Sihirli Kazan Masalı

Mine Kaya 129 Okuma Süresi: 5 dk Çocuk Masalları
Sihirli Kazan Masalı

Göğsünde hafif bir sıcaklık taşıyan her çocuk, kalbinin bir köşesinde bir mucize saklar. Bu masal da tam böyle bir sıcaklıktan doğuyor. Rüzgârın hafifçe savurduğu yapraklar arasında fısıldanan, zamanla unutulsa bile yine de yolunu bulan o eski efsaneden söz ediyor: Sihirli Kazan’ın hikâyesi. MasalAbi ile bu müthiş masal başlıyor.

Uzak diyarlarda, ormanlarla çevrili sakin bir köy vardı. Küçük ahşap evler sabah güneşiyle parıldar, kuşlar dallarda sabırla hikâyelerini söylerdi. Bu köyde yaşayan çocuklardan biri, merak dolu gözleriyle her şeyi inceleyen, kıvırcık saçlı bir kızdı: Elif. Elif’in en büyük hayali, köyde anlatılan sihirli hikâyelerin bir gün kendi kapısını çalmasıydı.

Bir sabah, köyün yaşlı bilgesi Hasan Dede herkesin toplandığı meydanda elindeki eski bir parşömeni salladı.

“Köylüler! Ormanın derinlerinde uzun yıllardır kayıp olan Sihirli Kazan’ın yeniden ışık saçtığını gördüm!”

Kalabalık bir anda heyecandan uğuldadı. Sihirli Kazan’ın, içine konulan her şeyin gerçek dünyada sevgiye, mutluluğa ya da bazen büyük sürprizlere dönüşebildiği söylenirdi.

Elif’in kalbi hızlandı, çünkü böyle bir macera onun yıllardır hayalini kurduğu şeydi.

Evinin yolunda yürürken içinden geçirdi: “Keşke bu Kazan’ı bulabilsem… Belki köyümüz için harika bir şey yapabilirim.”

Aynı akşam, evde ailesi yemek hazırlarken Elif dayanamadı.

“Anne, baba… Sihirli Kazan’ı bulmak istiyorum. Hasan Dede gördüğünü söyledi. Belki bize yardım eder!”

Annesi şaşkınlıkla baktı.

“Elif, orman tehlikeli olabilir. Hem böyle şeyler yalnızca hikâyelerdedir.”

Babası ise derin bir nefes aldı.

“Cesaret güzel ama akılla birleştiğinde daha güzeldir. Gitmek istiyorsan yalnız gitmemelisin.”

Elif’in gözleri ışıldadı. Demek tamamen karşı değillerdi!

Ertesi gün Elif, en yakın arkadaşı Mert’in kapısını çaldı. Mert, sakin ama içinde gizli bir cesaret taşıyan bir çocuktu.

Kapı açılır açılmaz Elif heyecanla konuştu.

“Mert! Sihirli Kazan’ı bulmaya gidiyorum. Benimle gelir misin?”

Mert gözlerini kocaman açtı.

“Gerçekten mi? O efsane gerçek olabilir mi sence?”

“Belki de sadece denememiz gerekiyor.”

Mert bir an düşündü, sonra gülümsedi.

“Tamam, geliyorum.”

Ve ikili, yanlarına su, biraz ekmek ve sıcak tutacak pelerinler alarak ormana doğru yola çıktı. Orman, sabah güneşinin dans ettiği sislerle kaplıydı. Ağaç dalları, sanki iki çocuğu izliyormuş gibi hafifçe eğilmişti.

Bir süre yürüdükten sonra karşılarına kocaman bir geyik çıktı. Geyik, hem görkemli hem de huzur doluydu. Çocuklar korkudan geri adım attı ama geyik sakince konuştu.

“Küçük yolcular… Neden ormanın kalbine doğru ilerliyorsunuz?”

Elif yutkundu ama cesaretini topladı.

“Sihirli Kazan’ı arıyoruz. Onu bulmak istiyoruz.”

Geyik başını hafifçe eğdi.

“O Kazan ancak kalbi temiz olanlara görünür. Fakat dikkatli olun, yolunuzda sınavlar belirecek.”

Mert merakla sordu:

“Ne tür sınavlar?”

“Sabır, cesaret ve dostluk… Bu üçü olmadan Kazan sizi kabul etmez.”

Geyik usulca yanlarından geçti ve ormanın derinliklerine doğru kayboldu. Çocukların içi tuhaf bir umutla doldu.

Biraz ilerlediklerinde yere devrilmiş dev bir ağacın altından geçmek zorunda kaldılar. Tam geçerken Elif ayağını taşa çarptı ve acıyla yere oturdu.

Mert hemen yanına koştu.

“İyi misin Elif?”

“Sanırım bileğimi incittim…”

Mert, Elif’in yüzündeki sıkıntıyı görünce kararını verdi.

“Dönmüyoruz. Seni taşırım. Kazan’a birlikte gideceğiz.”

Elif şaşırdı.

“Ama çok ağır olurum…”

“Benim için değil. Çünkü seni taşımak, bir arkadaşın yükü değildir.”

Bu sözler ormanın içinde yankılandı, rüzgâr bile duygusallaşmış gibi dalları hafifçe titretti.

Saatlerce devam ettiler. Gün batarken gökyüzü pembe ve turuncu renklere büründü. O anda, dallar arasında hafif bir ışık belirdi. Bir ateş böceği gibi parlayan, sonra büyüyen bir ışık…

“Mert! Bak!” dedi Elif.

Işık onları çekiyor gibiydi. Çalıların arasından geçtiler ve karşılarında küçük bir göletin yanında duran bronz renkli, işlemelerle süslü bir kazan gördüler. Kazanın çevresi parıldıyordu.

“Sihirli Kazan!” dedi Mert nefes nefese.

Kazanın içinden sıcak bir ışık dışarı taşıyordu. İki çocuk yavaşça yaklaşınca Kazan’ın içinden bir ses yükseldi.

“Hoş geldiniz… Sabır, cesaret ve dostluk taşıyanlar.”

Elif titreyen sesiyle cevap verdi:

“Biz sadece köyümüze bir iyilik yapmak istiyorduk.”

“Kalpleriniz temiz. Neyin gerçekleşmesini istiyorsunuz?”

Mert ve Elif birbirlerine baktı. Sonra Elif konuştu.

“Köyümüz bazen kuraklık yaşıyor. İnsanlar çok çalışıyor ama doğa her zaman yardım etmiyor. Köydeki herkesin yüzü gülsün, bereket artsın istiyoruz.”

Kazan sessizleşti, ardından içindeki ışık yükseldi ve göletin üzerindeki havaya doğru parlayan altın renkli bir çizgi çizdi. Bir anda gökyüzü hafifçe gürledi, rüzgâr tatlı bir kokuyla dolaştı.

“Dileğiniz kabul edildi. Fakat unutmayın… Gerçek bereket, birlikte çalışmayı unutmayanların kalbinde büyür.”

Elif ve Mert şaşkınlıkla birbirlerine sarıldı.

“Başardık!” dedi Mert.

“Gerçekten oldu…” diye fısıldadı Elif.

Sonra ışık yavaş yavaş söndü, Kazan sessizliğe gömüldü. Çocuklar, sihrin tamamlandığını anlayınca köylerine dönmeye karar verdiler.

Geri dönüş yolunda Elif’in bileği iyileşmişti; Kazan’ın dokunduğu herkes biraz değişirdi zaten. Köye vardıklarında onları büyük bir sürpriz bekliyordu. Toprak nemliydi, tarlalar yeşermişti ve köylüler şaşkınlıkla bakınıyordu.

Hasan Dede çocuklara doğru yürüdü.

“Demek Kazan sizi seçti…” dedi gözleri dolarak.

Elif heyecanla anlattı.

“Evet! Ama bize büyük bir ders verdi. Mutluluk ve bereket, sadece bir mucizeyle değil, birlikte çalışınca daha çok büyüyor.”

Mert başını salladı.

“Biz sadece küçük bir yolculuğa çıktık ama kalplerimiz kocaman döndük.”

Köylüler çocukları gururla kucakladı. Çocukların içindeki sıcaklık bütün köye yayıldı, çünkü sihrin gerçek kaynağı zaten buydu: Paylaştıkça büyüyen sevgi.

Ve o günden sonra Sihirli Kazan’ın efsanesi yeniden anlatılmaya başlandı. Ama bu kez başka bir sonla: “Kazan’ın gücünü ortaya çıkaran, içine konan şeyler değil, onu arayan kalplerin ışığıdır.”

Bazen hayatın gizemi de tam burada saklanır. Küçücük bir adım, hiç beklenmeyen bir mucizeyi çağırır. Bu masal da o mucizenin ayak izlerinden sadece biri.

Yazıyı Paylaş: