Bremen Mızıkacıları Masalı
Uzak diyarlarda, rüzgârla savrulan yaprakların bile şarkı söylediği bir ülkede, Bremen adında müzikle yaşayan bir şehir varmış. Her sokakta bir melodi, her evde bir nota saklanırmış. Bu şehirde bir zamanlar dört eski dost yaşamış: Bir eşek, bir köpek, bir kedi ve bir horoz. Onlar, yıllar önce Bremen’e birlikte gelip “Bremen Mızıkacıları” adını alarak herkese umut olmuşlar. Fakat zaman geçmiş, yaşlanmışlar ve herkes onları unutmuş...
Ama hikâyemiz, onların torunlarıyla başlıyor.
Bir gün, yaşlı eşek Gri’nin torunu olan küçük, meraklı eşek Topak, büyükannesinin eski günlerini anlatırken gözyaşlarını tutamadığını fark etmiş.
“Büyükanne Gri, neden ağlıyorsun?” diye sormuş.
“Ah Topak... Eskiden müzikle dolu bir hayatımız vardı. Bremen Mızıkacıları olarak insanlar bize bayılırdı. Ama sonra sessizlik çöktü. Bir gün, şehirden bir ses kayboldu... Kayıp Melodi deriz ona. O gün bugündür Bremen’in neşesi eksik,” demiş Gri iç çekerek.
Topak bu sözlerden çok etkilenmiş. O anda karar vermiş: Kayıp Melodi’yi bulacak, Bremen’in neşesini geri getirecekti.
Yola koyulmuş. İlk durağı, büyükannesi Gri’nin eski dostu Horoz Zıpır’ın torunu olan Cikcik olmuş. Cikcik, çiftlikte yaşayan heyecanlı ve bol bol şarkı söyleyen bir horozmuş.
“Hey Cikcik! Kayıp Melodi’yi bulmak için bir yolculuğa çıkıyorum. Biz Bremen Mızıkacıları’nın torunlarıyız! Benimle gelir misin?”
Cikcik, heyecanla kanatlarını çırpmış.
“Şarkı mı? Macera mı? Elbette gelirim! Sesimi rüzgâra karıştırmayı özlemişim!”
İki arkadaş ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, yaşlı köpek Kara’nın torunu Mırmır’la karşılaşmışlar. Mırmır, ormanın kenarında bekçilik yapan huysuz ama sevecen bir köpekmiş.
“Ne bu şamata? Sabah sabah ormanı ayağa kaldırdınız,” diye homurdanmış.
“Kayıp Melodi’yi arıyoruz! Bremen’in eski neşesini geri getirmek istiyoruz,” demiş Topak kararlılıkla.
Mırmır derin bir iç çekmiş.
“Benim büyükbabam bu melodiyi duymuş. Onun anlattığına göre, o melodi sadece kalpten gelen müzikle ortaya çıkabilirmiş.”
“O zaman bize katılmalısın Mırmır. Kalpten şarkı söylemeyi birlikte öğrenebiliriz,” diye eklemiş Cikcik.
Mırmır, başta isteksizmiş ama dostluğun sıcaklığı kalbini eritmiş.
“Pekâlâ... Ama horoz sabahın dördünde ötmeye başlamasın!”
Üçlü yola devam ederken, bir çalının altından zarif bir ses duymuşlar.
“Miyav! Bu neyin gürültüsü böyle?”
Bu, yaşlı kedi Fındık’ın torunu olan Maviş’miş. Parlak gözlü, mavi tüylü ve her şeyi merak eden bir kedi.
“Kayıp Melodi’yi arıyoruz,” demiş Topak.
Maviş gözlerini büyütmüş.
“Benim büyükannem Kayıp Melodi’yi gökyüzünde bir nota bulutunun içine saklandığını söylerdi. Belki birlikte bulabiliriz.”
Dört arkadaş, Bremen’in çok ötesine geçen, gizemli seslerle dolu bir ormana ulaşmışlar. Ormanın adı “Sessiz Vadisi”ymiş. Burada hiçbir kuş ötmez, yapraklar bile hışırdamazmış.
“İşte burası! Büyükannem buranın melodiyi sakladığını anlatırdı,” demiş Maviş.
Vadinin tam ortasında, yosunlarla kaplı eski bir taş köprü bulmuşlar. Üzerinde, solmuş notalar kazılıymış. Cikcik notalara bakınca gözleri parlamış:
“Bu bir şarkı! Ama tamamlanmamış. Belki... belki tamamlayabiliriz!”
Dördü birlikte nefeslerini tutmuş. Önce Topak, büyükannesinden öğrendiği derin ve yavaş bir ezgi mırıldanmış. Ardından Cikcik, neşeli tiz bir sesle ona eşlik etmiş. Mırmır, kalpten gelen bir ritimle havlamaya başlamış. Ve Maviş... Maviş zarifçe şarkıya bir melodiyle katılmış.
İşte o an... gökyüzü parlamış. Renkli notalar havada uçuşmaya başlamış. Sessiz Vadi’nin içi aniden melodilerle dolmuş. Ağaçlar hışırdamış, kuşlar dans eder gibi kanat çırpmış.
“Biz başardık! Bu... bu Kayıp Melodi!” diye bağırmış Cikcik.
Ama o anda taş köprü titremeye başlamış. İçinden yaşlı bir figür çıkmış. Uzun pelerinli, bastonlu, bembeyaz sakallı biriymiş bu. Gözleri nota şeklindeymiş.
“Siz... siz gerçekten kalpten söylediniz. Bremen Mızıkacıları’nın ruhu sizde yaşıyor,” demiş yaşlı adam.
“Ben Melodi Koruyucusu’yum. Bu melodiyi ancak gerçek dostluk, cesaret ve sevgi bir araya gelince serbest bırakabilirdiniz.”
Topak heyecanla sormuş:
“Melodiyi Bremen’e götürebilir miyiz?”
“Hayır... Bremen’e götürmenize gerek yok. Siz melodiyi oraya götürmediniz, oranın melodisini buraya getirdiniz. Şimdi, Bremen’deki herkes kalplerinde müziği yeniden duyacak,” demiş Koruyucu.
O an bir ışık dalgası Bremen’e doğru yayılmış. Şehirde herkes bir anda içinden bir ezgi mırıldanmaya başlamış. Mutlu olmuşlar, gözleri dolmuş, çocuklar sokağa fırlamış.
Maviş, gözyaşlarını silerken gülümsemiş:
“Demek müzik hep içimizdeymiş, sadece birbirimize inanarak ortaya çıkarabiliyormuşuz.”
Mırmır kuyruğunu sallamış:
“Sanırım sabah dörtte ötmen bile o kadar kötü değilmiş Cikcik.”
Cikcik gururla ötüp dans etmiş.
“Yeni bir çağ başlıyor dostlarım. Bremen Mızıkacıları’nın torunları olarak!”
Ve böylece dört dost, Bremen’e dönmüşler. Şehir onları alkışlarla karşılamış. Artık herkes biliyormuş ki, gerçek müzik sadece notalarda değil; dostlukta, cesarette ve kalpte saklıymış.
Masal bu ya... Bremen’de o günden sonra her sabah bir başka şarkıyla uyanılır olmuş.
“Topak, bugün ne söyleyeceğiz?” demiş Cikcik bir sabah.
“Bugün kalbimizi dinleyelim. O bize şarkımızı fısıldar,” diye cevaplamış Topak.
Ve gerçekten de, kalplerinden yükselen melodi, tüm dünyaya umut olmuş.