Süper Mario Masalı
Mantar Krallığı o sabah her zamankinden farklı uyanmıştı. Gökyüzü masmaviydi ama havada tuhaf bir sessizlik dolaşıyordu. Normalde sabahın erken saatlerinde bile zıplayan Toad’ların neşeli sesleri yankılanırdı; bugünse sanki herkes nefesini tutmuştu. Mario, kırmızı şapkasını düzelterek Saray Meydanı’na baktı. İçinde sebebini tam açıklayamadığı bir sıkıntı vardı.
— Luigi, sen de hissediyor musun? dedi Mario, yavaşça.
— Evet abi… Sanki Mantar Krallığı biraz üzgün gibi, diye fısıldadı Luigi, etrafına bakınarak. — Kuşlar bile daha sessiz.
O sırada Prenses Peach sarayın kapısından çıktı. Yüzünde her zamanki sıcak gülümseme vardı ama gözlerinde derin bir düşünce saklıydı.
— Mario, Luigi… Sizi arıyordum, dedi Peach. — Dün gece çok tuhaf bir rüya gördüm.
— Kötü bir rüya mıydı? diye sordu Mario, endişeyle.
— Evet, dedi Peach. — Bowser bu kez sadece beni kaçırmıyordu. Mantar Krallığı’ndaki bütün renkleri çalıyordu. Her yer griye dönüyordu.
Luigi ürperdi.
— Abi… Rüyalar bazen geleceği haber verir ya…
Peach başını salladı.
— İşte beni asıl korkutan da bu. Sabah uyandığımda krallığın bazı bölgelerinde çiçeklerin solduğunu gördüm.
Tam o anda koşarak gelen küçük bir Toad, nefes nefese bağırdı:
— Prenses Peach! Sorun var! Ormanın kenarındaki yıldızlar ışığını kaybetti!
Mario yumruklarını sıktı.
— Tamam. Bu işte Bowser’ın parmağı var.
— Ama bu kez farklı, dedi Peach. — Güçten çok… umutla ilgili bir şeyler oluyor.
Luigi Mario’ya baktı.
— Abi, bu biraz daha korkutucu değil mi?
— Korkutucu olabilir, dedi Mario kararlı bir sesle. — Ama biz buradayız.
Yoshi, çimenlerin arasından seke seke yanlarına geldi.
— Yoshi! Yoshi! Bir macera kokusu alıyorum! diye neşeyle seslendi.
Mario gülümsedi.
— O zaman hazır ol Yoshi. Uzun bir yolculuk bizi bekliyor.
Dörtlü yola çıkmadan önce Peach onlara parlak ama titrek bir Yıldız verdi.
— Bu Yıldız artık eskisi kadar güçlü değil, dedi üzgünce. — Ama kalbinizdeki cesaretle birleşirse yeniden parlayabilir.
Luigi Yıldız’a baktı.
— Küçük ama çok önemli bir şey gibi, dedi.
— Umut da öyledir, diye fısıldadı Peach.
Yolculuk başladığında orman giderek karanlıklaştı. Ağaçlar eğilmiş, yollar sessizleşmişti. Bir süre sonra uzaktan hüzünlü bir ses duydular. Bu ses Bowser’ın gürültülü kükremesine hiç benzemiyordu.
— Bu ses… ağlıyor gibi, dedi Luigi.
Mario dikkat kesildi.
— Evet. Ve bu Bowser’dan geliyor.
Karanlık kalenin kapısına vardıklarında, beklediklerinden farklı bir manzara gördüler. Bowser tahtında oturuyordu ama başı öne eğikti. Ateş nefesi yoktu, öfkesi de.
— Bowser! diye seslendi Mario. — Bu yaptıklarının hesabını vereceksin!
Bowser başını yavaşça kaldırdı. Gözlerinde şaşırtıcı bir yorgunluk vardı.
— Mario… Kavga etmeye gelmediysen iyi, dedi derin bir iç çekerek. — Çünkü artık gücüm yok.
Luigi şaşkınlıkla fısıldadı:
— Abi… Bowser üzgün mü?
— Evet, dedi Yoshi. — Ve bu hiç normal değil.
Peach bir adım öne çıktı.
— Bowser, Mantar Krallığı’nın renkleri neden kayboluyor?
Bowser gözlerini kapattı.
— Çünkü ben de soluyorum, dedi kısık bir sesle. — Herkes beni sadece kötü biri olarak görüyor. Hep yalnızım. Gücümü besleyen öfkeydi… ama artık o bile yok.
Mario’nun sesi yumuşadı.
— Yani bütün bu olanlar… senin üzüntünden mi?
— Evet, dedi Bowser. — Kalbimdeki karanlık büyüdükçe dünya da kararıyor.
Luigi cesaretini toplayıp konuştu.
— Ama… kötü hissetmek dünyayı karartmak zorunda değil.
Bowser şaşkınlıkla baktı.
— Sen… bana böyle konuşan ilk kişisin.
Peach elindeki Yıldız’ı uzattı.
— Bu Yıldız umutla çalışır, dedi. — Ama umut paylaşılmadan güçlenmez.
Bowser tereddüt etti.
— Ben umut etmeyi unuttum, dedi.
Mario öne çıktı ve Yıldız’ı Bowser’ın pençesine bıraktı.
— O zaman birlikte hatırlayalım, dedi gülümseyerek. — Kahraman olmak sadece düşman yenmek değildir. Bazen bir kalbi onarmaktır.
Yıldız önce soluk bir ışık verdi, sonra yavaş yavaş parlamaya başladı. Kalenin duvarları renkleniyor, gökyüzü açılıyordu.
Bowser gözlerini kocaman açtı.
— Bu… bu sıcaklık…
— Umut, dedi Luigi. — Biraz korkak ama çok güçlü.
Bowser derin bir nefes aldı.
— Belki… belki kötü olmadan da var olabilirim, dedi.
Dışarı çıktıklarında Mantar Krallığı yeniden canlanıyordu. Çiçekler açıyor, Toad’lar sevinçle zıplıyordu.
Bir Toad bağırdı:
— Renkler geri geldi!
Peach gözleri dolu dolu Mario’ya döndü.
— Bunu başardınız, dedi.
Mario başını salladı.
— Hayır. Hep birlikte başardık.
Bowser biraz utangaçça araya girdi.
— Mario… Teşekkür ederim.
Luigi gülümsedi.
— Abi, bugün gerçekten tuhaf ama güzel bir gündü.
Yoshi sevinçle zıpladı.
— Yoshi! Yoshi! Kalpler mutlu olunca dünya da mutlu olur!
Gün batarken Mantar Krallığı altın rengine büründü. Mario gökyüzüne baktı ve içinden şunu düşündü: En büyük güç, zıplamak ya da ateş topu atmak değil; bir başkasının karanlığında ışık yakabilmekti.
Ve o günden sonra Mantar Krallığı’nda herkes şunu hatırladı: Kahramanlık bazen sessiz bir gülümseme, bazen de “yalnız değilsin” demekti.