Altın Saçlı Kız Masalı
Bir zamanlar, uzak diyarlarda yemyeşil ormanlarla çevrili küçük bir köy varmış. Bu köyde herkes birbirini tanır, dostluk ve huzur içinde yaşarmış. Fakat köy halkı arasında en çok dikkat çeken biri varmış: Altın Saçlı Kız.
Güneş ışığında parlayan saçları sanki altından örülmüş gibi ışıldar, görenleri büyülermiş. Ama onun güzelliğinden daha da önemli olan şey, kalbinin iyiliğiymiş. Köyde yaşlı birine yardım eden, çocuklarla oyun oynayan, hayvanlara şefkatle yaklaşan hep o olurmuş.
Bir gün köy meydanında bir söylenti yayılmış. Yakındaki karanlık ormanda yaşayan kötü kalpli bir büyücü, köyün mutluluğunu kıskanmış. Büyücü, köyün en değerli varlığını —Altın Saçlı Kız’ı— kaçırıp sonsuza kadar kendi karanlık şatosunda saklamaya karar vermiş.
O gece, gökyüzü yıldızlarla kaplıyken büyücü kara dumanlar içinde köye gelmiş. Altın Saçlı Kız evinde annesine masal anlatıyormuş. Birden pencereden içeri siyah bir sis dolmuş.
Altın Saçlı Kız: “Anne! Bu nedir, nefes alamıyorum!”
Anne: “Kızım sakın korkma, ben yanındayım!”
Ama sisin içinden çıkan büyücü, kızın elini yakalamış ve karanlık ormana doğru sürüklemiş. Anne çığlık atsa da, kimse yetişememiş.
Ertesi sabah köy halkı meydanda toplanmış. Herkes gözyaşları içinde birbirine sorular soruyormuş.
Yaşlı Bilge: “Onu büyücünün kara şatosuna götürdüler. Orası, dağın en tepesinde, sislerle kaplı bir yerde. Oraya giden geri dönemez.”
Genç Çoban Ali: “Dönülmez mi? Ben dönerim! Altın Saçlı Kız bizim ışığımız. Onu kurtarmadan bu köy yaşanmaz hale gelir.”
Yaşlı Bilge: “Evlat, cesaretin büyük. Ama yol tehlikelerle dolu. Devler, kurtlar, pusular… Yine de gideceksen yanında dostların olmalı.”
Böylece üç gönüllü çıkmış: Çoban Ali, Mavi Gözlü Elif ve Şakacı Mehmet. Hepsi kızın yakın arkadaşıymış.
Üç arkadaş sabah erkenden yola koyulmuş. Ormanın derinliklerinde kuş sesleri susmuş, ağaçların gövdeleri ise devasa surlar gibi yükselmiş.
Mehmet: “Ben böyle sessiz orman görmedim. Ne bir cıvıltı ne bir hışırtı. İçim ürperiyor.”
Elif: “Korkma Mehmet. Altın Saçlı Kız bizi bekliyor. Onu yalnız bırakamayız.”
Bir süre sonra yollarına dev bir kurt çıkmış. Gözleri kıpkırmızı, dişleri bıçak gibi keskinmiş.
Kurt: “Buralara kimseler giremez! Dönün yoksa sizi de yerim.”
Ama Çoban Ali cesaretle öne çıkmış.
Ali: “Biz Altın Saçlı Kız için buradayız. Eğer yolumuzu kapatırsan seninle savaşırız.”
Kurt kahkaha atmış ama Elif cebinden bir parça ekmek çıkarıp yere bırakmış. Kurt ekmeği koklamış, sonra gözlerindeki öfke azalmış.
Kurt: “Bunca yıldır kimse bana yemek vermedi. Siz farklısınız. Yolunuza engel olmayacağım. Ama dikkat edin, büyücünün şatosuna giden yolda göl ruhları var.”
Teşekkür ederek yollarına devam etmişler.
Günler süren yolculuktan sonra sislerle kaplı dağın eteğine gelmişler. Dev taş kapılarla çevrili karanlık bir şato yükseliyormuş. Pencerelerden soğuk rüzgarlar esiyor, çığlıklar duyuluyormuş.
İçeride Altın Saçlı Kız, demir parmaklıklı bir odada oturuyormuş. Saçları hâlâ ışıldıyormuş ama gözleri hüzünle doluymuş.
Altın Saçlı Kız (kendi kendine): “Köyüm… Annem… Dostlarım… Keşke beni duyabilseniz.”
Birden kapının arkasından sesler gelmiş.
Ali: “Kızım! Biz geldik! Dayan!”
Altın Saçlı Kız: “Ali! Elif! Mehmet! Gerçekten siz misiniz? Yoksa bu bir rüya mı?”
Elif: “Gerçeğiz. Ama önce seni kurtarmalıyız. Sessiz ol, büyücü her an gelebilir.”
Tam bu sırada şatonun salonunda korkunç kahkahalar yankılanmış.
Büyücü: “Ah, ah! Cesur köylüler buraya kadar gelmiş ha? Güzel! O zaman gerçek gücümü görme zamanı!”
Büyücü elinde siyah bastonuyla belirmiş. Gökyüzünden şimşekler düşmüş, zemin titremiş.
Büyücü: “Altın Saçlı Kız benimdir! Onun ışığıyla sonsuza kadar karanlık dünyamı aydınlatacağım. Siz ise taşlara dönüşeceksiniz!”
Ama o anda Altın Saçlı Kız ayağa kalkmış.
Altın Saçlı Kız: “Sen ne kadar karanlık olursan ol, ışık asla yok edilemez!”
Saçlarından yayılan parlak ışık tüm salonu aydınlatmış. Arkadaşları da cesaretle öne çıkmış.
Ali: “Onu yalnız bırakmayacağız!”
Elif: “Sevgi ve dostluk senin büyülerinden güçlüdür!”
Mehmet: “Hem de çok daha güçlü!”
Birlikte ellerini birleştirip Altın Saçlı Kız’ın ışığına güç vermişler. Işık büyücüyü sarmış, bastonu parçalanmış ve korkunç çığlıklarla yok olmuş.
Şatonun duvarları yıkılmış, karanlık sisler dağılmış. Altın Saçlı Kız arkadaşlarına koşup sarılmış.
Altın Saçlı Kız: “Beni kurtardınız… Size nasıl teşekkür ederim?”
Ali: “Teşekküre gerek yok. Biz dostuz. Dostlar birbirini asla bırakmaz.”
Köylerine geri döndüklerinde herkes sevinç gözyaşlarıyla onları karşılamış. Altın Saçlı Kız artık sadece güzelliğiyle değil, cesareti ve dostluğu sayesinde de köyün simgesi olmuş.
Ve o günden sonra köyde kimse karanlıktan korkmaz olmuş. Çünkü herkes bilirmiş ki, gerçek ışık insanların kalbinde saklıdır.