Futbol Masalı (Kısa)

Mine Kaya 151 Okuma Süresi: 5 dk Çocuk Masalları
Futbol Masalı (Kısa)

Sabah güneşi henüz mahallenin taş sokaklarını hafifçe aydınlatmıştı. Hava serin, kuşlar telaşlı, dünya da sanki büyük bir maçın ilk düdüğünü bekliyormuş gibi sessizdi. O sırada ince bir ayak sesi duyuldu. Bu, topunu koltuğunun altına sıkıştırmış, gözlerinde kocaman bir umutla yürüyen Ahmet’ti. MasalAbi ile masal başlıyor!

Ahmet futbolu öyle severdi ki, top onun için yemek gibi, su gibi, nefes gibi bir şeydi. Her gün okuldan çıkar çıkmaz soluğu mahallenin eski toprak sahasında alırdı. Ayakkabıları çoğu zaman çamur olurdu, pantolonu toza bulanırdı ama gülümsemesi hiç kaybolmazdı.

Bir sabah sahaya vardığında arkadaşları onu bekliyordu. Hepsi heyecanlı görünüyordu.

“Ahmet! Bugün mahalle maçımız var, unutmadın değil mi?”
“Unutur muyum hiç? Topumu bile erken şişirdim!”

Arkadaşları kahkaha attı. İçlerinden en gür sesli olanı olan Mert, Ahmet’in omzuna vurdu.

“Sen bu ciddiyetle büyüyünce kesin profesyonel futbolcu olursun!”

Ahmet’in yüzü kızardı ama gözlerinde parlayan yıldızlar kolay kolay saklanacak gibi değildi.

Ahmet futbolcu olmak istiyordu; ama sadece normal bir futbolcu değil… Takımını sırtlayan, seyircileri coşturan, zor zamanlarda sahneye çıkıp her şeyi tersine çeviren bir yıldız olmayı hayal ediyordu. Annesi her zaman ona, “Hayalin varsa onun peşinden koş,” derdi.

Bir akşam yemeğinde annesine hayallerini anlattı. Sofra sıcaktı, mis gibi çorba kokusu yayılmıştı.

“Anne… Ben bir gün büyük bir kulüpte oynamak istiyorum. Gerçekten istiyorum.”

Annesi gülümsedi, saçlarını okşadı.

“Ahmet’im, istersen yaparsın. Ama unutma, her hayal emek ister.”

Babası da başını kaldırdı.

“Disiplin, azim ve kalp… Eğer bunlar sende varsa, neden olmasın?”

Bu sözler Ahmet’in içini ısıtmıştı. O akşam yatağa yattığında bile gözleri tavanda değil, sanki büyük bir stadın ışıklarındaydı.

Ertesi gün mahalle maçı için herkes heyecanla sahaya toplandı. Top topraktı ama hayaller tertemizdi.

Ahmet’in takımı kırmızı formaydı. Rakip takım ise mavi. Hakem düdüğü çaldı.

“Hadi Ahmet! Göster onlara!” diye bağırdı Mert.

Oyun hızlı başladı. Ahmet topu ayağına alınca adeta rüzgârla konuşuyordu. Ama rakip takımın kalecisi gerçekten iyiydi. Ahmet’in ilk şutu direkten döndü.

“Üzülme Ahmet! Bir dahaki sefer!” diye bağırdı takım arkadaşları.

Maç 1-1 devam ederken son saniyelere gelindi. Güneş batıyor, hava hafif serinliyordu. Ahmet’in ayağına bir kez daha top geldi. Kaleye doğru hızla koştu, kaleci gözlerini kısmış bekliyordu.

Tam o an Mert’in sesi duyuldu.

“Vur Ahmet! İçinden ne geliyorsa onu yap!”

Ahmet derin bir nefes aldı, tüm gücüyle şutu gönderdi. Top havayı yararak kaleye doğru uçtu.

Ve…

GOOOOL!

Tüm takım üzerine koşup onu havaya kaldırdı.

“Harikasın Ahmet!”
“Sen doğuştan futbolcusun!”

Ahmet mutlulukla gözlerini kapattı. O an, kalbinin en derin yerinde bir ışık yandı.

Aradan birkaç hafta geçmişti. Bir gün mahalle sahasında tek başına antrenman yaparken yanına takım elbiseli bir adam geldi.

“Merhaba evlat. Seni birkaç haftadır izliyorum.”

Ahmet şaşırmıştı.

“Beni mi?”

“Evet. Ben AltınŞut Spor Kulübü’nün altyapı antrenörüyüm. Senin gibi hızlı, kararlı bir oyuncu nadir bulunur.”

Ahmet’in kalbi hızlandı.

“Gerçekten mi?”

“İstersen bu cumartesi deneme idmanımıza gelebilirsin.”

Ahmet’in gözleri parladı. O kadar mutluydu ki konuşurken sesi titredi.

“Gelirim! Elimden geleni yaparım!”

Adam gülümsedi.

“İşte bu kararlılık… Görüşmek üzere Ahmet.”

Ahmet koşarak eve gitti. Annesine müjdeyi söyledi.

“Anne! Anne! Büyük bir kulübün antrenörü beni davet etti!”

Annesi bu haberi duyunca gözleri doldu.

“Ahmet’im… Seninle gurur duyuyorum.”

Cumartesi sabahı Ahmet çok erken kalktı. Kramponlarını temizledi, formalarını ütüledi, saçını bile özenle taradı.

Sahaya vardığında birçok çocuk antrenman için sıraya girmişti. Hepsi de yetenekli görünüyordu. Bu durum Ahmet’i biraz ürküttü.

“Ya seçilmezsem?”

O sırada antrenör geldi.

“Cesaret evlat. Sahaya çıktığında korku değil, kalbin konuşsun.”

Maç başladı. Ahmet önce biraz çekingen oynadı. Sonra aklına annesinin sözü geldi: “Her hayal emek ister.”

O an içindeki ateş bilinmeyen bir güce dönüşmüştü. Hızlandı, çalımlar attı, paslar verdi. Takımı gerideyken bir anda sahneye çıktı.

“Ahmet! Orta sahaya!” diye bağırdı takım arkadaşı.

Ahmet topu aldı, hızlıca ilerledi. İlk rakibini geçti, sonra ikinciyi. Tribünden gelen küçük bir alkış duyuldu. Çocukların arasında bile fısıltılar dolaşıyordu.

“Bu çocuk kim böyle?”

Ve Ahmet yine o özel anı yaşadı. Top kaleye doğru uçtu, fileler dalgalandı.

Gol.

Antrenör başıyla onayladı.

İdman bittiğinde çocuklar kenara dizildi. Antrenör listeden isimleri okumaya başladı. Ahmet’in kalbi ritmini unutmuş gibiydi.

“Seçilenler… Ahmet Karaca…”

Ahmet olduğu yerde dondu. Sonra sevinçle zıpladı.

“Başardım!”

Eve döndüğünde ailesi onu alkışlarla karşıladı.

“Seninle gurur duyuyoruz oğlum.” dedi babası.

Ahmet ise yüzündeki sırıtmaya engel olamıyordu.

Ahmet artık AltınŞut Spor Kulübü’nün altyapı oyuncusuydu. Önünde uzun bir yol vardı ama yüreğinde daha büyük bir ışık yanıyordu.

Antrenör bir gün ona şöyle dedi:

“Ahmet… Gerçek bir futbolcu sadece ayaklarıyla değil, kalbiyle de oynar. Sen ikisini de yapıyorsun.”

Ahmet başını salladı.

“Çünkü futbol benim hayalim… Ve ben hayalimi hep koruyacağım.”

O günden sonra daha disiplinli çalıştı, daha çok çabaladı ve daha çok inandı. Mahalledeki çocuklar onu örnek alıyor, arkadaşları da onunla gurur duyuyordu.

Ahmet her akşam yıldızlara bakarken içinden şöyle geçiriyordu:

“Bir gün çok büyük bir statta oynayacağım. Ve bu ışık benimle birlikte büyüyecek.”

Yolun başındaydı ama her adımda hayali biraz daha gerçek oluyordu. Bazen yoruluyor, bazen düşüyor ama her seferinde tekrar ayağa kalkıyordu.

Çünkü Ahmet biliyordu:
Hayaller, yılmayanların omuzlarında yükselir.

Ve Ahmet asla yılmayacaktı.

Yazıyı Paylaş: