Çaydanlık Masalı
Bir zamanlar, uzak bir köyde, penceresi çiçekli perdelerle süslenmiş, minik bir mutfakta yaşayan bir çaydanlık vardı. Adı Cemile’ydi. Parlak bakırdan yapılmış, göbeği yuvarlak, kulpu zarif bir kıvrıma sahipti. En büyük hayali ise bir gün büyük bir sofrada, herkesin keyifle çay içtiği bir günün parçası olmaktı.
Ama Cemile’nin kaderi başkaydı. O, yıllardır dolabın en arkasında, kullanılmayan eski eşyalarla birlikte sessizce duruyordu.
Bir gün, evin küçük kızı Elif, annesinin izniyle dolabı karıştırırken Cemile’yi buldu.
"Anne! Bu ne kadar tatlı bir çaydanlık!"
Annesi gülümsedi. "O, büyükannenden kalma. Adeta bir antika. Ama uzun zamandır kullanılmıyor."
"Onu temizleyebilir miyim? Belki hâlâ işe yarıyordur!"
"Elbette Elif. Ama dikkatli ol, o çok özel bir çaydanlık."
Elif, Cemile’yi büyük bir özenle yıkadı, parlatıcı sürdü, her köşesini sevgiyle ovaladı. Cemile, yıllar sonra ilk defa ışığın altında parladı ve içinde eski bir heyecan hissetti.
"Ah... ne güzelsin!" dedi Elif.
Cemile içinden, “Ben hâlâ parlıyorum!” diye düşündü. Çünkü o, konuşamasa da duyguları olan bir çaydanlıktı. Kalbi minik bir su ısıtıcısı kadar küçüktü ama sevgiyle doluydu.
O gece, Cemile ilk defa Elif’in minik masasındaki çay saatine katıldı. Oyun çayları, plastik fincanlara döküldü. Cemile’nin içi gerçek çayla değil, ılık suyla doluydu belki ama kalbi gururla kabarmıştı.
Ertesi gün Elif, Cemile’yi okula götürmek istedi.
"Öğretmenimize göstermek istiyorum. Belki sınıf müzesinde sergileriz!"
Annesi önce tereddüt etti ama sonra kabul etti.
Okuldaki çocuklar Cemile’yi görünce hayran kaldılar.
"Vay canına! Ne kadar parlıyor!"
"Buna çay konuluyor muymuş? Gerçekten mi?"
Cemile içinden, “Evet, ve en güzel çayı ben demlerim!” diye haykırmak istedi.
Sınıf öğretmeni Cemile’yi sınıfın "Zaman Sandığı" köşesine yerleştirdi. Her öğrenci evinden getirdiği eski bir eşyanın hikâyesini anlatıyor, Cemile de onlardan biri olarak köşede duruyordu.
Fakat Cemile yalnız kaldığında üzülüyordu.
“Yine bir köşeye konuldum... Yine unutuldum.” diye iç geçirdi. Ama bu sefer farklıydı. Elif her gün gelip onu selamlıyor, parmak ucuyla sapına dokunup gülümsüyordu.
Bir sabah, okulda büyük bir panik yaşandı. Elektrikler kesilmişti ve öğretmenler toplantıdaydı. Sınıf annesi, mutfakta bekleyen öğretmenler için çay demlemeye çalışıyordu ama okulun su ısıtıcısı bozulmuştu.
Elif hemen koştu.
"Cemile var! Çaydanlığımız var!"
"Ama gazlı ocak yok ki, nasıl ısıtacağız?" dedi sınıf annesi umutsuzca.
"Fen laboratuvarında kamp ocağı var!" diye bağırdı Elif’in arkadaşı Mert.
Cemile, yıllar sonra yeniden içine su doldurularak ocağa yerleştirildi. Kamp ocağının üstünde, alevle buluştuğu an, içi ısındı, dışı buharla kaplandı. Kaynadıkça tısladı, gururla homurdanır gibi.
“İşte bu!” dedi içinden. “Gerçek bir çay zamanı!”
Öğretmenler o çaydan içtiğinde yüzleri aydınlandı.
"Bu ne güzel demlenmiş!" dediler.
"Mis gibi de kokuyor."
Hiçbiri Cemile’nin içindeki sevgiyle yapılan o çayın farkında değildi ama herkes tadındaki sıcaklığı hissediyordu.
Cemile artık sınıfta sadece bir sergi eşyası değildi. Her özel günde, okulun sembolü haline geldi. Onunla yapılan çaylar, dostlukları pekiştiriyor, kutlamaları ısıtıyordu.
Bir gün, sınıf tiyatro oyunu hazırlandı: “Zaman Yolcusu Çaydanlık”.
Oyunun başrolü tabii ki Cemile’ydi. Elif ve arkadaşları ona ses verdi.
"Ben bir çaydanlığım! Ama sadece çay değil, anılar da taşırım."
"Beni unuttular, tozlu raflara terk ettiler. Ama içimdeki sıcaklık hiç sönmedi!"
Salondaki herkes alkış yağmuruna tuttu oyunu.
O gün, Cemile sessizce ağladı. Gözyaşları buhar olarak yukarı çıktı, tavan lambalarında dans etti.
Gecenin sonunda, Elif onu evine geri götürdü.
"Sen artık sadece bir çaydanlık değilsin. Bizim kahramanımızsın."
Cemile, Elif’in küçük odasındaki rafın en güzel köşesine kondu. Artık sadece özel günlerde değil, sık sık kullanılıyordu.
Zaman geçti. Elif büyüdü. Üniversiteye gitti. Cemile yine rafta kaldı ama bu sefer içinde burukluk değil, minnettarlık vardı. Çünkü onun kalbinde artık unutulmamış olmanın huzuru vardı.
Bir gün Elif geri döndü, küçük bir valizle birlikte.
"Merhaba Cemile. Seni özledim."
Cemile tekrar ışıldadı.
Ve masal burada bitmez. Çünkü her çaydanlık, içine sevgi konduğunda, yeniden hayata döner.