Ninjago Masalı

Mine Kaya 26 Okuma Süresi: 4 dk Çocuk Masalları
Ninjago Masalı

Ninjago şehri o sabah her zamankinden daha sessizdi. Normalde pazarda koşuşturan çocukların kahkahaları, dükkânlardan yükselen sesler ve tapınak çanlarının yumuşak tınısı duyulurdu. Ama bugün hava sanki nefesini tutmuş gibiydi. Gökyüzü açık olmasına rağmen, rüzgâr garip bir şekilde durgundu.

Manastırın avlusunda Lloyd tek başına durmuş, elindeki yeşil bandanayı parmaklarıyla evirip çeviriyordu. İçinde tarif edemediği bir huzursuzluk vardı. Güçlü olmakla, doğru olanı yapmak arasındaki o ince çizgi, bugün ona her zamankinden daha ağır geliyordu.

Tam o sırada Jay koşarak avluya girdi.

“Lloyd! Bunu hissettin mi? Elektrikler çıldırdı resmen! Şehirdeki tüm jeneratörler aynı anda sustu!”

Lloyd başını kaldırdı, gözleri endişeyle parladı.

“Evet… Sanki bir şey yaklaşıyor gibi. Ama düşman kokusu yok. Bu daha farklı.”

Cole kollarını göğsünde birleştirerek yanlarına geldi.

“Toprak da garip. Ayaklarımın altında titreşim var ama deprem gibi değil.”

Zane sessizce onların arkasında belirdi. Gözleri mavi ışıkla hafifçe parlıyordu.

“Analizlerime göre bu bir saldırı değil,” dedi sakin bir sesle. “Bu… bir çağrı.”

Nya kaşlarını çattı.

“Kim kimi çağırıyor peki?”

Tam o anda bastonunun ucuyla taşlara vura vura Sensei Wu ortaya çıktı. Yüzü her zamanki gibi sakindi ama gözlerinde derin bir düşünce vardı.

“Ninjago sadece düşmanlarla değil,” dedi yavaşça, “unutulmuş duygularla da sınanır. Bugün sınavımız kılıçla değil, kalple olacak.”

Kai sabırsızca öne atıldı.

“Sensei, ne olursa olsun hazırız. Söyle, ne yapmamız gerekiyor?”

Wu, manastırın arkasındaki eski geçidi işaret etti.

“Unutulmuş Işık Ormanı’na gitmelisiniz. Orada kaybolmuş bir denge var. Ama dikkat edin… Orası korkularınızı da size gösterecek.”

Orman, Ninjago haritalarında bile nadiren yer alırdı. Ağaçları ışık saçan ama gölgeleri karanlık olan tuhaf bir yerdi. Ninja ekibi sessizce ilerlerken her biri kendi düşüncelerine dalmıştı.

Jay fısıldadı:

“Neden hep böyle gizemli yerler? Bir gün de ‘gidin dondurma yiyin’ dese keşke.”

Nya gülümsedi ama sesi titredi.

“Şaka yapıyorsun ama… Ben korkuyorum Jay.”

Jay durdu, ona baktı.

“Ben de. Ama korkmak kötü değil. Korkmak, önemsediğini gösterir.”

Birden ormanın ortasında büyük, cam gibi parlayan bir göl belirdi. Gölün yüzeyi ayna gibiydi. Lloyd istemeden içine baktı ve geri irkildi.

Gölde kendisini gördü… ama yalnızdı. Yanında kimse yoktu. Ninjago yıkılmış, insanlar ona sırtını dönmüştü.

“Bu… bu benim korkum,” diye fısıldadı.

Kai göle baktığında kendisini kontrolsüz alevler içinde gördü.

“Gücümü kaybetmekten korkuyorum,” dedi dişlerini sıkarak. “Bir gün alevlerim sevdiklerime zarar verirse…”

Cole’ın görüntüsünde ise kimse onu duymuyordu. Ne kadar bağırsa da sesi yankılanmıyordu.

“Görünmez olmaktan korkuyorum,” dedi kısık bir sesle.

Nya’nın gözleri doldu.

“Ben hep güçlü görünmeye çalışıyorum. Ama ya bir gün yorulursam?”

Zane göle baktığında hiçbir şey görmedi. Sadece boşluk.

“Benim korkum,” dedi duraksayarak, “duygu hissetmemek. Ya bir gün sizler için üzülmeyi bile başaramazsam?”

Göl aniden dalgalandı ve içinden yumuşak ama derin bir ses yükseldi.

“Korkularınızı kabul etmeden ilerleyemezsiniz.”

Lloyd öne çıktı.

“Biz ninja’yız. Ama önce… arkadaşız.”

Jay Lloyd’un omzuna elini koydu.

“Yalnız değilsin. Hiçbirimiz değil.”

Kai yumruğunu sıktı.

“Gücüm bazen tehlikeli olabilir. Ama onu kontrol etmeyi öğreniyorum. Bunun için buradayım.”

Cole gülümsedi.

“Sesim duyulmasa bile, siz beni görüyorsunuz. Bu bana yeter.”

Nya derin bir nefes aldı.

“Güçlü olmak demek hiç yorulmamak değil. Yardım isteyebilmek.”

Zane başını eğdi.

“Ben duyguları sizden öğreniyorum. Ve bu… beni ben yapıyor.”

Göl bir anda ışıkla doldu. Orman sanki rahatlamış gibi nefes aldı. Ağaçlar daha parlak, yol daha net hale geldi. Gölden küçük bir ışık küresi yükseldi ve Lloyd’un avucuna kondu.

“Bu nedir?” diye sordu Jay.

Sensei Wu’nun sesi uzaktan yankılandı.

“Bu, Dengenin Kıvılcımı. Sadece korkularıyla yüzleşenler onu taşıyabilir.”

Ninjalar geri döndüklerinde Ninjago şehri yeniden canlanmıştı. Elektrikler çalışıyor, insanlar gülümsüyordu. Ama asıl değişen şehir değil, onlardı.

Manastırın avlusunda güneş batarken Lloyd sessizce konuştu.

“Bugün savaşmadık. Ama kazandık.”

Kai başını salladı.

“Evet. Kendimize karşı.”

Jay esnedi.

“Şimdi dondurma yiyebilir miyiz?”

Nya güldü.

“Bence bunu hak ettik.”

Sensei Wu uzaktan onları izlerken bastonuna yaslandı.

“Unutmayın,” dedi yumuşak bir sesle, “en büyük ninja, korkusu olmayan değil… korkusuna rağmen yürüyendir.”

Ve Ninjago’nun üstüne gece çökerken, yıldızlar sanki biraz daha parlak yanıyordu. Çünkü cesaret, o gece sadece bir güç değil, paylaşılan bir kalp olmuştu.

Yazıyı Paylaş: