Karınca Kral Masalı
Uçsuz bucaksız meşe ormanının içinde, toprağın altında dev bir şehir vardı. Bu, Karınca Krallığıydı. Yüzlerce tünel, binlerce oda, her odada başka bir görev… Krallığın kalbinde ise bir genç karınca yaşardı: Minu.
Minu’nun diğerlerinden farkı, biraz daha meraklı, biraz daha cesur ve çok daha hayalperest olmasıydı. En çok da yaşlı karınca öğretmen Gero’nun anlattığı eski hikâyelere bayılırdı. Koca lahana yapraklarının altında yaşayan dev böceklerden, rüzgâra karşı yürüyen cesur karıncalardan, ormanın kuzeyindeki efsanevi Işık Taşı’ndan söz eden hikâyelere…
Bir gün, Gero yeni bir hikâye anlatırken Minu dayanamayıp araya girdi:
— Gero öğretmen, peki ya Karınca Kral? Bizim krallığımızın neden bir kralı yok? Hep eski kralların hikâyelerini duyuyoruz ama bugün niye bir kral yok?
Yaşlı Gero uzun antenlerini sallayıp gülümsedi.
— Minu… dedi. Kral yok çünkü yeni bir kralı bekliyoruz. Orman’ın Kalbi’nin parlayacağı günü bekliyoruz. Krallığın kaderi bir gün buna cesaret eden bir karıncanın eline geçecek.
Minu’nun gözleri parladı. Bu cümle tam da onun hayal kurmayı sevdiği türdendi.
— Ben de yapabilir miyim? Bir karınca… nasıl kral olur ki?
Gero derin bir nefes aldı.
— Bu, güçle değil. Kalple olur. Işık Taşı’nı bulup, onunla konuşan karınca kral olur. Ama oraya giden dış tünel çökmüş durumda. Kimse yaklaşamıyor.
O anda Minu’nun içindeki ateş kıvılcımlandı. O taşı bulacaktı. Kendi için değil, krallığın düzeni için, arkadaşları için, ailesi için. Fakat ne zaman harekete geçmeye çalışsa, çevresindeki büyük karıncalar onu durduruyordu.
Minu bir gün dış tünelin yakınındaki girişe gidip kontrol ederken, arkadaşı Lami ona seslendi:
— Minu! Yine mi buradasın? Yasak değil mi buraya gelmek?
— Lami… bir şey yapmazsak krallık hep böyle kalacak. Yeni bir kral olmadan işler giderek zorlaşacak. Son haftalarda yiyecek bile azaldı.
Lami endişeyle antenlerini titretti.
— Haklısın ama tek başına nasıl başaracaksın? Orman’ın Kalbi’ne giden yolda dev örümcekler varmış…
Minu kendinden emin görünmeye çalıştı.
— Belki de yalnız gitmem. Sen gelir misin?
Lami gözlerini kırpıştırdı, sonra iç çekti.
— Korkarım ama… seni yalnız bırakmak da istemem. Tamam, geliyorum.
Böylece macera başlamış oldu.
İki karınca, gecenin serinliğinde gizlice dış tünele doğru ilerlediler. Tünelin girişi toprak kaymaları yüzünden daralmıştı. Minu antenleriyle yokladı.
— İtebilirsek açılır. Gel, birlikte.
Birlikte bastırdılar, bastırdılar ve sonunda çöküntü hafifçe oynadı. Küçük bir açıklık oluştu. İçeri sızdılar.
Tünel karanlıktı. Duvarlarından soğuk damlalar akıyor, her adımda taşlar ayaklarının önünde yuvarlanıyordu.
Bir süre ilerledikten sonra Lami fısıldadı:
— Minu… bir ses duydun mu?
— Evet… ama rüzgâr olabilir.
Fakat rüzgâr falan değildi. Bir gölge, tünelin sonunda hareket etti. İki karınca hızla bir taşın arkasına saklandı. Dev bir kırkayak tünelden geçiyordu. Kırmızı gözleri karanlıkta parlıyor, her adımında toprağı titretiyordu.
Minu derin bir nefes aldı ve fısıldadı:
— Sakın kımıldama…
Kırkayak bir süre etrafı kokladı. Sonra tünelin diğer ucuna doğru ilerledi. Ayak sesleri uzaklaşınca Minu ve Lami rahat bir nefes aldı.
— İşte bu çok yakındı… dedi Lami.
Minu gülümsedi.
— Bu yola çıkmışsak biraz cesur olmalıyız. Devam edelim.
Tünelin sonu geniş bir açıklığa ulaşıyordu. Burası ormanın altındaki eski bir galeriydi. Duvarlarda tuhaf yeşil parıltılar vardı. Üstten hafif ışık süzülüyordu.
Minu büyülenmiş gibi durdu.
— Lami… burası eski haritalarda bahsedilen Yeraltı Bahçesi olmalı.
Lami hayranlıkla etrafa baktı.
— Böyle bir yerin gerçekten olduğuna inanamıyorum…
İlerledikçe zeminde dev bir böcek kabuğu gördüler. Eskiden yaşamış, şimdi yalnızca bir kabuk bırakmıştı.
Sonunda bir taş kapıya ulaştılar. Üstünde yosunlarla yazılmış bir cümle vardı:
“Kalbini temiz tutan, yolu açar.”
Minu kapıya dokundu. Sanki taş nefes alıyordu. Minu içinden güçlü bir dilek geçirdi: “Krallığım için…”
Kapı hafifçe titredi ve yavaşça aralandı.
İçeride büyük bir oda vardı. Odanın tam ortasında ise efsanevi Işık Taşı duruyordu. Bütün odayı aydınlatan mavi bir parıltı yayıyordu.
Minu’nun kalbi hızlandı.
— Lami… başardık!
Tam o sırada taşın arkasında bir hareket oldu. Korkunç bir ses tınladı.
— Buraya gelmek cesaret ister… küçük karıncalar.
Bir örümcek! Dev, kocaman gözlü, gri tüylü bir orman örümceği. Lami çığlık attı.
— Minu kaçalım!
Ama Minu geri adım atmadı. Cesaretini topladı.
— Biz krallığımızı kurtarmak için geldik. Savaşmak istemiyoruz. Işık Taşı’nı almak istiyoruz. Bizi bırak.
Örümcek alçak bir kahkaha attı.
— Cesurlarmış… Ama Taş herkes içindir değil. Taş, yalnızca kalbi temiz olana yol verir. Görelim bakalım.
Örümcek hızla Minu’ya doğru atıldı. Minu son anda yana sıçradı. Örümcek bu kez Lami’ye yöneldi, Lami korkuyla geri kaçtı.
Minu taşın yanına koştu, antenleriyle ona dokundu. Taş sıcak bir ışık verdi. Aniden Minu’nun içinde bir güç yükseldi.
— Dur! diye bağırdı Minu.
Işık Taşı'nın parlaklığı büyüdü ve odayı doldurdu. Örümcek geriye çekildi.
— Bu… nasıl mümkün…?
Taşın içinden bir ses yankılandı:
— “Kalbi cesaretle dolu olan, Karınca Kral’ın yoludur.”
Örümcek başını eğdi.
— Demek sen seçilmişsin… küçük karınca. Yolu açabilirsin. Seni durdurmayacağım.
Minu şaşkındı ama gururla doğruldu.
— Teşekkür ederim. Biz savaşmak istemeyiz.
Örümcek yavaşça gölgelerin arasına çekildi.
Minu ve Lami Işık Taşı’nı dikkatle alıp geri dönüş yoluna koyuldular. Tünellerden geçerken artık korkmuyorlardı. Minu’nun içindeki ışık yolun önünü aydınlatıyordu.
Krallığa döndüklerinde bütün karıncalar onları karşılamak için toplanmıştı. Gero gözleri dolu dolu yaklaştı.
— Minu… gerçekten başardın mı?
Minu taşı kaldırdı.
— Krallık için. Hepimiz için.
Işık Taşı parladı ve bütün koloniyi mavi bir ışık sardı. O anda herkes, Minu’nun kaderini anlamış oldu.
Gero, gururla eğildi:
— Karıncalar! Yeni Kralınızı selamlayın!
Kolonide neşe yükseldi. Yüzlerce karınca antenlerini kaldırıp Minu’ya doğru uzattı. Lami gülümseyerek omzuna dokundu.
— Kral Minu… iyi ki peşinden gelmişim.
Minu hafifçe utandı ama mutluydu.
— Ben tek başıma kral olmadım Lami… Bu yolcuğu birlikte yaptık. Krallığımız için daha yapacak çok işimiz var.
Işık Taşı'nın parıltısı yavaşça sönerken, Minu derin bir nefes aldı. Artık o sadece meraklı bir genç karınca değildi. Cesaretle yürüdüğü yol, onu Karınca Kralı yapmıştı.
Ve krallık, uzun yıllar onun bilgeliğiyle ve adaletiyle büyüdü.