Süper Mario Masalı

Mine Kaya 18 Okuma Süresi: 4 dk Çocuk Masalları
Süper Mario Masalı

Mantar Krallığı o sabah her zamankinden farklı uyanmıştı. Gökyüzü masmaviydi ama havada tuhaf bir sessizlik dolaşıyordu. Normalde sabahın erken saatlerinde bile zıplayan Toad’ların neşeli sesleri yankılanırdı; bugünse sanki herkes nefesini tutmuştu. Mario, kırmızı şapkasını düzelterek Saray Meydanı’na baktı. İçinde sebebini tam açıklayamadığı bir sıkıntı vardı.

— Luigi, sen de hissediyor musun? dedi Mario, yavaşça.

— Evet abi… Sanki Mantar Krallığı biraz üzgün gibi, diye fısıldadı Luigi, etrafına bakınarak. — Kuşlar bile daha sessiz.

O sırada Prenses Peach sarayın kapısından çıktı. Yüzünde her zamanki sıcak gülümseme vardı ama gözlerinde derin bir düşünce saklıydı.

— Mario, Luigi… Sizi arıyordum, dedi Peach. — Dün gece çok tuhaf bir rüya gördüm.

— Kötü bir rüya mıydı? diye sordu Mario, endişeyle.

— Evet, dedi Peach. — Bowser bu kez sadece beni kaçırmıyordu. Mantar Krallığı’ndaki bütün renkleri çalıyordu. Her yer griye dönüyordu.

Luigi ürperdi.

— Abi… Rüyalar bazen geleceği haber verir ya…

Peach başını salladı.

— İşte beni asıl korkutan da bu. Sabah uyandığımda krallığın bazı bölgelerinde çiçeklerin solduğunu gördüm.

Tam o anda koşarak gelen küçük bir Toad, nefes nefese bağırdı:

— Prenses Peach! Sorun var! Ormanın kenarındaki yıldızlar ışığını kaybetti!

Mario yumruklarını sıktı.

— Tamam. Bu işte Bowser’ın parmağı var.

— Ama bu kez farklı, dedi Peach. — Güçten çok… umutla ilgili bir şeyler oluyor.

Luigi Mario’ya baktı.

— Abi, bu biraz daha korkutucu değil mi?

— Korkutucu olabilir, dedi Mario kararlı bir sesle. — Ama biz buradayız.

Yoshi, çimenlerin arasından seke seke yanlarına geldi.

— Yoshi! Yoshi! Bir macera kokusu alıyorum! diye neşeyle seslendi.

Mario gülümsedi.

— O zaman hazır ol Yoshi. Uzun bir yolculuk bizi bekliyor.

Dörtlü yola çıkmadan önce Peach onlara parlak ama titrek bir Yıldız verdi.

— Bu Yıldız artık eskisi kadar güçlü değil, dedi üzgünce. — Ama kalbinizdeki cesaretle birleşirse yeniden parlayabilir.

Luigi Yıldız’a baktı.

— Küçük ama çok önemli bir şey gibi, dedi.

— Umut da öyledir, diye fısıldadı Peach.

Yolculuk başladığında orman giderek karanlıklaştı. Ağaçlar eğilmiş, yollar sessizleşmişti. Bir süre sonra uzaktan hüzünlü bir ses duydular. Bu ses Bowser’ın gürültülü kükremesine hiç benzemiyordu.

— Bu ses… ağlıyor gibi, dedi Luigi.

Mario dikkat kesildi.

— Evet. Ve bu Bowser’dan geliyor.

Karanlık kalenin kapısına vardıklarında, beklediklerinden farklı bir manzara gördüler. Bowser tahtında oturuyordu ama başı öne eğikti. Ateş nefesi yoktu, öfkesi de.

— Bowser! diye seslendi Mario. — Bu yaptıklarının hesabını vereceksin!

Bowser başını yavaşça kaldırdı. Gözlerinde şaşırtıcı bir yorgunluk vardı.

— Mario… Kavga etmeye gelmediysen iyi, dedi derin bir iç çekerek. — Çünkü artık gücüm yok.

Luigi şaşkınlıkla fısıldadı:

— Abi… Bowser üzgün mü?

— Evet, dedi Yoshi. — Ve bu hiç normal değil.

Peach bir adım öne çıktı.

— Bowser, Mantar Krallığı’nın renkleri neden kayboluyor?

Bowser gözlerini kapattı.

— Çünkü ben de soluyorum, dedi kısık bir sesle. — Herkes beni sadece kötü biri olarak görüyor. Hep yalnızım. Gücümü besleyen öfkeydi… ama artık o bile yok.

Mario’nun sesi yumuşadı.

— Yani bütün bu olanlar… senin üzüntünden mi?

— Evet, dedi Bowser. — Kalbimdeki karanlık büyüdükçe dünya da kararıyor.

Luigi cesaretini toplayıp konuştu.

— Ama… kötü hissetmek dünyayı karartmak zorunda değil.

Bowser şaşkınlıkla baktı.

— Sen… bana böyle konuşan ilk kişisin.

Peach elindeki Yıldız’ı uzattı.

— Bu Yıldız umutla çalışır, dedi. — Ama umut paylaşılmadan güçlenmez.

Bowser tereddüt etti.

— Ben umut etmeyi unuttum, dedi.

Mario öne çıktı ve Yıldız’ı Bowser’ın pençesine bıraktı.

— O zaman birlikte hatırlayalım, dedi gülümseyerek. — Kahraman olmak sadece düşman yenmek değildir. Bazen bir kalbi onarmaktır.

Yıldız önce soluk bir ışık verdi, sonra yavaş yavaş parlamaya başladı. Kalenin duvarları renkleniyor, gökyüzü açılıyordu.

Bowser gözlerini kocaman açtı.

— Bu… bu sıcaklık…

— Umut, dedi Luigi. — Biraz korkak ama çok güçlü.

Bowser derin bir nefes aldı.

— Belki… belki kötü olmadan da var olabilirim, dedi.

Dışarı çıktıklarında Mantar Krallığı yeniden canlanıyordu. Çiçekler açıyor, Toad’lar sevinçle zıplıyordu.

Bir Toad bağırdı:

— Renkler geri geldi!

Peach gözleri dolu dolu Mario’ya döndü.

— Bunu başardınız, dedi.

Mario başını salladı.

— Hayır. Hep birlikte başardık.

Bowser biraz utangaçça araya girdi.

— Mario… Teşekkür ederim.

Luigi gülümsedi.

— Abi, bugün gerçekten tuhaf ama güzel bir gündü.

Yoshi sevinçle zıpladı.

— Yoshi! Yoshi! Kalpler mutlu olunca dünya da mutlu olur!

Gün batarken Mantar Krallığı altın rengine büründü. Mario gökyüzüne baktı ve içinden şunu düşündü: En büyük güç, zıplamak ya da ateş topu atmak değil; bir başkasının karanlığında ışık yakabilmekti.

Ve o günden sonra Mantar Krallığı’nda herkes şunu hatırladı: Kahramanlık bazen sessiz bir gülümseme, bazen de “yalnız değilsin” demekti.

Yazıyı Paylaş: