Maşa ile Koca Ayı Masalı

Mine Kaya 1819 Okuma Süresi: 4 dk Çocuk Masalları
Maşa ile Koca Ayı Masalı

Bir varmış, bir yokmuş... Uçsuz bucaksız bir ormanda, küçük, yaramaz ama çok sevimli bir kız çocuğu yaşarmış. Adı Maşa’ymış. Maşa’nın en yakın arkadaşı ise kocaman, sabırlı ve sevecen Koca Ayı’ymış.

Bir gün, Maşa ormanın ortasında hoplaya zıplaya yürürken birdenbire durdu. Kulağını ormanın derinliklerine doğru uzattı.

“Ayııı! Duyuyor musun bu sesi?” diye bağırdı heyecanla.

Koca Ayı kulaklarını dikti ama hiçbir şey duyamadı.

“Ne sesi Maşa? Ben hiçbir şey duymuyorum,” dedi kafasını kaşıyarak.

“Bir melodi vardı! Çok eski ve çok tanıdık bir şarkı gibiydi. Ama birden kayboldu…” Maşa’nın gözleri hüzünle doldu.

Koca Ayı, Maşa’nın üzgün halini görünce hemen eğildi.

“Belki de rüzgârın getirdiği bir sestir. Hadi gel, biraz sıcak çay yapayım sana. Hem içimizi ısıtırız, hem düşünürüz.”

Ama Maşa başını iki yana salladı.

“Hayır, bu sıradan bir melodi değildi. Bu… Bu bir hatıranın sesi gibiydi. Sanki bir şey bana ‘beni bul’ diyordu.”

Koca Ayı derin bir iç çekti. Maşa’nın sezgilerine güvenirdi. O yüzden karar verdiler: Bu gizemli melodinin kaynağını bulacaklardı!

Sabah güneşi ağaçların arasından sızarken, Maşa ve Koca Ayı, sırt çantalarını hazırlayıp ormanın derinliklerine doğru yola çıktılar. Yanlarına harita, büyüteç, biraz bal ve kurabiyeler aldılar.

“Bu ormanda daha önce hiç gitmediğimiz yerler var mı?” diye sordu Maşa.

“Belki de kuzey yamacının ötesindeki eski dere yatağına gitmeliyiz. Oraya yıllardır kimse gitmedi,” dedi Koca Ayı düşünceli bir şekilde.

Yol boyunca birçok farklı hayvana rastladılar: Kurbağa, sincabın biri, hatta konuşkan papağan Pako bile.

“Heyyy! Maşa! Koca Ayı! Nereye böyle?” diye bağırdı Pako ağaçtan.

“Gizemli bir melodi arıyoruz!” diye cevapladı Maşa.

“Melodi mi? Hmm... Belki eski müzik ağacını kastediyorsunuz!”

“Müzik ağacı mı?” Koca Ayı merakla sordu.

“Evet evet! Çok çok eskiden, bir ağacın dallarından rüzgarla müzik sesi gelirmiş. Ama kimse tam yerini bilmez.”

Maşa gözlerini kocaman açtı.

“Pako! Bizi oraya götürmelisin!”

“Ben bilmem ama yaşlı baykuş Bay KocaGöz belki bilir. O her şeyi bilir!”

Güneş batmak üzereyken, yaşlı baykuşun yaşadığı dev çınar ağacına vardılar. Bay KocaGöz, gözlüğünü takıp aşağı baktı.

“Maşa… Koca Ayı… Ne işiniz var bu tenha yerlerde?”

“Bay KocaGöz,” diye başladı Maşa ciddiyetle, “Eski bir melodiyi duyduk ve onun kaynağını arıyoruz. Pako müzik ağacından bahsetti. Siz onu biliyor musunuz?”

Baykuş uzun uzun düşündü.

“Ahh… Müzik Ağacı… Çok çok eski bir efsanedir. Derler ki, bu ağaç bir zamanlar çocuk kahkahalarıyla beslenirmiş. Ama zamanla unutulmuş. Ağaç da sesini kaybetmiş…”

“Ama ben onun melodisini duydum!” diye atıldı Maşa.

Baykuş, gözlüğünü indirip Maşa’nın gözlerinin içine baktı.

“Eğer sen gerçekten duymuşsan, bu ağacı yeniden uyandırabilirsin.”

“Nasıl?” dedi Maşa heyecanla.

“Onun kalbine gitmelisin. Ormanın kalbine. Ama dikkatli ol. Orası biraz... duygusaldır.”

Ertesi gün sabahın erken saatlerinde, Maşa ve Koca Ayı, ormanın kalbine doğru yürüdüler. Yol giderek sessizleşiyor, ağaçlar daha da sıklaşıyordu. Bir noktada kuşlar bile ötmüyordu artık.

Sonunda, yosunlarla kaplı dev bir ağacın önünde durdular. Ağaç gerçekten farklıydı. Gövdesinde küçük delikler vardı, sanki flüt gibi.

Maşa yavaşça ağaca yaklaştı. Elini üzerine koydu. Gözlerini kapattı.

Ve... birden...

Ağaçtan hafif bir ezgi yükseldi. Tıpkı Maşa’nın duyduğu o melodiydi.

“Koca Ayı! Bu o! Bu müzik!”

Koca Ayı gözlerine inanamadı. Melodi nazikçe dalların arasından süzülüyordu.

Ama birden müzik durdu.

Maşa gözlerini açtı. Yüzü kederliydi.

“Beni duydu ama devam etmedi...”

Tam o anda, ağacın gövdesinde hafif bir parıltı belirdi. Bir cümle gibi şekillendi:

“Beni uyandıran, kahkaha ve dostluktur.”

Maşa gözlerini kocaman açtı.

“Ağacı yeniden canlandırmak için kahkahaya ihtiyacı varmış!”

O andan itibaren Maşa ve Koca Ayı, ağacın yanında küçük bir kamp kurdular. Maşa her gün hikâyeler anlattı, şarkılar söyledi, dans etti, oyunlar oynadı. Koca Ayı da tüm sabrıyla ona eşlik etti, bazen beceriksizce dans etti ve Maşa’yı güldürdü.

Günler geçtikçe, müzik ağacının melodisi her gün biraz daha uzun sürdü, biraz daha yüksek çaldı. Bir sabah, tüm orman o melodiyi duymaya başladı.

Hayvanlar bir bir geldiler. Kurbağalar dans etti, sincaplar ritim tuttu, papağanlar şarkı söyledi.

Ve o gece... Ormanın kalbinde büyük bir şenlik yapıldı. Müzik Ağacı tam anlamıyla uyanmıştı. Her dalı, her yaprağı melodilerle titreşiyordu.

Şenlikten sonra Maşa ağacın yanına gidip fısıldadı:

“Seni asla unutmayacağız.”

Ağaç bir kez daha parladı ve Maşa’ya küçük bir müzik kutusu verdi. Kutuyu açtığında, melodinin aynısı çalıyordu.

Koca Ayı Maşa’nın başını okşadı.

“Bu, senin ne kadar özel biri olduğunu kanıtlıyor.”

“Ben sadece arkadaş oldum... ve biraz da komik.” diye güldü Maşa.

O günden sonra, ormanda ne zaman biri üzülse, Maşa onlara müzik kutusunu çalardı. Ve herkes bilirdi ki, gerçek müzik, dostlukta ve kahkahadadır.

Yazıyı Paylaş: