Pembe Panter Masalı
Pembe Panter o sabah güneşin ilk ışıklarıyla birlikte yatağından sıçramıştı. İçinde tuhaf bir enerji vardı. Sanki gökyüzü ona “Bugün özel bir gün olacak!” diye fısıldamıştı. Geniş bir esneme hareketinden sonra aynaya baktı, pembenin en tatlı tonunda parlayan tüylerini kabarttı ve kocaman gülümsedi.
— “Bugün mutluluğu peşime takacağım!” dedi kendi kendine.
Ormanın içinden yürürken ağaçlar hafifçe eğiliyor, yapraklar küçük bir alkış gibi hışırdıyordu. Pembe Panter her adımda kendini daha neşeli hissediyordu, ama onun henüz bilmediği bir şey vardı: bu neşe birazdan kocaman bir maceraya dönüşecekti.
Derken, uzak bir tepeden hafif bir ışık huzmesi yükseldi. Işık öyle sıcak, öyle tatlı bir tondaydı ki Pembe Panter merakla başını yana eğdi.
— “Hımm… Bu ışık normal değil. Sanki beni çağırıyor!”
Kuyruğunu hafifçe kıvırıp ışığın geldiği yöne doğru koşmaya başladı. Koşarken çalılar arasından fırlayan birkaç sincap ona el salladı.
Sincap Pofuduk bağırdı:
— “Nereye böyle aceleyle Pembe Panter?”
— “Bilmiyorum! Ama içimde güzel bir şeylerin beni beklediğini hissediyorum!” dedi Panter gülerek.
Tepedeki parlak ışığa vardığında, karşısında olağanüstü bir manzara duruyordu. Dünyanın en neşeli yeri gibi duran bir tepe… Adeta gökkuşağının kendisi toprağa akmıştı.
Her adımda toprak başka bir renge dönüşüyor, her renk dokunulduğunda hafif bir tını çıkarıyordu. Pembe Panter şaşkınlıktan gözlerini kocaman açtı.
— “Bu… bu bir tepe değil! Bir mutluluk fabrikası gibi!”
Tam o sırada tepeden küçük, yuvarlak, parlayan bir yaratık zıpladı. Üstünde mavi turuncu desenler, yüzünde parlak bir gülümseme vardı.
— “Ben Neno! Renk Tepesi’nin bekçisiyim!” dedi cıvıl cıvıl bir sesle.
Pembe Panter bir adım geriye çekildi ama gülümsemekten de kendini alamadı.
— “Merhaba Neno. Bu yer… inanılmaz!”
— “Burası mutluluğun renklerle dans ettiği yer!” diye açıklama yaptı Neno.
— “Ama bugün bir sorun var… Sarı Neşe Rengi kayboldu!”
Pembe Panter’in gözleri büyüdü.
— “Sarı renk mi kayboldu? O olmadan güneş bile eksik görünür!”
— “İşte bu yüzden çok üzgünüz…” dedi Neno.
— “Sarı olmazsa Renk Tepesi tam gücünde parlayamaz.”
Pembe Panter mutluluğu seven biri olarak böyle bir eksikliğe izin veremezdi. Göğsünü hafifçe kabartıp kararlı bir şekilde konuştu:
— “Sarı rengi bulacağım! Mutluluk bir rengin eksik kalmasına izin vermez!”
Neno ile birlikte tepeden aşağı doğru yürümeye başladılar. Yolda çeşitli renkte kelebekler uçuşuyor, her biri küçük şarkılar söylüyordu.
Bir turuncu kelebek yanlarına kondu.
— “Sarı rengi en son Neşe Gölü’nün yakınında gördük!” diye cıvıldadı.
Neşe Gölü adından da mutluluk fışkırtan bir yerdi. Gölün suyu gün içinde renk değiştiriyor, gece olunca yıldızlarla yarışacak kadar parlak oluyordu.
Gölün kenarına geldiklerinde sarı parıltının suyun yüzeyinde titrediğini gördüler. Fakat ışık çok zayıftı.
— “Sarı burada ama enerjisi bitmiş gibi!” dedi Neno üzgün bir sesle.
Pembe Panter, suyun yüzeyine eğildi.
— “Hey Sarı… seni mutlu eden şey neydi?”
Su hafifçe dalgalandı ve zayıf bir ses duyuldu:
— “Gülüşler… Ben gülüşlerden güç alırım…”
Pembe Panter bir an düşündü. Sonra gülümsedi.
Ama öyle sıradan bir gülüş değil… Bütün içtenliğiyle, bütün sevgiyle, bütün sıcaklığıyla gülümsedi. Gözleri kısıldı, kuyruğu sevimlice kıvrıldı.
— “O zaman sana dünyanın en güzel gülüşünü göstereceğim!”
Neno da kocaman bir kahkaha patlattı.
— “Hahaha! Benim kahkaham da şenlendirir seni Sarı!”
Gölün üzerindeki sarı ışık titredi… sonra güçlendi… sonra daha da güçlendi.
Saniyeler içinde Sarı Renk gökyüzüne doğru fırladı ve parladıkça parladı.
— “İşe yarıyor!” dedi Pembe Panter.
Pembe Panter ve Neno birlikte kahkaha atmaya devam ettiler. Sonunda Sarı Renk tamamen iyileşmiş şekilde tepede parlamaya başladı.
Renk Tepesi’ne geri döndüklerinde, tüm renkler Sarı’nın dönüşünü kutluyordu. Mavi renk baloncuklar çıkarıyor, mor renk melodiler söylüyor, kırmızı renk alev dansları yapıyordu.
Neno mutlulukla zıpladı.
— “Pembe Panter! Bize neşe getirdin! Sarı Renk kaybolsaydı mutluluk azalacaktı!”
Pembe Panter gururla gülümsedi.
— “Mutluluk paylaşınca çoğalır. Ben sadece elimden geleni yaptım.”
Tam o anda tepeden gökkuşağı gibi bir ışık aktı. Neno heyecanla açıkladı:
— “Tepenin teşekkür hediyesi! Bir ‘Neşe Pırıltısı’. Onu yanında taşırsan gittiğin her yere mutluluk götürürsün!”
Pembe Panter ışığı avuçladığında yüreği sıcacık oldu.
— “Harika! Bunu çok sevdim!”
Pembe Panter eve dönerken karşısına çıkan herkesin yüzüne tatlı bir sıcaklık yayılıyordu.
Bir tavşan çifte takla attı.
Bir baykuş havada minik bir piruet yaptı.
Bir kirpi bile kuyruğunu sallayarak gülümsedi.
Hepsinin ortak cümlesi şuydu:
— “Pembe Panter, bugün farklı parlıyorsun!”
Pembe Panter mutlulukla yürürken göğsünde taşıdığı Neşe Pırıltısı hafif hafif parlıyor, ormanın her köşesine sıcak renkli ışıklar bırakıyordu.
— “Mutluluk ne kadar paylaşırsam o kadar büyüyor…” dedi kendi kendine.
Ve o günden sonra Pembe Panter sadece ormanın neşeli kahramanı değil, aynı zamanda Mutluluğun Renk Taşıyıcısı olarak anıldı.
Mutluluk öyle bir şeydi ki, hafif bir gülümsemeyle bile hayatı güzelleştirebiliyordu.
Ve Pembe Panter’in hikâyesi de işte tam olarak bunu anlatıyordu:
Kalbin nezaketle doluysa, dünyayı boyayacak renklerin asla tükenmez.