Kumdan Saat Masalı

Mine Kaya 65 Okuma Süresi: 5 dk Çocuk Masalları
Kumdan Saat Masalı

Deniz kıyısındaki eski bir kasabada, herkesin “Saatçi Emir Dede” diye tanıdığı yaşlı bir usta yaşardı. Emir Dede’nin dükkânında binlerce saat vardı. Duvara asılı olanlar, kütüphaneye dizili olanlar, vitrinde sallananlar… Bir tek saat diğerlerinden çok farklıydı: Ortasında altın rengi parıltılar saçan kumdan bir saat.

Bu kum saatine kasabadaki kimse dokunmazdı. Çünkü efsaneye göre bu saat, zamanı yalnızca ölçmek için değil, korumak için yapılmıştı.

Bir gün Emir Dede’nin torunu Deniz, dükkânda tek başına oynarken kum saati parlamaya başladı. İçinden ince bir fısıltı duyuldu:

Yardım et… zaman kırılıyor…

Deniz şaşkınlıkla geri çekildi.

Kim konuşuyor? Neler oluyor?

Kum saatinin içindeki kum taneleri dönerken sanki bir girdap oluştu. Parlak bir ışık Deniz’i içine çekti ve çocuk gözlerini açtığında kendisini bambaşka bir yerde buldu. Altın sarısı bir ovada, ufka doğru uzanan dev kum tepeleri vardı. Gökyüzünde mor bir güneş parlıyor, rüzgâr her estiğinde kumlar melodik bir ses çıkarıyordu.

Gizli bir dünyaya düşmüştü: Zaman Diyarı.

Tam o sırada karşısına ufak tefek, kumdan yapılmış bir çocuk çıktı. Saçları ince kum taneleriyle dalgalanıyor, gözleri pırıl pırıl parlıyordu.

Ben Kumru! Kumdan Saat’in koruyucusuyum. Ama saat çatladı, kumlar kaçıyor. Zaman dağılıyor! Bana yardım etmelisin!

Deniz etrafına baktı, hâlâ biraz korkuyordu.

Ben nasıl yardım edebilirim ki? Daha dün bilecek kadar küçük olduğumu söylüyordu annem.

Kumru gülümsedi.

Zamanın kimseye yaş sorusu yoktur. Cesareti olan herkes koruyucudur. Gel, sana göstereyim.

Birlikte kum tepelerinin ardına doğru yürüdüler. Her adımda kum taneleri ışıldıyor, uzaktan eğik duran dev kum kuleleri görünüyordu. Kumru anlatmaya başladı:

Zaman Diyarı’nı üç rüzgâr dengede tutar: Geçmiş Rüzgârı, Şimdi Rüzgârı ve Gelecek Rüzgârı. Kumdan Saat çatlayınca rüzgârlar karıştı. Geçmiş bugün oluyor, bugün dün gibi davranıyor, yarın ise kayboluyor.

Deniz şaşkınlıkla başını kaşıdı.

Yani… yarın olmayabilir mi?

Evet, dedi Kumru ciddi bir sesle. Eğer saat tamir edilmezse zaman çökecek.

Tam o anda uzaklardan uğultulu bir ses yükseldi. Kum fırtınası gibi ama çok daha karanlık… İçine bakanı ürperten bir gölge, kum tepelerinin üzerinden yavaşça belirdi.

Kumru’nun rengi soldu.

Kayıp Anlar Canavarı! dedi fısıldayarak. Çatlak yüzünden kaçan zamanı yiyor. Ne kadar çok çalarsa o kadar büyür.

Canavar yaklaşırken Deniz korkudan geri çekildi.

Bize saldıracak mı?

Eğer zamanı geri alamazsak evet. Ama önce Kum Saati tamir edersek güçsüz kalır. Hadi, Zaman Ustasına gitmeliyiz!

İkili koşarak kumların içindeki spiral tünellere girdi. Tünelde kumlar havada yüzüyor, geçmişten küçük görüntüler belirip kayboluyordu. Deniz bir an kendi doğum gününden sahneler gördü, sonra aniden yok oldular.

Bu görüntüler… benim hatıralarım mı?

Sadece seninkiler değil, dedi Kumru. Tüm dünyanın hatıraları dalgalar hâlinde dolaşır burada. Zaman artık tutunacak yer bulamıyor.

Sonunda tünelin sonunda kristal bir kapı buldular. Kapı kendiliğinden açıldı ve içeriden yaşlı bir ses duyuldu:

Girin çocuklar… sizi bekliyordum.

Odanın ortasında uzun sakallı, kumdan yapılmış bir adam oturuyordu. Elinde zaman çizgilerini gösteren parlak bir staff vardı. Bu kişi Zaman Ustasıydı.

Deniz, dedi yumuşak ama güçlü bir sesle. Kum Saati seninle konuştu. Çünkü içinde saklı olan kalp, senin kalbine dokundu. Onu yalnızca sen tamir edebilirsin.

Deniz şaşırmıştı.

Ben? Ama nasıl? Elimde hiçbir şey yok ki…

Zaman Ustası elini Deniz’in göğsüne götürdü.

Her insanda zamanı iyileştiren bir şey vardır: Duygular. Sevgi, umut, cesaret… Kum Saati bu duygularla çalışır. Ama önce çatlağı bulup parçayı geri getirmen gerek. O parça Kayıp Anlar Canavarı’nın içine düştü.

Kumru ürperdi.

Onun yanına gitmek çok tehlikeli!

Deniz derin bir nefes aldı. İçindeki korku çok gerçekti ama ilginç şekilde geri adım atmak istemiyordu.

Gideceğim. Çünkü olmazsa yarın kaybolacak. İnsanlar yarınlarını kaybetmemeli.

Zaman Ustası gururla başını eğdi.

Öyleyse yolculuk başlasın. Bu fener sana yol gösterecek. Yalnızca gerçek duygular ışık verir.

Deniz parlayan kumdan yapılmış feneri aldı.

Kayıp Anlar Canavarı'nın yuvası karanlık bir vadinin içindeydi. Adımlarını attıkça kaybolmuş kahkahaların, yarım kalmış sözlerin ve unutulmuş hayallerin yankıları duyuluyordu. Fenerin ışığı karanlıkta titreyerek ilerledi.

Bir anda karanlığın içinden derin bir ses yükseldi:

Kim cesaret eder de benim vadi­me girer?

Deniz titredi ama geri dönmedi.

Zamanın çaldığın parçalarını geri almaya geldim!

Canavarın gözleri karanlıkta yandı.

Zaman beni besler. İnsanlar unuttukça ben büyürüm. Bana karşı koyamazsın.

Kumru korkuyla fısıldadı:

Deniz, dikkat et!

Deniz feneri kaldırdı. İçinden sıcak bir ışık yayıldı. Işık canavara değdiğinde sanki onu yakar gibi oldu.

Bu ışık… bu da ne?

Deniz’in sesi titremedi.

Bu ışık insanların umutlarından geliyor. Ne kadar karanlık olursa olsun, insanlar hep bir yol arar. Bu yüzden seni yeneceğim.

Canavar inledi, geri çekildi ama hâlâ güçlüydü.

Ama umut da kaybolur çocuk… herkes bazen umutsuzluğa düşer…

Deniz içinden annesinin ona sarıldığı bir anı düşündü. Sonra bir dostunun ona güldüğü günü… İçindeki sıcaklık arttı ve feneri kocaman bir ışık topuna dönüştü.

Ama tekrar bulunur! Çünkü insanlar birbirine bağlanır!

Işık tüm vadiyi doldurdu. Canavar bir çığlık atarak kumlara dağıldı. Ardında, altın rengi bir kum parçası kaldı. Kumru sevinçle bağırdı:

Bu o! Kum Saati’nin kayıp kalp parçası!

Deniz parçayı aldı ve Zaman Ustası’nın yanına döndüler. Usta parçayı saate yerleştirdi. Kumlar yeniden akmaya başlayınca tüm diyar ışıkla doldu.

Zaman Ustası gözleri parlayarak konuştu:

Başardın Deniz. Zamanın akışını kurtardın. Cesaretin kumları bile onardı.

Kumru, Deniz’in elini tuttu.

Gitme zamanı geldi. Dünya seni bekliyor. Ama unutma… Zaman dünyasında bir dostun var artık.

Deniz’in gözleri doldu.

Ben de sizi unutmayacağım.

Bir ışık patlaması oldu ve Deniz kendini yeniden Emir Dede’nin dükkânında buldu. Kum Saati sakin şekilde akıyordu. Sanki hiçbir şey olmamış gibiydi… ama kalbinin içinde artık bambaşka bir güç vardı.

Emir Dede kapıdan içeri girdi.

— “Deniz? Saatlerle mi konuşuyorsun yine?”

Deniz gülümsedi.

Keşke bilsen Dede… zaman bazen konuşur ama herkes duymaz.

Ve kum saatinin içinden hafif bir fısıltı geldi:

Teşekkür ederim… Koruyucu…

Böylece, zaman yeniden akmaya başladı. Hem dışarıda hem de Deniz’in içinde.

Yazıyı Paylaş: