Köstebekgiller Masalı
Gökyüzünün yumuşacık bulutlara gömüldüğü, toprağın ise sıcacık bir yorgan gibi koktuğu güzel bir sabah vaktiydi. Güneş yeni uyanmış, ağaçların yapraklarına altın tozu serpiştirmiş gibiydi. İşte tam o sabahlardan birinde, yerin altında yaşayan Köstebekgiller ailesinin yuvasında alışılmadık bir hareketlilik vardı. Toprak hafiften titreşiyor, koridorlarda telaşlı adımlar yankılanıyordu.
Ailenin en meraklısı olan Bubi, her zamanki gibi gözlerini yeni açmıştı ki annesinin bağırışını duydu.
— Bubi! Kahvaltıya geç kalıyorsun! Tünel 7’deki çilek reçeli seni bekliyor!
Bubi esneyerek ayağa kalktı. Tünel 7’ye doğru koşarken kendi kendine söylendi.
— Tünel 7… Ama dün Tünel 7 yoktu ki. Kesin Babam yeni kazdı. Bir gün tüm bu tünelleri ezbere bileceğim!
Tünel 7’ye vardığında masada Bubi’nin annesi Mösyöna, babası Fiko, büyükannesi Dodo ve küçük kardeşi Mini oturuyordu. Hepsinin yüzünde hafif bir heyecan vardı.
Bubi hemen sordu.
— Neler oluyor? Neden herkes böyle heyecanlı?
Babasının gözleri parladı.
— Bugün Toprak Fısıltısı Günü! dedi Fiko.
— Bu, sadece yüzyılda bir gerçekleşen, toprağın bize bir sır söylediği gündür.
Bubi’nin gözleri büyüdü. Daha önce hikâyesini çok dinlemişti ama hiç tanık olmamıştı.
— Toprak bize ne söyleyecekmiş peki? diye merakla sordu.
Büyükannesi Dodo, yaşlı gözleriyle Bubi’ye baktı.
— Toprak her zaman bir şey söyler ama bugün söyleyeceği şey çok daha önemli… Çünkü fısıltılar tüm Köstebekgiller’e yön verir.
Küçük Mini heyecanla zıpladı.
— Belki de yeni bir yuva kazmamızı söyleyecek! Ya da kayıp yer elmalarını bulmamızı isteyecek! Ya da… ya da…
Annesi Mösyöna gülerek Mini’yi sakinleştirdi.
— Evet Mini, hepsi olabilir. Ama önce toplantı alanına gitmemiz gerekiyor.
Toprak Fısıltısı toplantı alanı, yerin çok daha derinlerinde, kristallerle kaplı büyük bir mağaraydı. Işık saçan mineraller tavanı yıldızlı bir gökyüzü gibi göstermekteydi. Köstebekgiller aileleri mağaranın ortasında bir halka oluşturdu.
Tam o sırada yer hafifçe kabardı. Toprak dalga gibi kıpırdadı. Bubi nefesini tuttu.
Derinlerden bir uğultu yükseldi.
Sonra… fısıltılar başladı.
“Yüzeyde bir çatlak açıldı… Yeryüzünün çocukları yardım bekliyor… Her şey, yukarıdan gelen bir ışıkla başladı…”
Herkes birbirine baktı. Bubi dayanamayıp yüksek sesle sordu:
— Yeryüzünün çocukları derken kimden bahsediliyor?
Fısıltı devam etti:
“Kocaman bir çınarın gölgesinde yaşayan iki kardeş… Onları bulacak olan, merakı ve cesareti kalbinde taşıyandır.”
Bubi'nin kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Merakıyla ünlüydü. Herkes ona baktı.
Babası Fiko başını salladı.
— Bubi… Sanırım Toprak seni seçti.
Bubi bir anda hem heyecanlandı hem de ürperdi.
— Ben mi? Gerçekten ben seçilmiş olabilir miyim?
Dodo bastonunu yere vurdu.
— Elbette! Kalbinde merak var, cesaret var. Ayrıca senin tünel kazma hızını kim geçebilir?
Mini elini Bubi’nin koluna yapıştırdı.
— Ben de gelmek istiyorum! Lütfen!
Annesi hemen araya girdi.
— Mini, sen daha bir tane yer elmasını taşırken yoruluyorsun. Bu yolculuk sana göre değil.
Mini somurttu ama sesini çıkarmadı.
Bubi derin bir nefes aldı.
— Tamam… Gidiyorum. Ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
O sırada mağaradaki kristaller bir anda parladı. Tam Bubi'nin önünde, ışıklı bir patika belirdi. Toprağın kendisi ona yol gösteriyordu.
Yeryüzüne doğru kazmaya başladığında heyecandan elleri titriyordu. Tüneller giderek ışımaya başladı. Sanki toprak onun geçtiği her yeri aydınlatıyordu. Bir süre sonra yukarıdan kuş sesleri duymaya başladı.
Son bir hamleyle toprağı itti ve yüzeye çıktı.
Karşısında dev gibi bir çınar ağacı duruyordu. Gövdesi kalın, yaprakları ise gökyüzüne uzanan kanatlar gibiydi.
Tam etrafa bakınırken arkadan bir çocuk sesi duydu.
— Sen… sen bir köstebek misin? Hem de konuşan bir köstebek?
Bubi arkasını döndü. İki çocuk ona bakıyordu. Bir kız, bir erkek. Gözleri büyümüş, hem şaşkın hem de heyecan içindeydiler.
Bubi hafifçe gülümsedi.
— Ben Bubi. Sizi arıyordum. Toprak Fısıltısı bana geldiğinizi söyledi.
Kız kardeş adını söyledi.
— Ben Lina, bu da ağabeyim Aras. Biz… biraz korkmuştuk aslında. Çınarın altında bir ışık belirdi, sonra burada bir çatlak açıldı. İçine baktığımızda tüneller gördük ama inmeye cesaret edemedik.
Aras devam etti.
— Işık bugün yine parladı. Sanırım bizi çağırıyordu ama neden çağırdığını bilmiyoruz.
Bubi düşündü, sonra toprağa dokundu. Hafif bir titreşim hissetti.
— Sanırım toprak sizinle konuşmaya çalışıyor. Ama nedenini anlamam için biraz daha bilgiye ihtiyacım var. Çatlağı gösterebilir misiniz?
Çocuklar başlarını salladı ve onu çınarın arka tarafına götürdü. Gerçekten de yerde, ince bir yarık vardı. Yarığın içinden hafif bir mor ışık sızıyordu.
Bubi eğilip dikkatlice baktı.
Toprak bir şey söylüyordu.
“Kökler nefes alamıyor… Yardım edin…”
Bubi hemen ayağa kalktı.
— Anladım! Çınarın kökleri sıkışmış! İçeride bir taş blok var ve suyun akışını engelliyor. Bu yüzden toprak sizi çağırmış. Çünkü bu ağacı korumak sizin görevinizmiş.
Lina’nın gözleri doldu.
— Bu ağaç bizim oyunumuzun, hayallerimizin ve her günkü sohbetimizin yeri. Onsuz ne yaparız bilmiyorum.
Aras ciddileşti.
— Ne gerekiyorsa yapalım.
Bubi kararını verdi.
— Tamam. Ben aşağı inip taşı kaldırırım ama biraz yardım lazım. Aras, sen yukarıdan ışık tut. Lina, sarsıntı olursa beni uyar. Böylece hepimiz birlikte başaracağız.
Üçü bir ekip gibi hareket etti. Bubi tünelden içeri girdi. Tırnaklarıyla hızlıca kazıyor, toprağın kokusunu takip ediyordu. Bir süre sonra büyük bir taşa ulaştı. Su onun arkasında birikmişti.
Taşa dokundu, hareket ettirmeye çalıştı ama çok büyüktü.
Tam pes etmek üzereyken yukarıdan Lina’nın sesi geldi.
— Bubi! Yapabilirsin! Sen cesursun!
Aras da bağırdı.
— Biraz daha sağdan it! Kayan bir ses duydum!
Bu sözler Bubi'nin içindeki ateşi güçlendirdi. Derin bir nefes aldı.
— Tamam… Hadi Bubi… Göster cesaretini!
Bütün gücüyle itti.
Taş gıcırdadı.
Sonra…
Kütür!
Taş yerinden oynadı ve su hızla akmaya başladı. Tüneli doldurmadan hemen dışarı koştu.
Yüzeye çıktığında çocuklar sevinçle ona sarıldı.
— Başardın! dedi Aras.
— Hep birlikte başardık! diye düzeltti Bubi.
Çınarın köklerinden huzurlu bir ışık yükseldi. Ağaç adeta derin bir nefes almış gibi canlanmıştı. Yaprakları hafifçe titredi, ardından dallarından küçük parıltılar dökülmeye başladı.
Lina fısıldadı.
— Ağaç… bize teşekkür ediyor.
Bubi gülümsedi.
— Toprakla dost olan herkese teşekkür eder.
Bir süre daha çınarın altında oturdular. Güneş batarken Bubi ayağa kalktı.
— Artık geri dönmem gerek. Ailem beni merak eder. Ama yine görüşeceğiz. Hem tüneller her zaman size açık olacak.
Lina el salladı.
— Mutlaka gel! Sana yer elması kurabiyesi bile yaparım!
Aras güldü.
— Evet, hem bize kazma dersleri de ver!
Bubi kahkaha attı.
— Anlaştık!
Son kez çocuklara bakıp tünelden içeri girdi. Işık sönmeden önce geri dönüp fısıldadı:
— Toprak sizi korusun.
Yuvaya döndüğünde aile onu gururla karşıladı. Mini hemen boynuna atladı.
— Bubi sen bir kahramansın!
Bubi utangaçça başını kaşıdı.
— Sadece toprağın fısıltılarını dinledim. Hepsi bu.
Dodo gülümsedi.
— Her kahraman böyle söyler evlat.
O gece tüm Köstebekgiller mağarada büyük bir şölen düzenlediler. Kristaller parlıyor, tünellerde kahkahalar yankılanıyordu.
Bubi bir köşede otururken kendi kendine düşündü.
“Toprak bazen sadece fısıldamaz… Kalbin ne kadar iyi duyarsa, o kadar konuşur.”
Ve Bubi, bunun sadece başlangıç olduğunu hissediyordu.
Yeryüzünün çocukları, parlak çınar, Toprak Fısıltısı…
Hepsi yeni bir maceranın ışıklarıydı.
Ve Bubi, artık bu ışığın yolunu izlemek için sabırsızlanıyordu.