun’un heyecanı bulaşıcıydı. Ama kalbindeki düğüm hâlâ oradaydı.

O günün öğleden sonrasında Keroleen geldi. Keroleen her zamanki gibi şık görünüyordu; yanında da bir sepet taşıyordu. Sepetten mis gibi sıcak kek kokusu yükseliyordu.

— Keroleen: Sürpriz! Sıcak hotcake getirdim! Hazırlık yapanların kalbi de doyacak.
— Keroppi: Keroleen! Tam ihtiyacımız olan şey bu!
— Keroleen: Senin gözlerin biraz dalgın… “Ben buradayım” demiyor sanki. Ne oldu?

Keroppi bir an sustu. Herkes koşuşturuyor, fenerler hazırlanıyor, kurdeleler bağlanıyor, kütükler taşınıyordu. Herkesin kalbi ışık gibiydi; Keroppi’ninki ise sanki üstü örtülü bir fenerdi.

— Keroppi: Ben… bu gece suya fener bırakırken… gölgeler…
— Keroleen: Gölgeler mi?
— Keroppi: Geceleri suyun üstünde… bazen… her şey farklı görünür ya. Korkuyorum.

Keroleen, sepeti yere koydu ve Keroppi’ye yaklaşarak sesini yumuşattı.

— Keroleen: Korkmak ayıp değil. Korkuyu saklamak ağır. Bunu söyledin ya… bu bile cesaret.
— Keroppi: Ama herkes benden “cesur” olmamı bekliyor.
— Keroleen: Herkes senden “gerçek” olmanı bekliyor. Cesaret, bazen tek başına zıplamak değil; bazen el uzatmak.

Keroppi’nin gözleri doldu. Donut Pond’da kimse onu böyle açıkça anlamamış gibi geldi.

Akşamüstü gökyüzü yavaş yavaş kararırken, Teruteru göründü. Teruteru bir “güneş bebeği” gibi görünürdü; kırmızı kurdelesi, yuvarlak yüzü ve sakin bir bakışı vardı. Havanın nasıl olacağını sezdiği söylenirdi.

Teruteru, gölün kenarına oturdu; rüzgârı dinler gibi yaptı.

— Teruteru: Bu gece yağmur ihtimali var. Ama yağmurun kalbi de var. Bazen sadece “uyarı” olmak ister.
— Ganta: Yağmur gelsin, ben onu korkuturum!
— Teruteru: Yağmur korkmaz. Yağmur dinler.

Noberun hemen defterini açtı.

— Noberun: O zaman plan devrede! Nilüfer Şemsiyesi Sistemi için herkes görev alsın!
— Kyorosuke: Ben uzakları gözlerim. Bulut yaklaşırsa haber veririm.
— Den Den: Ben ipleri kontrol ederim. Düğümler gevşek olursa fenerler dağılır.
— Pikki: Ben kurdeleleri bağlarım!
— Koroppi: Ben… ben de… moral şarkısı söylerim!

Ganta göğsünü kabarttı.

— Ganta: Ben de ağır kütükleri taşırım. Gerekirse… taş olurum!

Keroppi hepsini izledi. Herkes bir şey seçmişti. Peki Keroppi? O sadece “korkan” mı olacaktı?

Keroleen onun yanına eğildi.

— Keroleen: Senin görevin ne?
— Keroppi: Ben… bilmiyorum.
— Keroleen: O zaman en önemli görevi al. Bu gece, fenerlerin dileklerini taşıyacak olan sensin.

Keroppi yutkundu.

— Keroppi: Ama… gölgeler…
— Keroleen: Gölgeler, ışık varsa olur. Işığın olduğu yerde umut da vardır.

Gecenin ilk saatlerinde fenerler hazırlanmaya başladı. Her fenerin üstüne minik dilekler yazıldı: “Annem hep gülsün.” “Arkadaşım iyileşsin.” “Korkularım küçülsün.” Keroppi bir fenerin başında durdu; kalemi eline aldı ama bir süre yazamadı.

Den Den yanına yaklaştı; kabuğunu hafifçe Keroppi’nin ayağına dokundurdu.

— Den Den: Dileğini yazmak zor mu?
— Keroppi: Dileğimi biliyorum… ama yazarsam gerçek olur diye… korkuyorum.
— Den Den: Gerçek olmasından mı, yoksa gerçek olmasını istemekten mi?
— Keroppi: İkisi de…
— Den Den: O zaman kısa yaz. Kısa şeyler, büyük kapılar açar.

Keroppi kalemi kaldırdı ve fenerin üzerine titrek ama net bir yazı yazdı: “Korkumla arkadaş olmak istiyorum.”

Tam o anda Kyorosuke bağırdı; sesi geceyi yarıp geçti.

— Kyorosuke: Bulutlar hızlandı! Rüzgâr dönüyor!

Uzakta gökyüzü koyulaşıyordu. Donut Pond’un yüzeyi hafifçe dalgalandı. Fenerler suya bırakılmadan önce bir anlık telaş yaşandı. Noberun’un “Nilüfer Şemsiyesi Sistemi” devreye girdi: Nilüfer yaprakları büyükçe bir çember oluşturacak şekilde iplerle bağlandı, fenerlerin üstünde bir “yeşil şemsiye halkası” gibi duracaktı.

Ama tam her şey hazır derken rüzgâr bir hamle yaptı; iplerden biri gevşedi, şemsiye halkası yana kaydı. Birkaç fener, suya düşüp dağılmak üzereydi.

— Pikki: Hayır! Fenerler!
— Noberun: Düğüm koptu! Düğüm koptu!
— Den Den: Ben demiştim… düğümler!

Ganta bir adım attı ama rüzgâr o kadar güçlüydü ki ayağı kaydı. Kyorosuke uzaktan bağırdı:

— Kyorosuke: Suya yaklaşmayın! Kıyı kaygan!

Keroppi’nin kalbi küt küt atıyordu. İşte “o an” gelmişti. Gölge korkusu, rüzgâr korkusu, “ya mahvolursa” korkusu… hepsi üstüne çullanmıştı.

Keroleen Keroppi’ye baktı; gözlerinde panik yoktu, güven vardı.

— Keroleen: Keroppi… şimdi.

Keroppi bir an durdu. Sonra kendi fenerindeki dileği hatırladı: “Korkumla arkadaş olmak istiyorum.” Korku onu itiyordu, ama aynı zamanda bir şey de söylüyordu: “Önemsiyorsun.” Keroppi, korkunun aslında “kalbin alarmı” olduğunu ilk kez o anda anladı.

Derin bir nefes aldı.

— Keroppi: Ben… yapabilirim.

Ve hiç düşünmeden suya atladı.

Su serindi. Gecenin karanlığı, suyun üstünde uzun gölgeler yapıyordu. Keroppi’nin içi titredi; ama yüzmeye devam etti. Fenerlere doğru kulaç attı. Bir feneri yakaladı, diğerine uzandı. Tam o sırada rüzgâr tekrar esti; Keroppi’nin gözüne su sıçradı, kısa bir anlık korku yükseldi.

— Keroppi: Hayır… hayır…

Kıyıdan Den Den’in sesi geldi; küçük ama netti.

— Den Den: Keroppi! Gölgeler seni yemez! Gölgeler sadece “ışığın izi”!

Keroppi o cümleyi bir halat gibi tuttu. “Işığın izi.” Evet. Fenerler vardı. Arkadaşları vardı. Onun kalbi vardı.

Ganta da dizlerini suya soktu; korkmasına rağmen yaklaşmıştı.

— Ganta: Tutun! Ben buradayım! Gerekirse taş olurum!

Ganta gerçekten de kendini sağlam bir kaya gibi kıyıya sabitledi; Keroppi fenerleri ona doğru yönlendirdi. Noberun ipi uzattı, Pikki düğümü attı, Koroppi moral şarkısını patlattı:

— Koroppi: La la la! Fenerler kaçmaz! Cesur kalpler sönmez!

Kyorosuke uzakları izlemeye devam ediyordu.

— Kyorosuke: Yağmur başladı ama hafif! Dayanırız!

Teruteru, avuçlarını göğe kaldırmış gibi durdu; sanki havayla konuşuyordu.

— Teruteru: Yağmur… nazik ol. Bu gece dilekler var.

Keroppi son feneri de güvenli halkaya soktuğunda, içindeki düğüm çözülmeye başladı. Kıyıya çıktığında titriyordu; ama bu titreme korkudan çok, “başardım” titreşimi gibiydi.

Keroleen havlusunu Keroppi’nin omzuna koydu.

— Keroleen: Hoş geldin, cesur kurbağa.
— Keroppi: Ben hâlâ biraz korkuyorum.
— Keroleen: Harika. O zaman gerçeksin.

Fenerler sonunda suya bırakıldı. Nilüfer şemsiyesi onları korudu, yağmur da usul usul yağdı. Donut Pond’un üstünde küçük ışıklar yüzüyor, gölgeler de onların yanında sessizce kayıyordu. Bu kez Keroppi gölgelere başka türlü baktı: Onlar korkunç değildi; fenerlerin ışığını daha da belirgin yapan yumuşak çizgilerdi.

Keroppi kendi fenerini suya bıraktı. Fenerin üzerinde yazan cümle, sanki suyun üstünde parlıyordu.

— Keroppi: Korkumla… arkadaş olacağım.
— Den Den: Zaten oldun bile.
— Pikki: Abi, sen bugün harikaydın!
— Koroppi: Ben de harikaydım! Şarkım müthişti!
— Ganta: Ben de… karanlıktan biraz korktum ama… durdum.
— Noberun: Bilim kazandı! Duygular da kazandı!
— Kyorosuke: Ve fenerler… yolunu buldu.
— Teruteru: Gökyüzü bile gülümsüyor. Bakın… bulutlar açılıyor.

Gerçekten de bulutlar aralanmış, ay kendini göstermişti. Yağmur durmuştu. Donut Pond, ışıklarla dolu bir masal kitabı sayfasına dönmüştü.

O gece Keroppi şunu öğrendi: Cesaret, korkunun hiç olmaması değilmiş. Cesaret, korku varken de sevdiğin şeyi koruyabilmekmiş. Ve Donut Pond’daki en güzel fener, bazen suya bırakılan değil… insanın içinde yanan fenermiş.

Yazıyı Paylaş: